Hesabım
    Onur Savaşı
    Ortalama puan
    4,2
    121 Puanlama
    Onur Savaşı hakkında görüşlerin ?

    19 Kullanıcı yorumları

    5
    3 Eleştiri
    4
    11 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    1 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    DENİZ.H
    DENİZ.H

    Takipçi 44 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    19 Ocak 2014 tarihinde eklendi
    Lucas (Mads Mikkelsen), Danimarka'da küçük bir kasabada yaşamaktadır. Eşinden yeni boşanmış ve oğlu eski eşiyle yaşamaktadır. Lucas'ın yeni bir sevgilisi ve yeni bir de işi vardır. Anaokulunda kendisine oldukça ilgi gösteren ve yakınlık duyan küçük bir kız ki bu kız (Klara) aynı zamanda en iyi arkadaşının da kızı oluyor. Bu küçük kızın söylediği bir yalan üzerine Lucas, tüm kasaba tarafından tacizcilikle suçlanıyor. Maddi ve manevi olarak zor duruma düşen adamın ergenlik çağındaki oğlu da bu durumdan en çok etkilenen kişilerden biri olur.

    Öğretmenine karşı duyduğu hislerine karşılık, öğretmeninden aynı türden karşı ilgi göremeyen küçük bir kızın daha önce gördüğü ve duyduğu şeyleri öğretmeni için kullanması ile başlayan dramatik durum bütün bir kasabaya hızla yayılır.

    Lucas karakterinin üzerindeki tüm baskılara rağmen dik duruşu beni oldukça etkiledi. Başka biri olsaydı her halde kasabayı çoktan terk ederdi. Bir başka nokta ise oğlunun yaşadığı acıydı, bir yandan babasına inanmaktan vazgeçmiyor diğer yandan ise vazgeçmeyişinin bedelini ödüyor. Onur Savaşı, ufacık bir yalanın insanı nasıl bir duruma düşürebileceğinin ve de bir anda etrafımızın nasıl boşalacağının müthiş bir örneğidir.

    Masum görünenin her zaman masum olamayacağı gerçeğini yanında, Lucas'ın Klara'nın tüm yaptıklarına rağmen, onun küçük bir kız olduğunu, korktuğunu görebilmesi ve bundan dolayı ona kızamaması en can alıcı noktalardan biriydi. Bir başka nokta ise masumiyetlik mücadelesinde insanın ne kadar aciz bir duruma düştüğünü görüyorsunuz. Suçlu olmadığınızı biliyor; ama bunu ispat edecek bir gücünüz ya da deliliniz maalesef ki olmuyor. Sizi yıllardır tanıyan ve size güvenen insanların bir anda değişmesi, sanki daha önce hiç tanımıyormuş gibi yargılamaları ve de sizi dışlamaları hiçte zor olmuyor.

    Onur Savaşı'ndaki tek eksik nokta ise işin hukuki kısmının biraz geri plana atılmış olması. Ben şahsen birkaç mahkeme sahnesi görmeyi isterdim. Tüm sürecin sonunda gördüğümüz şey riyakarlık mı yoksa insanın bir topluma ait olma isteğimi, bu kararı verecek olan kendi vicdanınızdır.
    Burak H.
    Burak H.

