Parfüm gibi baş döndürücü…
Yazar: Serdar KökçeoğluJalil Lespert imzalı 2014 yapımı Yves Saint-Laurent’i izlemiş ve ünlü modacıyı anlatan filmin fazla düz ve klasik bir biyografi olduğunu düşünmüş olabilir misiniz? Eğer öyleyse ve modacı hakkında bir film daha izleme fikrine sıcak bakarsanız, Bertrand Bonello imzalı Saint Laurent’e mutlaka şans vermelisiniz. Bu film en az modacının zihni kadar dağınık ve dumanlı. Yani tam da Pornografi ve House of Tolerance gibi filmleriyle mayınlı konular üzerinde kaygısızca gezinmeyi sevdiğini kanıtlayan yetenekli yönetmen Bertrand Bonello’dan beklediğimiz gibi.
Biyografik bir filmin, öznesinden veya onun yakınlarından izin almasına gerek var mıdır? Lespert’in versiyonu ünlü modacının mirasçılarından onaylıymış mesela. Bu resmiyet, bu marka sadakati filmde kendini belli ediyordu. Hayatı boyunca dehasıyla başa çıkmaya çalışmış modacının insanı bir portresini ortaya koymaya çalışan bir modaevi filmi gibiydi. Fashion Tv kanalı için hazırlanmış bir film gibi diyebiliriz. Yazımızın esas konusu olan Saint Laurent asla öyle değil. Zaten başrolde bir modacıdan çok hazcı bedenler var. Mekanlar ve aynalar var.
Bertrand Bonello’nun Yves Saint-Laurent’i dehası ve arzularıyla kafası karışmış bir sanatçı. Hatta dönemin sanatı üzerinde bile etkisi var. Filmde modacının avangard sanatçı Andy Warhol ile görüşmelerine uzun bir film için bile uzun sayılabilecek kadar çok yer verilmiş. Sanatın kendisinden çok popüler kültürden ve modadan ilham alan Warhol için modacının ne anlam ifade ettiğini yakından öğrenme fırsatı yakalıyoruz. Warhol’un 1974 tarihli YSL resminin hikayesini de öğreniyoruz filmden.
Andy Warhol hakkında zamanında bir sanat eleştirmeni; ‘’tanıdığınız zaman ondan nefret etmiyorsunuz ama özel bir sevgi de duymuyorsunuz ona karşı. Zaten saygı duymanız yeterli’’ demişti. Bu gerçekçi gibi gözüken Warhol tarifi, sanatçının konuk olduğu Saint Laurent filmi için de geçerli. Bir modacının 10 yıllık sürecini ele alan bir biyografiden beklemeyeceğiniz kadar sanatsal, hatta zaman zaman deneysel sayılabilecek bir yapım. Modacının hazza odaklanmış dumanlı zihni ile garip bir paralellik yakalıyor.
Sürprizleri de yok değil. Mesela Mayıs 68’in modacının tarzını nasıl etkilediğini gösteren sekans, ikiye bölünmüş ekranı tercih edişiyle ve söyledikleriyle dikkat çekiyor. Bir yanda Jean Paul Sartre gibi dönemin önderleri eşliğinde ateşli Paris sokaklarını izliyoruz. Diğer yanda ise dönemin defileleri akıp gidiyor. Filmden gördüğümüz kadarıyla 68’in sokak modasından çok etkileniyor modacı. Ama sadece imajlarla ilgileniyor, sokakta olup bitenle değil.
Saint Laurent kokusu gayet çekici bir parfüm gibi ve sanatçı elinden çıkma bir sanatçı biyografisi nasıl olur sorusunun cevabını vermeyi başarıyor. Ama kabul etmek lazım, kokusu çabuk geçiyor.