Başkanın yanında yer alıyoruz!
Yazar: Ali Ulvi Uyanık"Başkanın yanında yer alıyoruz" başlığını neden attığımı açıklayacağım. Önce filmin konusuna genel bir bakış: Doğrusu "Beyaz Ev" olan ve İrlandalı mimar James Hoban (1758 - 1831) tarafından tasarlanan yapı, yapımına başlanmasından bu yana geçen 220 yılda epey macera yaşamış. Dünyadaki bazı bölgelerin kaderlerini belirleyen toplantıların yapıldığını varsaydığımız Beyaz Saray'ın ayrıntılı gerçek tarihini Wikipedia'dan okuyabilirsiniz.
Bizleri daha çok, Hollywood'daki Beyaz Saray tarihi ilgilendiriyor. O çatı altında yaşanmış, hatta yaşanması muhtemel ne varsa, sinemanın sınırsız özgürlüğü içinde anlatıldı, anlatılıyor. Merkezinde mutlaka ve doğaldır ki başkanların olduğu öykülerde, gerçek anılardan yola çıkıldığı gibi, fantastik boyutta iyice çılgınlaşan fikirler de kullanıldı. Yani, Oliver Stone'un "Nixon"ıyla, Tim Burton'ın "Çılgın Marslılar" (Mars Attacks!) arasındaki farkı düşündüğünüzde, Beyaz Saray ve sakinlerinin, sinema için nasıl zengin bir malzeme olduğunu daha net görebilirsiniz.
"Beyaz Saray Düştü" (White House Down) adlı filmin kurmaca örgüsü, yine bu yıl gösterime giren "Kod Adı: Olympus"( Olympus Has Fallen) ile benzerlikler taşıyor. Her ikisinde de, başkan içerideyken terörist saldırıyla bina ciddi biçimde tahrip edilerek ele geçiriliyor... Nihai hedef ise, dünyayı bir nükleer felakete sürükleyecek füzeleri ateşletebilmek! Ve biliyoruz ki, ABD Başkanları, çok dayanıklı bir aksiyon kahramanı gibi olamasalar da, kas gücünü temsil eden kahramana destek olabilecek düzeyde dövüşçüler!
Diğer filmdeki başkanın yaşamını kurtaran kahraman Gerard Butler'ın yerini burada Channing Tatum alıyor. Polis teşkilatında özel koruma olan John Cale rolünde. Karısından ayrılıp, bir süre Afganistan'da görev yapmış... Saldırı günü başkanın özel güvenlik gücüne katılmak için iş başvurusu yapıyor; 11 yaşındaki kızı Emily (Joey King) ile de Beyaz Saray turuna katılıyor. Karmaşa sırasında, baba - kız birbirlerini kaybettikten sonra, her ikisi de, Başkan Sawyer'a (Jamie Foxx) farklı yardımlarda bulunuyor (kızın YouTube'dan yararlanan zekâsına şapka çıkarttık).
Belirtmek zorundayız ki, "Kod Adı: Olympus"daki tüm bir saldırı ve binayı ele geçirme bölümünün gerçeklik düzeyi ne denli yüksekse, "Beyaz Saray Düştü"nün de o denli yapay. Neredeyse her planda bilgisayar dokunuşları (CGI) hissediliyor. Bunun bir açıklaması var: İlk film yüksek yaş grubu seyirciye göre çekilmiş (sertifikası: R), daha sert; "Beyaz Saray Düştü" ise "PG-13" sertifikası dâhilinde bir yumuşaklığa sahip. Asıl önemlisi de, karşımızda 'yorgun olduğunu hissettiren' bir Roland Emmerich var.
O Emmerich ki, "Kurtuluş Günü" (Independence Day), "Godzilla", "Yarından Sonra" (The Day After Tomorrow) ya da "2012" gibi örneklerde olduğu gibi, her 'spectacular' filminde, biçimsel anlamda bir ya da birkaç 'ilk' gerçekleştirmiştir. Ancak, bu son filmi, ortalama bir aksiyon yönetmeninin de çekebileceği bir klişeler geçidi olmuş. Evet, mizahın da yardımıyla seyrediliyor ama sabun köpüğü uçuculuğunda. Mesela, 'Godzilla'nın Manhattan adası çıkartması' gibi belleklere yerleşecek bir sahne bulmak imkânsız gibi.
Beyaz Saray'a tamamıyla 'içeriden', hainlikle yapılan saldırıda başkanın neden yanında yer aldığımıza gelince: Anımsarsanız, ABD'de gerçekleşen son okul katliamından sonra Başkan Obama bireysel silahlanmanın sınırlandırılması için harekete geçmişti. Obama'nın, silah lobilerini ne denli aşabileceğini bilemiyoruz ama filmdeki başkan Sawyer, gezegene ve tabii özellikle Ortadoğu'ya kalıcı barışı getirmek için İran'la bile işbirliğine gitmeye karar vererek, dünyanın her tarafına mal satan silah endüstrisini kızdırıyor. Dünya silah ticaretinin yıllık işlem hacmi 1,5 trilyon doların üzerinde. Ve sürekli savaş, çatışma, karışıklık, savaş endüstrisine yarıyor. İşte, "Zodiac"ın uyarlama senaryosunu da yazmış olan James Vanderbilt, öykünün entrikasına bu kanlı pazarı yöneten lobilerin başkanı devirme planını yerleştirmiş ki, bu hem doğru / gerçekçi, hem de seyircinin başkanla kolay duygudaşlık kurmasını sağlıyor. Tabii onun hayatını kurtaran John'la da... Sonuçta, film şeklen vasatı aşamasa da, hikâyenin çıkış noktası ve oyuncularıyla ilgiyi hak ediyor.