    Takipçi 121 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    20 Aralık 2013 tarihinde eklendi
    Vinterbeg, modern insanı tasvir ederken akla gelebilecek tüm klişeleri kullanıyor en baştan. Herkesin birbirine iyi davrandığı, bir otoritenin hissedilmediği ve huzurlu bir yaşamın sürdüğü küçük bir toplum yapısından yararlanıyor. Ne zaman ki asılsız bir dedikodu bu küçük toplumun damarlarında zehir gibi dağılıyor, işte o zaman barbarlığın ve nefretin saklı yüzü açığa çıkıyor. Ön yargıların havada uçuştuğu, saygının ortadan kalktığı bir ortamda masum bir adamın hayata tutunuş öyküsünü dram dozu hayli düşük bir şekilde izliyoruz Onur Savaşı’nda. Yönetmen olayın duygusal yanını bir kenara koyuyor, bunda tamamen kültürün ve sinema anlayışının etkisi hissediliyor. Avrupa’da kendini gösteren çocuk istismarına karşı bilinçlenme mevzusuna sert bir bakış atan Vinterberg, insanların zayıf noktalarını kullanarak toplumsal normlar ve birleşmiş mantık dışı hareketlerle nasıl da tepetaklak karşılaşılabilineceğini gösteriyor. İşin ilginç yanı, toplumun katı ve duyarsız, sorgulamasız bakış açısının ne olursa olsun, hiçbir şekilde değişmeyeceğini anladığımızda modern toplumun zayıflıklarını sorgulamaya başlıyoruz. Cehaletin ve irrasyonelliğin insan doğasının bir parçası olup olmayacağını, bireyin özünde, doğuştan gelen yargıları çerçevesinde değerlendirmeye itiliyoruz. İki saatlik seyrin sonucunda avlayan ve avlanan arasındaki aksiyon değişmediği için de seyircinin kafasındaki soru işaretleri yanıp sönmeye devam ediyor.
    dilekf16
    dilekf16

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    4,0
    27 Ekim 2013 tarihinde eklendi
    Çok etkileyici bir filmdi.
    Güven: Bir var bir yok.
    Film bu temayla bitiyor.
    Birkan K.
    Birkan K.

    Takipçi 51 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    22 Ekim 2013 tarihinde eklendi
    Gece saat 2:00 ve Danimarka yapımı bir filmi izlerken gözlerim fal taşı gibi açılmış, Lucas'ın (Mads Mikkelsen) derdini dert edinip duvarları dövüyorum. Yalancı küçük Klara'yı, anaokulu müdürünü ve sakallı pedagog'a, anne terliğinin en can yakan kısmıyla girişesim var. Bir film vermek istediği duyguyu seyirciye geçirebiliyorsa, yönetmen ve oyuncular inandırıcı bir işe imza atmışlardır demektir.

    Danimarka Sineması deyince aklımıza hep Lars Von Trier'in, sinir katsayımızı arttıran, içimizi karartan hikayeleri gelir. Jagten filminin yönetmeni, Thomas Vinterberg'de Trier'i aratmayacak bir hikaye ile bıçak sırtı bir konuyu kendi üslubuyla, büyük bir ustalık ve sadelikle işlemiş. Küçücük bir çocuğun yalanının, bir adamın hayatını nasıl zehir ettiği, mahalle baskısını ve büyük çaresizliği Jagten'de buluyoruz. Filmin birçok yerinde empati yapıyoruz. Lucas'ın yerinde olsam ne yapardım ? Adam nasıl bu kadar sakin kalabiliyor. O kasabadan niye uzaklaşmıyor ? gibi sorular aklımızı film boyunca tırmalıyor. Konu taciz gibi bıçak sırtı bir olay olduğunda; çocukların hayal dünyasını goz ardi edip kendi cocuğuna mutlak inanmak mı, yoksa en iyi arkadaşına güvenmek mi? Kuşkusuz bu zor sorular güzel senaryoları da beraberinde getiriyor! iyi olmanın kolay sergilendiği, ama iyi kalmanın çok zor olduğu bir dünyada onur savaşı veren bir anaokulunu öğretmenini ve ona ne olursa olsun sonuna kadar babasına inanan oğlunun zor hikayesini izliyorsunuz.

    Son dönemde sinema dünyasının en unutulmaz karakterlerinden Hannibal'ın televizyon serisinde başrolü üstlenen Mads Mikkelsen, bu filmde de başarılı oyunculuğu ile kendine hayran bırakıyor. Filmin yönetmeni Thomas Vinterberg, Jagten filmiyle az bütçeyle de film yapılabildiğini. İyi yazılmış ve kurgulanmış bir hikaye ile iyi oyuncularınız varsa unutulmaz bir film yapmanız o kadar da mucize olmadığını Jagten'de de bir kez daha kanıtlanıyor.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top