Hesabım
    Çöldeki İzler
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Çöldeki İzler

    Issızlığın yüreğinde!

    Yazar: Ali Ulvi Uyanık

    Güney Amerika'da Amazon Ormanları nasıl bakir alanlara sahipse, Avustralya'daki çöller için de aynısını söylemek mümkün. Bu çöller, derin ıssızlıkları, doğal yaşamın gizemlerini barındırması, sürprizler içeren yapıları ve şüphesiz asıl sahipleri Aborjinler nedeniyle, hem serüvencilerin, hem de sinemanın ilgi duyduğu büyük bir dünyadır. Bir örnek vermek gerekirse, akla hemen İngiliz yazar James Vance Marshall'ın romanından uyarlanan film gelir. Anımsayınız, İngiliz yönetmen/görüntü yönetmeni Nicolas Roeg, çölde mahsur kalan iki beyaz çocuğa, geleneklere uygun biçimde doğal hayata tek başına bırakılmış Aborjin gencin yardım etmesiyle ilerleyen, 1971 yapımı "Sonsuz Çöl" (Walkabout)'de, metaforik kodlarla, bu coğrafyaya bir 'zamansızlık' yüklemişti.

    "Çöldeki İzler"(Tracks) ise, biyografik dram olarak gerçek bir yolculuğu konu edinmiş. 1950, Miles-Queensland doğumlu Avustralyalı yazar Robyn Davidson, deve sahibi olabilmek için çalışmaya başladığı 1975 yılından yaklaşık iki yıl sonra, hedefine varabilmek için yola çıkar. Kıtanın kuzey bölgesindeki Alice Springs'ten başlayarak bir çölü geçecek, 3000 kilometre ve aylar sonra Hint Okyanusu kıyılarına varacaktır. Bu yolculuğu köpeği Diggity ve dört devesi Dookie, Bub, Zeleika ve Goliath (Zeleika'nın yeni doğan oğlu) ile tek başına sürdürmek niyetindeyse de, çok zorlu koşullar nedeniyle yardımlar almak zorundadır. Mesela, The National Geographic, belirlenmiş noktalarda fotoğrafçı Rick Smolan ("Frances Ha"dan Adam Driver) ile buluşması şartıyla destek sağlar.

    Davidson, bu yolculuğa neden çıkar? Amacı, bir serüven yaşamak değildir. Peki nedir? Çocukluğunun ağır ruhsal travmasının izlerini silebilmek midir? İnsan türünden uzaklaşarak, modern hayatın dayattıklarına karşı da geliştirdiği bir tür isyan mıdır bu yolculuk? Terapi mi? Zaman -mekan duygularını yitirme isteği mi? Kadın olarak varoluşunun sessiz çığlığı mı? Kendi içine keşif mi? Tümü mü?

    John Curran, işte bu sorulara direkt yanıtlar vermek yerine, karaktere / yolculuğa geniş bir duygusal perspektif  içinde yaklaşarak, hikayenin her seyirci için farklı anlamlar kazanabilmesine olanak tanımış.

    Curran, iki çift arasındaki ilişkileri otopsi masasına yatırdığı ikinci filmi "Aşk Artık Burada Oturmuyor" (We Don't Live Here Anymore) adlı şık çalışmasından sonra, 1920'lerin Çin'indeki bir köyde çalışan Batılı hekimle eşi arasındaki güveni sorguladığı "Duvak" (The Painted Veil) ve ardından da iki erkekle bir kadına dair karanlık bir hikaye olan "Şantaj"dan da bildiğimiz üzere (Stone), karakterlerini çok yönlü / dalgalı zorluklarıyla inceliyor. 1986 yılından itibaren Avustralya'da yaşamaya başlayan 1960 New York doğumlu Curran, belli ki, Davidson'ın yolculuğuyla kendi kararı arasında ruhsal bağlantı noktaları bulmuş. Yönetmen, yolculuğa çıkılması için bir yığın neden olabileceği gibi, bazen de anlık bir karar sonrası yaşamın kökten değiştirebildiğine dair o 'insana özgü giz'e dokunmakla birlikte, Davidson'ı da kendi şartları içinde inceliyor. Bu incelemede, yazarın yolculuğa çıktığı yaşta ve Avustralyalı doğumlu olan Mia Wasikowska'dan sineğin yağını çıkartırcasına yararlanıyor. Wasikowska, hayvanlarla etkileşiminden çölle 'inatlaşmasına', Davidson'ı yeniden üretiyor.

    Dönem itibariyle bazı sosyolojik/politik değinmeler olsa da, filmin ekseni fiziksel ve ruhsal yolculuk.

    Bu yolculuğun, görüntü yönetmeni Mandy Walker tarafından, Panavision kamera ve lenslerle çekilmiş görüntüleri ise, enfes planlar/anlar içeriyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top