Mel Gibson'ın uzun yıllardan sonra yönetmenlik koltuğuna oturduğu ve Andrew Garfield'ın başrolünde olduğu Hacksaw Ridge gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Ve film de Desmond Doss adındaki bir genç hakkında. Doss, savaşa katıldığı halde birbirini öldürmektense birbirine yardım etmeye çalışan ve silaha karşı çıkan birisi. Ve bu film de Doss'un bu süreçte neler yaşadığını, savaş alanında nasıl hayatta kaldığını ve 1 gecede nasıl 75 kişiyi kurtardığına değiniyor.
Mel Gibson'ı yeniden görmek çok güzel doğrusu. Kariyerinde birçok inişi ve çıkışı olsa da, iyi bir yönetmen olduğu kesin. Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Hacksaw Ridge, Gibson'ın Braveheart'dan sonra yaptığı en iyi iş.
Gibson, normalde olduğundan daha eski usül ve farklı bir tarz ile yaklaşmış bu filme. İlk önce Doss'un sevecenliğine, hayatına ve sevgilisiyle olan ilişkisine, sonra da bu yaşamın içerisinde savaşın da yer aldığına değinmiş. Bunu yaparken de hiçbir şeyi aceleye getirmemeye çalışmış. İyi ki de öyle olmuş çünkü bu sayede karakterlerle bir bağ kurabiliyorsunuz. İkinci yarı başlayınca da bu filmin bir Mel Gibson filmi olduğunu hatırlıyorsunuz ve ortalık cehennem alanına dönüşüyor birdenbire. Bu yüzden de filmin bu tonu ve karakterler üzerinde kurduğu yoğunluk, sonucu daha da etkileyici bir hale getiriyor.
Bu filmin çok iyi olmasının en önemli nedenlerinden birisi de oyunculuklardı. Hatta bu filmdeki oyunculuklar o kadar iyiydi ki, her bir oyuncuya ayrı bir paragraf ayırmaya çalışacağım.
Andrew Garfield, Örümcek-Adam filmlerinden sonra ne kadar müthiş bir oyuncu olduğunu ortaya koymuş. Karakteri Doss'un samimiyetini ve hissettiklerini çok iyi yansıtmış. Filmi izlerken Doss karakteriyle o kadar bütünleştim ki, film arası olmasına rağmen bile aklım filmde kaldı. Sadece Garfield'ın değil, bu yıl gördüğüm en iyi performanslardan birisiydi. Garfield'ın Scorsese'nin yeni filmi Silence'da da ne yapacağını da ayrı bir merak ediyorum doğrusu. Orada da müthiş bir iş çıkaracağına da eminim.
Hugo Weaving bu filmde harikaydı! Zaten Weaving'i Elrond, Ajan Smith, V gibi rollerle tanıyoruz fakat o filmler daha çok fantastik bir yapı taşıdığından Weaving'in gerçekten parladığı bir film görmemiştim. Şu ana kadar. Weaving, canlandırdığı sarhoş baba karakterine çok iyi bürünmüş, resmen karakterini yaşamış. Filmdeki bütün yardımcı oyuncular arasından favorim oydu.
Avatar'dan tanıdığımız Sam Worthington'ın performansı da oldukça şaşırtıcıydı. Smitty'yi canlandıran Luke Bracey de öyle. Bu iki oyuncu alışılmışın dışında birer performans sergilemeyi başarmışlar.
Sıcak Kalpler, Ben Dört Numara ve bu yılın Işıklar Sönünce'si gibi gençlik filmlerinde tanıdığımız Teresa Palmer, ilk defa bu filmde gerçek bir performans sergilemiş. Palmer, Doss'un sevgilisi Dorothy'yi çok güzel canlandırmış, oldukça samimi ve gerçekçi bir performansa imza atmış. Üstelik Garfield'la olan kimyaları da gerçekten başarılıydı. Palmer, beni bu filmde şaşırtmayı başaran oyunculardan birisi.
Vince Vaughn'ın bu filmde olduğuna inanabiliyor musunuz? Oynadığı her filmde neredeyse aynı karakteri canlandıran Vaughn, bu filmde gerçekten parlamayı başarmış. Doss'un olduğu bölükteki Çavuş Howell'ı canlandıran Vaughn, sadece bağırdığı sahnelerle değil, aynı zamanda da savaş alanındaki sahnelerde tanınmaz bir hale gelmiş. Gerçekten de başarılıydı doğrusu.
Savaş sahnelerinden konuşalım. Bu filmdeki savaş sahneleri aklımı başımdan aldı. Er Ryan'ı Kurtarmak'dan beri böyle şiddetli savaş sahneleri izlememiştim. Bazen yönetmen Gibson'ın bu konuda aşırıya kaçtığını düşünüyor olabilirsiniz çünkü ana karakter Doss, savaşa karşı çıkıyor ama filmin kendisinin çok yoğun savaş sahneleri var. Ben şahsen bu konuda hiç öyle düşünmüyorum. Bu filmdeki savaş sahneleri neredeyse bir korku filmi gibiydi. Sert ve bazen de tüyler ürpertici. Gerçekten yaşanmış olması sonucu daha da etkileyici yapıyor doğrusu. Bu sahneleri izlerken bunların gerçekten yaşandığına inanamıyorsunuz. Ve ana karakter Doss'un da bütün bunların içerisinde yaptığı kahramanlığı görünce, ondan daha çok etkileniyorsunuz. Film de bu noktada amacına ulaşıyor zaten. Sırf bu yüzden bile Hacksaw Ridge'in çekilmiş en iyi savaş filmlerinden birisi olduğunu söyleyebilirim. Savaş sahneleri sert ve gerçekçi, ortaya çıkan sonuçsa epey etkileyiciydi. Üstelik filmin sadece savaştan ibaret olmayışı ve karakterlerine zaman ayırması da bu film hakkında çok sevdiğim kısımlardan birisiydi.
Hacksaw Ridge'le ilgili sadece ufak bir sorunum var sadece, o da sonu. Filmin sonu kötü bitti demiyorum, sadece biraz hızlı bittiğini düşünüyorum. Savaş sahnelerine rağmen filmin içerisinden çıkmak ve karakterlerden kopmak istemiyorsunuz doğrusu. Ve film de birdenbire bitince, bundan sonra nelerin yaşandığını görmek istiyorsunuz.
Genel anlamda Hacksaw Ridge gerçekçi savaş sahnelerine sahip olan ama aynı zamanda da karakterleriyle yüreğinize dokunmayı başaran, gerçekten de etkileyici bir iş. Kısa süresine rağmen içeriğiyle çekilmiş en iyi savaş filmlerinden birisi olduğunu düşünüyorum. İzlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Mel Gibson'ın yönetmeliği ve bütün oyuncu kadrosu.
+ Korku filminden çıkmış olan sert savaş sahnelerinin duruma kazandırdığı gerçekçilik duygusu.
+ Diğer savaş sürelerine nazaran kısa süresine rağmen hikayesini olması gerektiği gibi anlatması.
+ Filmin savaş, dram ve romantizm duygusunu çok iyi dengelemesi.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Sonu birazcık daha uzatılabilirdi.
TOPLAM PUAN: 9.4/10