Hesabım
    Elveda Katya
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Elveda Katya

    Önyargılar, sevgi becerisi ve Kadir İnanır!

    Yazar: Melis Zararsız

    Elveda Katya, basına duyurulduğu andan itibaren, herşeyden önce usta oyuncu Kadir İnanır'ı başrole oturtan bir yapım olduğundan ilgi çekmişti. İkinci ilgi çekici yanı ise konusuydu: Yönetmen ve yapımcının şahsen duydukları gerçek bir hikayeden yola çıkarak yazılan senaryoda, Trabzonlu bir denizcinin kaçamak bir aşk yaşadığı Nadya'dan Katya isminde bir kızının olması ve Katya'nın yıllar sonra babasını ararken Rus olması sebebiyle yaşadığı önyargılarla dolu zorlu yolculuğu konu ediliyor.

    Filmde önce kimsesizler yurdunun kapısından, hayata ilk kez adımını atarcasına saf, tecrübesiz ve şaşkın bir şekilde çıkan Katya'yı izliyoruz. Daha sonra ise geçmişe yolculuk yapıyoruz. İş için Rusya'ya demir atmış Trabzonlu kaptan Yunus ile Nadya'nın tanışmasına, aralarında hızla yeşeren aşka, tutkuya şahit oluyoruz. Kaptan Yunus veda etmeden apar topar bırakıp gidecektir Nadya'yı, Nadya ise Yunus'tan hamiledir, üstelik hastadır, fazla ömrü kalmamıştır.

    2000'lerin başındayız. Kimsesizler yurdundan ayrılan Katya, annesinden kalan mektubu okur ve babasını bulmaya, Trabzon'a gider. Gencecik bir kız Gürcistan'dan Trabzon'a, babasının kasabasına kadar nasıl gelir, orasını vermiyor film. Kadir İnanır'ın canlandırdığı Yunus, çevresinde tanınan ve sevilen emekli bir kaptan olduğundan, kasabada Katya'nın onu bulması zor olmayacaktır. Fakat ilk başlarda açılamaz, derdini anlatamaz babasına, çevresinde dolaşmaya başlar. O dolaştıkça, çevrede onu görenlerin ağzında bir dedikodu da dolaşmaya başlar: Evli, barklı, üç evlat sahibi Kaptan Yunus'un peşinde bir "Nataşa" vardır. Katya derdini anlatana kadar büyük eziyet çekecektir.

    Film "Nataşa" önyargısı üzerinden toplumun yafta yapıştırma ve yargılamadan asma özelliklerini eleştiriyor. Özellikle Trabzon'a Rusya'dan, Gürcistan'dan gelen her kadın turiste veya çalışana "Nataşa" adıyla, "fahişe" gözüyle bakılan bir dönemdi 2000'li yılların başı, bu önyargı hala da tam olarak yıkılmış değil. Gerçi filmde şundan çok emin olamadım, Katya daha vücut hatları bile oturmamış, çok genç bir kız, koyu sarı saçları ve mavi gözlerine rağmen çok dikkat çekici bir tip de değil, üstelik giyim kuşamı da hiç dikkat çekici değil, sessiz de bir tip, dolayısıyla Katya, uzaktan görür görmez "Nataşa" yaftası yapıştırılacak bir tipleme değildi bana göre, biraz daha dikkat çekici bir tip olup,  bir de Rusça konuştuğu anlaşıldığında görenler "Nataşa" deseydi, daha inandırıcı olabilirdi. Ama yanlış bir saptama yapmak da istemem, bu önyargının altını çizme noktasında "o yıllarda Trabzon'da önyargı öyle bir boyuttaydı ki, uzaktan görülen her sarışın genç kız buna maruz kalıyordu" gibi bir gerçek varsa, o zaman başka! Gene de, örneğin bir çaybahçesinde otururken bile yan masadaki kadının "her yer Nataşa doldu" demesi ve bu tarz örneklerin üstüste gelmesi, biraz kör gözüm parmağına, "bakın nasıl önyargı var" dermiş gibi olmuş.

    Bu arada Kadir İnanır'ın oyunculuğundan bahsetmeden geçmemek gerek. Kadir İnanır zaten büyük bir isim, 60'lı yılların sonundan beri oynadığı sayısız Türk filmine gerek yakışıklılığı, gerek oyunculuk kabiliyeti ile imzasını atmış bir isim fakat 2000 yılından bugüne oynadığı dizilerde olsun, sinema filmlerinde olsun çok da farklı bir performans sergileyip hakkında konuşturmamıştı. Ben bu filmdeki performansıyla, "ben hala buradayım ve çok iyi bir oyuncuyum, bana verilen her rolün hakkından gelirim" dediğini duyar gibiyim. Yorgun, bitkin, çaresiz, gururlu, Karadeniz damarı olan, küskün bir emekli kaptan karakteri çıkartmakta oldukça başarılı olmuş. Karadeniz şivesi hiç batmıyor, daha önce oynadığı hiçbir karaktere benzemiyor Kaptan Yunus ve bu anlamda çok inandırıcı. Rüçhan Çalışkur ve Caner Cindoruk'un performansları da oldukça başarılıydı, fakat ben Caner Cindoruk'un iki farklı karakter canlandırması yerine Yunus Kaptan'ın gençliğini başkasının oynamasını tercih ederdim. Katya rolündeki Anna Andrusenko ise Antalya'da ödül alacak kadar başarılı bir performans sergilemiş mi, tartışılır, fakat ilk oyunculuk denemesi için inandırıcılığında bir sorun olmadığını söylemek lazım.

    Filmin elindeki hikayeyi anlatış biçimini sevdim, Nataşa yargısının yapayca üstelenmesi dışında gereksiz bir kısım yoktu, herşey derli toplu anlatılmış ve toparlanmıştı, görüntülere, sinematografiye de diyecek yok doğrusu. Hikayenin gerçekçi bir yapısı var, bu da güzel, mutlu sona bağlanması için zorlanmamış. Duygusallığı da sömürü düzeyinde değil. Film bir yandan önyargıları sorgulatırken, diğer yandan sevmeyi bilmeyen, beceremeyen birine ne kadar kızılabilir ki, sorusunu sordurtuyor insana. Sevginin bile bir beceri olduğunu hatırlatıyor. Tabii babalığın, aile olmanın, sorumluluk duygusunun beceriksizliklerini de sorgulatıyor...

    twitter.com/blossomel

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top