Hesabım
    el-CİN
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    el-CİN

    Ne çektin be Karacadağ!

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Hasan Karacadağ'ın ilk filmi olan Dabbe (D@bbe)'ye koşa koşa gittiğim ve aynı hızla eve döndüğüm günü dün gibi hatırlarım. "İlk yerli korku filmi" olarak lanse edilen D@bbe, gişede başka hiçbir korku filminin yapamadığı kadar büyük iş yaptı ve kendinden sonra gelenleri tür sineması yapmak açısından heveslendirdi diyebiliriz. En azından ticari potansiyeli fark etmiş oldular.

    İslami korku diyebileceğimiz bir alt türe dönüşen Karacadağ filmlerinin bana göre en yetkin olanı Semum idi. Sonraki işleri çok sevdiğimi söyleyemem. Hasan Karacadağ aslında çok iyi filmlere imza atabilecek bir potansiyele sahipken tıpkı bir bol kepçe restoranı aşçısı gibi davranıyor ve korku sinemasının klişelerini, abartılarını yağmalarcasına kullanıyor. Dehşeti yükseltme amaçlı bu çaba, 80'ler İtalyanlarının bile cüret edemeyeceği kadar ileri gidiyor yönetmenin filmlerinde ve bu kadar bağırış çağırış ortasında kalmak, çoğu seyirci için asıl hikâyeye girmeyi güçlendiriyor.

    Hasan Karacadağ neredeyse tek başına Türk B sinemasını temsil ediyor denebilir. Maliyetine göre iyi para kazanan, kendini ciddiye alan prodüksiyonlar yapıyor, çekim aşamasındayken PR fırsatlarını iyi kullanıyor ancak filmleri bütün B filmlerinin başına geldiği gibi kimi seyirciler için bir alay malzemesine dönüşüyor. Çektiği işlere bayılan da çok, örneğin İspanyol DVD piyasasında çok tutuluyor yönetmenin filmleri...

    Bu kadar yazdığımdan da anlayacağınız üzere,el-CİN tipik bir Karacadağ filmi... Yönetmenin daha önceki filmlerini izleyenler için yeni bir "korku tüneli" macerası... Sanırım Karacadağ'ın bütün filmleri için bu "korku tüneli" benzetmesini yapabilirim çünkü ne zaman, nereden, ne çıkacağı hiç belli olmuyor. Sürekli bir diken üstünde seyretme hali ki bir korku filminin seyirciye en çok yapmak istediği şey de budur zaten!

    Bu kez, şirin sahil kasabamız Şile'de kaçırılan bir kız hikâyenin başlatıcısı oluyor ki "çocuk kaçırılması" gibi sosyal bir travmaya sahibiz gerçekten. Bu olayla bağlantısız bir şekilde üniversiteli bazı gençler tuhaf parapsikolojik deneyimler yaşıyor, her şey finale doğru giderken, doğu toplumu olmamızdan mütevellit en çok korktuğumuz şeyle, üç harflilerle karşılaşıyoruz. Film bize Yasak Gezegen (Forbidden Planet)'i aratmayacak kadar yüksek tuhaf tonal tınılar eşliğinde bolca çarpılma görüntüsü izletiyor. Hikâye çoğu yerde aksıyor, yer yer gülünçleşiyor ancak izlerken epey bir geriliyoruz, yoruluyoruz ve Karacadağ amacına ulaşıyor. Gerçekten belli bir yaşın altındakilerin izlememesi gereken türden bir film bu. Karacadağ bir kez daha en ilkel tetikleyicilerle seyircisini korkutmayı başarmış ki, filmi kendim gibi burnu büyük film eleştirmenleriyle değil, seyircili gösterimde izledim. Bir çiftin sıkıntıdan, iki kız arkadaşın ise korkudan salondan çıktığını da gördüm. Karacadağ filmleri herkese göre değil!

    El-Cin, din referanslı korku sinemasını sevenlere ve yönetmenin önceki işlerinden keyif alanlara göre bir film. D@bbe ilk yerli korku filmi değildi elbette ama Hasan Karacadağ artık Türkiye'nin en çok korku filmi çeken yönetmeni, sadece bu türden eserler vermesinden ötürü de ilgimi çekmeye devam ediyor. Eleştirmenler filme burun kıvıracaktır ancak B sineması, doğası gereği ucuz görünmeye ve sinemasal ilkellikler barındırmaya mecburdur. Bu filmler korkarak eğlenmek isteyen seyirciler içindir ve mutlaka bir doz aşımı barındır. Bana kalırsa Karacadağ, Semum'dan sonra yapması gereken filmi yapmış. Filmlerinin en çok eleştirdiğim yanı amatör oyunculukları idi ama el-Cin'in oyuncu seçimleri de bence yerinde olmuş. Serdal Genç, son olarak Çanakkale Yolun Sonu filminde izlediğimiz gerçekten yetenekli bir oyuncu ve film içindeki varlığı etkileyici olmuş. Hande Kaptan'ın performansını da beğendim, kendisini daha fazla filmde görmek isterim.

    murattolga@gmail.com / twitter.com/murattolga

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top