Hesabım
    Teksas Katliamı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Teksas Katliamı

    41 sene sonra yeniden beyazperdede!

    Yazar: Kaan Karsan

    Teksas Katliamı’nın bundan 41 yıl küçük bir gruba yapılan test gösterimlerinde salondaki insanlardan birçoğu, filmin sonunu getiremedi. Dönemin alışkanlık yaratmış, plastik şiddetle tasarlanmış korku filmlerine karşı böylesi grafik bir şiddet, çok fazlaydı. Birkaç hafta sonra film vizyona girdiğinde de vizyon seyircisinin akıbeti test gösterimindekilerden pek farklı olmadı. Teksas Katliamı, dönemi için bir tür şiddete ve korkuya dayanıklılık testi gibiydi. Birçok kişi bu testi başarıyla geçemiyordu. Filmin bir benzeri yoktu. Kurduğu dünya eşsizdi. Neredeyse görsel olarak karşılaştırılabileceği bir korku filmi dahi mevcut değildi. Neticesinde hem şiddeti gösterme yöntemleriyle, hem karakterlerine yaklaşım metodolojisiyle hem de yönetmeni Tobe Hooper’ın kamerayı her daim ‘aksiyonda’ tutan yönetmenlik tercihleriyle olay yarattı Teksas Katliamı.

    İlk gösteriminin üzerinden geçen kırk yılın ardından Teksas Katliamı’nın eski kopyalarına şöyle bir el atmamak, korku sinemasının kaderini değiştiren bu büyük filme ayıp olurdu. Nihayetinde filmin kırkıncı yılı şerefine Chicago’daki NOLO Digital Film’de restorasyon tamamlandı ve ABD’nin en önemli bağımsız film festivallerinden SXSW’de prömiyerini yaptı. Açık konuşalım, genelde bu tip restorasyon haberlerine büyük bir kıskançlıkla bakarız. Zira ülkemizin vizyon alışkanlıkları arasında yıllanmış filmlerin restore edilmiş versiyonları yok. Bu sebeple Fabula Film’in Teksas Katliamı’nı ülkemize getirmesi hem şaşırtıcı hem de sevindirici oldu. İlk kez Randevu İstanbul’da gösterilen restore edilmiş kopya, bu hafta vizyona giriyor. Bu vesileyle Fabula Film’e teşekkür ederek bu uygulamanın sürmesini umalım.

    ‘Teen-slasher’ külliyatının en önemli filmlerinden biri olan Teksas Katliamı, beş gencin yol hikayesini anlatarak başlıyor ve onların aileden kalma, yıkık dökük bir eve sığınmalarına da refakat ediyor. Aslında her şey yolda merhamet göstererek arabalarına aldıkları bir otostopçuyla yaşadıkları gerilim ve tartışma sonucunda başlıyor. Halihazırda bulundukları bölgede polis bir mezar hırsızlığı soruşturmasının ardındayken peşlerine takılan şiddet, gençlerin hepsini teker teker yok etmenin planını yapıyor. Teksas Katliamı’ndan bu yana defalarca, her türlü varyasyonunu izlediğimiz bu hikaye, yönetmen yaklaşımı itibariyle en orijinal hallerinden birini bu başyapıt dahilinde muhafaza ediyor. Zaten işin en ilginç tarafı da bu. Ardıllarının pek çoğu eskiyip raflara kaldırılmışken Teksas Katliamı, 40 yıl sonra halen çok taze duruyor.

    Hooper, başyapıtında yukarıdan bakan, temiz ve risksiz yönetmenlik tercihleri yerine içeriden, kirli ve oldukça riskli metotlar izliyor. Örneğin filmin son yarım saatine kadar bırakın bir başkarakteri, az da olsa diğerlerinden daha öne çıkan bir karakteri bile yok. Bu esnada da seyirciyi –tam anlamıyla- avucunda tutmak isteyen Hooper’ın kamerası sürekli olarak yakın planda. Bu şekilde, izleyici olarak sürekli ‘yakında’ kalıyor ve hangi karakterin sıradaki olduğunu veya hangi yöntemlerle, hangi an katledileceğini öngörmek mümkünsüz hale geliyor. Filmin muazzam ses tasarımı da hiç azalmayan tekinsizlik duygusunu iyiden iyiye körüklüyor.

    Tobe Hooper’ın Teksas Katliamı’nın korku sinemasının iyiden iyiye şablonlara dayalı olduğu, sıkıcılaştığı ve yaratıcılıktan uzaklaştığı bu dönemde vizyona girmesi izleyici için büyük bir fırsat. Filmi kırk yıl sonra sinemada, pırıl pırıl bir kopyadan izlemek benzersiz bir deneyim olacak. Ve emin olun ki özlemli bir nostalji sevdası değil bizimkisi; Teksas Katliamı halen büyülediği kadar korkutuyor, korkuttuğu kadar büyülüyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top