İyi niyetli ama bulanık ve hedefsiz bir film...
Yazar: Kaan KarsanSinema sektörünün varlığından bahsedemeyeceğimiz Kuzey Kıbrıs'ın ‘hadi film çekelim' başlıklı bir facebook grubundan tohumları atılan ve bölgenin 35mm'ye basılan ilk filmi olma özelliği taşıyan yapımı Anahtar, İstanbul Film Festivali'ndeki tek gösteriminin ardından sürpriz bir şekilde vizyona çıkma şansı buluyor bu hafta. Film 70'li yılların ikinci yarısında vuku bulan, entrikalarla örülü ve üçüncü sayfaya gömülü bir olayın nabzını tutuyor. Yönetmen Cemal Yıldırım'ın her yönüyle bir ‘deneme' olarak addedilebilecek filmi ,hiç şüphe yok ki bulduğu vizyon şansıyla, haftanın –iyi ya da kötü- en büyük sürprizi...
Tüm öyküsel akışını geri dönüşlü bir kurgu üzerine kuran film, bir haber üzerine adaya dönen Selim'in gizem dolu geçmişini ele alıyor. Elbette ki yönetmenimizin attığı her adımda Selim'in adadan ayrılma nedenlerini, yaşanan ve yer yer allak bullak bir mistisizme bulaşan durumları, tecrübe edilen ütopik bir yasak aşkı daha iyi öğrenmeye ve anlamaya başlıyoruz. Filmin bir roman uyarlaması olmasının da etkisiyle, büründüğü genişlemesine açıklayıcı tavır da ortaya kâğıt üzerinde merak uyandıran ve başı sonu belli olan bir yerli ‘thriller' girişimini çıkarıyor.
Sinema denizindeki sektörel varlığından en azından şu an için maalesef söz edilemeyecek topraklardan kolektif bir çabanın ürünü olan bir filmin gelmesi elbette ki önemli. Ancak bu kadar ‘yokluk'tan iyi bir film çıkması da bir o kadar zor. Bu nedenle öyküdeki neden sonuç uzlaşmazlıklarını, filmin yönetmenlik anlamında neresinden tutsanız elinizde kalacak olan tercihlerini ve canlandırma ile tipleme arasında gidip gelen oyunculukları belki de bir kenara bırakıp sadece projenin iyi niyetliliğine odaklanmak gerekiyor. Ancak maalesef ki filmin eleştirisini kaleme alırken filmde yapılan sinemadan uzaklaşıp mevzunun can sıkıcı olmayan kesitlerinden bahsetmek imkânsız. Evet, Anahtar bir çabanın, bir hevesin peliküle yansıması açısından değerli; ancak filmin ‘değerli' olarak kabul edilebilecek tek yönü de bu.
Yönetmen Cemal Yıldırım elindeki metni, dizi estetiğine ulaşmaya çalışır bir tavırla kamerasının ‘kaydet' tuşuna basmaktan ötesini de pek fazla düşünmeden filme alıyor. Belli ki çevresinde de en az kendisi kadar hevesli ve coşkulu oyuncular ve bir set ekibi var. Bu da ortaya iyi bir sinema, iyi bir kalem ya da iyi bir vizyondan çok ‘salt' hevesle kotarılmış bir deneme tahtasını çıkarıyor. Zira arka planı tamamen bulanık kalan olay örgüsünün ana odağı dahi bulanık ve hedefsiz... İzlediğimiz sinema filminin içerisinde bir an dahi olsun yakalayamadığımız sinemasal tat ise filmi maalesef sıkıcı hale getiriyor. Oyuncuların tiyatral olma seviyesine dahi varamayan performansları, eserin bütününe sinen amatörlük dokusunu körüklerken, yönetmenin ‘filmi tamamlamak' dışındaki herhangi bir gayeye yönelmemesi ve sadece eş dost arasında keyif verebilecek bir işe imza atması durumun vahametini dipsizleştiriyor.
Bir sinema filmi yapmanın ne kadar zor olduğu malumunuz. Cemal Yıldırım ve ekibi bir eser yaratmanın tüm zorluklarına göğüs gererek ortaya kötü de olsa bir eser çıkarmayı başarmışlar. Anahtar da ‘sinemasız' Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bu işe hevesli gençlerine güç ve cesaret verecektir. Zira elde hiçbir destek yokken, yalnızca kamera ve aşkla bir şeyler çekip de İstanbul Film Festivali'nde ve Türkiye vizyonunda göstermek küçük bir başarı değil. Bu küçük olmayan başarının, yetenek avının sınırlarını genişletme arzusunda olan yapımcılarımızın da dikkatini çekme ihtimali azımsanamayacak düzeyde. Sonuç olarak Anahtar'ı gidip sinemada seyrederseniz, belki iyi bir film seyretmeyeceksiniz, ancak en azından iyi bir amaca hizmet edeceğiniz kesin.
Kaan Karsan / kaankarsan@gmail.com twitter.com/kkasan