Beden ve ruh sıkışıklığı...
Yazar: Banu Bozdemir68. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı kazanan Touch Me Not / Dokunma Bana bedeni algılama ve kullanma üzerine belgesel kurmaca bir film. Yönetmen Adina Pintilie ilk uzun metrajlı filminde işin içine kendisini dahil ederek oyuncuyla yer değiştiren, oyuncuyla kurduğu mesafenin sınırlarına bedeni de dahil ederek çözüm bulmaya çalışıyor gibi. Film beden ekseninde dönen ama fazlasıyla duygusal septomlar barındıran bir yapım. Bedenin kullanımını seyirciyle beraber aşmaya çalışan oyuncular sundukları her deneyim karşısında seyirciden farklı tepkiler almaya açık bir platform yaratıyorlar.
Filmin en ilginç karakteri bana göre Laura. Kimseyle bedensel bir yakınlığa giremeyen ve bunun acısını her daim yaşayan ve takıntı haline getiren Laura bunu aşmak için çeşitli yöntemler deniyor. Geçmişinden taşıdığı travmaları olan Laura izleme, takip, konuşma, dokunmaya çalışma seanslarıyla bunu aşmaya çalışıyor, hatta bunu yönetmenle paylaşması; yönetmenin oyuncudan istedikleri konusunda kafa yormamızı sağlıyor. Filmde çıplaklık, seks, toplu seks sahneleri arasında bedenin kullanımı, reaksiyonları ve bunun karşı tarafa etkisi konusunda bir hayli zorlu deneyimlere şahit oluyoruz. Seyircinin üzerine bastıran yönetmen tabular, alışkanlıklar ve geliştirilen savunma mekanizmaları arasında önyargılarımızı ve tahammülümüzü zorluyor.
Filmden tepkisel olarak çıkanlar olduğu kadar sonuna kadar yönetmenin seansını izleyenler de olacaktır. Seyircinin karşısına çıkan her karakter bedensel ve duygusal deformasyonlar barındırıyor. Bedenini kullanamayan Christian Bayerlein kendini rahatlatmanın yolunu bulmuş. Bedeninde kullanabildiği organlar ( buna cinsel organı da dahil) onda farklı bir farkındalık yaratmış gibi. Tabii onu çok seven kız arkadaşının varlığı da en büyük terapi aracı...
Genç adamın gerçekçi ve rahat hali Laura ile tam bir tezatlık oluşturuyor. Tomas ise bu karakterlerin ortasındaki bir denge unsuru gibi. Yönetmen merkeze taşıdığı bu üç karakterle çeşitli deneyimler yaşıyor ve bunlar gerçekten de kolay şeyler değil. İnsanın bedenini, algılarını kendisinin yönlendirmesinin dışında bir yönlendiricinin müdahalesiyle karşılaştığında düştüğü durumlar gerçekten de etkileyici ve zorlayıcı. Ben Pintilie'nin iyi, zorlayıcı ve sorgulayıcı bir deneyim sunduğunu düşünüyorum.
Film hayatta yalnız olma, birine ihtiyaç duyma haline de fetiş bir noktadan yaklaşıyor. Fiziki açıdan ne kadar deformatik olursak olalım, etkileşim ihtiyacı ve bunu karşılama isteği, bunun karşılanamadığı noktalarda yaşanan acılar gayet açık şekilde karşımıza çıkıyor. Muhtemel 18+ izleyici kitlesine ulaşacak olan filmde gerçek ve kurgunun karmaşası gayet zihin açıcı olmuş. Film zorlayıcı olmakla beraber iyi bir deneyim yaşatıyor. Gidecekler beden ve ruh, belgesel ve kurmaca arasında sıkışıp kalan hayatların sıkıntısını fazlasıyla hissedecekler.
twitter.com/banubozdemir