TÜRÜNÜN EN İYİ ÖRNEKLERİNDEN
2013 yapımı The Green Inferno, Toronto film festivalinde açılış yapmasına rağmen Amerika’da ancak Eylül 2015’de gösterime girdi. İki senedir çeşitli festivallerde boy gösteren film Eli Roth’un sanırım en “Gore” (bol kan.vahşet ve işkence içeren filmler) filmi. Ülkemize pek uğrayacağını düşünmediğim The Green Inferno, birçok yabancı kaynaklı sitelerde olumsuz eleştirilere maruz kalsa da, bana göre başarılı bir film. Cannibal Holocaust’dan beri sanırım yamyamlık üzerine bu kadar etkileyici bir film çekilmedi, çekildiyse de ben karşılaşmadım. Korku sinemasında adı çok duyulan Eli Roth’un bu yamyamlık hikayesi, Cabin Fever ve Hostel gibi vahşet içerikli filmlerinin yanına yakışmış. Kendine özgü bir stili olan Eli Roth, diğer filmlerinde olduğu gibi yine işkence sahnelerini fazlasıyla gerçekçi göstermeyi başarıyor.
The Green Inferno, Amazon ormanlarındaki yamyamların köyünü ve neslini yok etmekte olan bir grubu engellemeye çalışan barışçı bir takım öğrencinin hikayesine odaklanıyor. Eylem gerçekleştirip bu grubu durdurmak için Amazon ormanlarına yolculuk yapan bu genç grubun, işleri bittikten sonra dönüş yolunda uçakları arıza yapınca ormana çakılırlar. Film, yolculuk sırasında Amazon ormanlarının güzelliğini hoş bir müzik eşliğinde tepeden izlerken, ufak bir eylem sonrası bambaşka bir hale bürünüyor. (Bu arada uçağın düşme sahnesinin de çok iyi çekildiğini söylemek gerek.) Düşüş sonrası hayatta kalan birkaç kişi, çok geçmeden Amazon ormanının derinliklerinde, insan etiyle beslenen yamyamlar için birer ziyafet haline gelirler.
Yamyamlığı eskilerden beri nasıl biliriz, insan eti yerler, keserler, biçerler, pişirirler ve özel sosla halka sunup afiyetle yerler. İşte burada ne yazdıysam bunları birebir gözler önüne seren Eli Roth, kıyımdaki vahşeti gözden kaçacak kamera oyunlarına yer vermeden hiç kesintisiz direkt seyirciye sunuyor. Kesme biçme işlemlerini seyretmek için de maalesef sağlam bir mideye sahip olmanız gerekiyor. Film sadece bol kan revan içerikli değil tabii ki, yamyamların arasında esir alınan gençlerin kaçma planları, pişirilme sırası kime gelecek korkusu filmin gerilimini ve heyecanını büyük ölçüde arttırıyor. Ayrıca ormanları ve insanları yok etme çabasında olan grubun buldozerle olan yıkım olayını hikayeye güzel enjekte eden Eli Roth, zaten gerekli mesajları da gitmesi gereken yere yolluyor. Hatta finaldeki bir konuşmada bu mesajların dozunu ikiye katlıyor.
Eli Roth, filmle ilgili bazı detayları daha önce bir röportajında yer vermiş. Gerçekten Amazondaki bu kabileleri araştırırken hiçbir teknolojiden haberleri olmayan bu köy halkına önce Cannibal Holocaust filmini izlettirmişler. Çekilecek yeni filmin temel konusu ve ana fikrini anlamaları açısından önemli olan bu hareket, yapım ekibine çok yardımcı olmuş. Kısa sürede anlaşıp yapım ekibini aralarına kabul eden köylülerle bir sorun yaşamazken, en büyük dertleri çekim sırasındaki tarantula ve yılanlar olmuş. The Green Inferno, gerçek olduğu iddia edilen ve 18 ülkede yasaklanan Cannibal Holocaust’a benzese bile, birçok yönüyle farklılık yaratıyor. Köyde esir olan gençlerin aralarındaki sürtüşme, çıkar kavgaları, kaçış planları, ihanet ve bunlar gibi eylemler, kendinizi onların yerine koymamanıza engel olamıyor. Grubun gözlerinin önünde yaşanan vahşet ve kurtulmak için verdikleri mücadelesi sonrası çaresizlik, seyircinin de anlık psikolojisinin bozulmasına neden oluyor.
Oyunculukların hepsi yerli yerinde, tüm mimikler ve ortaya çıkan ifadeler korku filmine yakışır derecede düzgün, bana göre cast seçimi de başarılı. Eli Roth’un son filmi Knock Knock’da Keanu Reeves’in başına musallat olan iki genç kızdan birisi olan Lorenza Izzo, filmde oldukça iyi bir performans sergiliyor. Artık buradaki performansından dolayı mı yoksa Eli Roth’un eşi olduğundan mı Knock Knock’da yer almış bunu bilemiyoruz.
The Green Inferno, “Gore” türünün iyi örneklerinden biri ve herkese hitap etmediği de aşikar. Doğada yaşam savaşı üzerine kurulu, kan banyosu bol bir film izlemek isteyen, bu tür filmlere ilgi duyanlar için güzel gelebilir. Sevmeyenler uzak dursun.