Bırakınız kitap kalsın, bırakınız seri olmasın...
Yazar: Misafir Koltuğuİngiliz yazar J. K. Rowling’in 1997 yılında başlattığı furya giderek bir lanete dönüşüyor. Yazarın Harry Potter serisiyle dünya çapında yakaladığı başarı, sinemada da katlanarak devam edince Hollywood gözünü gençlere yönelik fantastik/bilim kurgu romanlarına çevirdi; çevirmez olaydı!
2008 yılında, Stephenie Meyer’in Twilight serisiyle ayyuka çıkan başarı, 2012’de Hunger Games’in, 2014 senesinde de Divergent ve The Maze Runner gibi kitapların beyazperde uyarlamalarının önünü açtı. Filmler gişe getirisi elde ettikçe kendi pazarını ve “ünlü gençlerini” yarattı; Jennifer Lawrence ve Kristen Stewart gibi isimler hak ettiğinden fazla başarı ve kazanç sağladı. Bana kalırsa Jennifer Lawrence bugün ödülleri bir bir kucaklarken, Leonardo DiCaprio’nun Oscar’ını yeni alması ya da Brad Pitt’in hiç gün yüzü görmemiş olması büyük utançtır!
The 5th Wave de, işte bu furyayı arkasına alarak, tabiri caizse mantar gibi türeyen genç işi roman uyarlamalarının kötü bir getirisi olarak karşımıza çıkıyor. Rick Yancey’nin, üç kitaplık serisinin ilk halkası olan The 5th Wave, Susannah Grant, Akiva Goldsman ve Jeff Pinkner’dan oluşan ekibin elinde senaryolaştırılarak beyazperdeye aktarılmış. Bu isimler arasında Akiva Goldsman dışında arka arkaya çok iyi işler çıkarmış isimlerin olmaması bir handikapken, J. Blakeson gibi ikinci uzun metrajını çeken ve hâlihazırda ilk uzun metrajıyla ses getirmemiş olan bir yönetmene, “büyümesi planlanan” bir işin emanet edilmesi ne denli büyük bir hata yapıldığını kanıtlıyor. Hal böyle olunca, kötü sonuç kaçınılmaz oluyor: Ne post apokaliptik türe, ne bilim kurguya, ne aksiyona, ne fantastik janrına bir katkısı bulunmayan, altı boş, yüzeysel bir film haline geliyor.
Gençlik serilerinin genel şablonuna uygun biçimde kadın karakter üzerine kurulan film, Chloë Grace Moretz isminin popülaritesine de fazlasıyla güvenmiş olacak ki, geri kalan her şeyi özensizce geçiyor. Film, aynı zamanda sıkça karşılaştığımız uzaylı istilası temasına sahip ve bir uzay aracının “ne hikmetse ana karakterimizin tepesine” yerleştiği ve dalga dalga dünyaya saldırdığı hikâyeden yola çıkıyor. Buraya kadar tanışık olduğumuz maceranın, bu dalgalarla birlikte çok zekice işlenmiş bir istila fikri ortaya atmasını bekliyorsanız da, fena halde hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz zira söz konusu dalgalar post apokaliptik bilim kurgu için “komik” olacak düzeyde olaylara yaslanıyor. Tüm bunlar yaşanırken, daha önce eline silah almamış güzeller güzeli liseli kızımız Cassie, bir anda amazon kesiliyor ve arkadaşlarıyla beraber Amerika’yı, dolayısıyla da dünyayı kurtarmaya girişiyor. Elbette bu esnada, aşk üçgeni arasında kalması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor ve oradan buradan etkilenerek filme serpiştirilen klişe kurallarını böylelikle tamamlamış oluyoruz.
The 5th Wave’in sıkıntısı ne yazık ki hikâyeyle de sınırlı kalmıyor. Özellikle başlarda bolca devamlılık hatası barındıran film, finaliyle de seyircisinin tatmin etmekten çok uzaklaşıyor. Kitap olarak yayınlanmış bir filmin ana fikri biliniyor olsa da, romanı okumamış ve beyazperdede izleyecek seyirci için merak duygusunu canlı tutmak ve mümkünse finalde doyurucu bir hamle yapması gerekirken, buna dahi tenezzül etmediğini görüyoruz. Geriye kala kala, liseli gençlerin saçı başı bozulmadan -sadece bir sekansta zoraki bir yüz boyası kullanılmış- zorluklar içinde mücadele ettikleri fikrine inanmaya çalışmak kalıyor. Oyunculuklar mı? Liev Schreiber bile dişe dokunur bir performans gösteremiyor…
The Infinite Sea ve The Last Star filmleriyle devamı çekilmesi planlanan The 5th Wave’in, iki parçaya bölünmeden apar topar bitirilmesi, hatta mümkünse başka hiç filminin çekilmemesi temennisiyle, öncüllerinin dahi ruhunu yakalayamayan filmi noktalıyoruz. Chloë Grace Moretz faktörü sebebiyle gençler merak edip sevebilir ancak tür sinemasına yakın olanların kaçınmasında fayda var.
Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com
https://twitter.com/BasakBicak