Steve Jobs olma sanatı
Yazar: Ekin Limoncu“Mühendis değilsin, tasarımcı değilsin. Duvara bir çivi bile çakamazsın. Nasıl oluyor da günde 10 defa Steve Jobs bir dahi cümlesini duyuyorum. Sahiden sen ne yapıyorsun?”
“Müzisyenler enstrümanları çalar, ben ise orkestrayı yönetirim.”
Apple’ın iki ortak kurucusu Steve Jobs ve Steve Wozniak arasında geçen bu diyalog filmi özetler nitelikte. Teknolojiye yeni bir boyut getirdiğine hemfikir olduğumuz Steve Jobs, geleceği ben yarattım dediğinde aslında hiç de abartmıyordu. Bu dahi adamın biyografisini yazan Walter Isaacson’ın kitabından uyarlanarak sinemaya aktarılan filmin yönetmenliğini Danny Boyle, senaristliğini ise Oscarlı senarist Aaron Sorkin üstleniyor. Danny Boyle ve Aaron Sorkin ortaklığından sıradan bir film beklemiyorduk, dürüst olalım. Beklentilerimiz de boşa çıkmadı… Ashton Kutcher'lı Jobs filminden sonra bu yapım ilaç gibi geliyor desem abartmış olmam. 2013 yapımı Jobs'a göre daha özenli ve titiz bir film olduğu yüzde yüz bir gerçek.
Steve Jobs’ın hayatını üç evrede izleme şansı bulduğumuz bu biyografik film yükseliş, çöküş ve yeniden yükseliş olarak bölünmüş. 21. yüzyılın dâhileri arasında gösterilen Jobs gerçekten mükemmel biri miydi? Yoksa hırsları ve egosu altında sakladığı başka bir yüzü daha var mıydı?
Film, Jobs’ın hayatındaki üç önemli dönüm noktasına odaklanıyor. 1984’teki Macintosh lansmanı, 1988’de Apple’dan kovulması ve 1998’deki iMac lansmanı. Bu üç önemli dönüm noktasının öncesinde yaşadığı olaylara an be an şahit oluyoruz. Üç önemli dönüm noktası yanında bir de babalığını kabul etmekte zorlandığı kızı Lisa ile olan ilişkisi hikayede fazlaca yer buluyor.
Aaron Sorkin’i bilen bilir. Yaratıcı senarist uzun, hızlı ve aralıksız diyaloglarıyla meşhur. İzlerken bir an bile nefes aldırmayan diyaloglar Steve Jobs’ta da var. Sorkin’in durmadan akan senaryosuna Boyle yeni bir şey daha eklemiş: Yürü ve konuş. Yürürken bile durmayan, es vermeyen konuşmalar filmden kopmanıza asla izin vermiyor. Biz buna Boyle – Sorkin mucizesi diyoruz.
Teatral ve senaryo kurgusunu yaratıcı bir şekilde birleştiren yönetmen Boyle, ortaya tadından yenmez bir yapım çıkarıyor. Diyalogların uzunluğu takip etmeyi bir nebze olsa zorlaştırsa da bu diyaloglardan keyif almaya asla engel değil. Diyaloglar uzadıkça Jobs’ın egosu ve hırsı karşısında bakakalıyor, aynı zamanda yanlış yaptığını bilse bile kabul etmeyişlerine anlam veremiyorsunuz. Belki de bu yüzden Jobs Jobs’tur, kabul ediyorsunuz.
Bu yıl üç başarılı yapımda izleme fırsatı bulduğumuz Michael Fassbender, Steve Jobs’ı neredeyse kusursuz canlandırıyor. Metod oyunculuğu konusunda aklında soru işaretleri olanları bile şaşırtan Fassbender ne kadar yetenekli bir aktör olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Üç farklı yılda geçen film sanat yönetimi açısından, geçtiği dönemlerin saç, makyaj ve kostümlerini birebir yansıtıyor. Öyle ki filmin atmosferine ayak uydurmakta hiç zorlanmıyorsunuz. Sinemasal gerçeklik duygusunu arttırabilmek için yönetmen Boyle ilk dönemde 16 mm, ikinci dönemde 35 mm ve üçüncü dönemde ise dijital film kullanarak filmine verdiği özeni yeniden ispat ediyor. Özellikle ışık kullanımı ve görüntü yönetmenliğinin muazzamlığı film boyunca dikkatinizi çekecektir.
Artık ikonikleşmiş Steve Jobs’ın dahiliğine bir kez daha ikna olmak istiyorsanız bu filmi kaçırmayın.
twitter.com/ekinlimonj