Sevgili Arsız Ölüm*
Yazar: Ali Ulvi UyanıkTüm sanat yapıtlarında insana dair temel hikayelerin sayısı, bir kaç düzine olarak saptanmıştır. Temalara baktığımızda ise öne çıkanın ölüm olduğunu görüyoruz. Tek gerçek, kaçınılamaz olan, gezegendeki hiç bir gücün alt edemediği bir son (ya da yeni bir başlangıç), korkulan ya da şiddetle arzu edilen ölüm!
İnsana dair her şey ise, bilebildiğimiz tüm dünyevi ve uhrevi sistemlerin kavşağında yer alan ölümün etrafında oluşuyor: Aşk, fedakarlık, sadakat, ayrılık, özlem, nefret, kıskançlık...
Ölüm bazen içten içe sevilendir; yorulan ve yıpranan ruhlar için bir tür huzur yatağı; bedeninizi saran bir sevgili gibidir... Bir uyku halidir.
"Sessiz Çığlık"ın orijinal adına (Louder Than Bombs) kaynaklık eden, The Smiths grubu albümünden "uyumam için şarkı söyle; yoruldum ve uyumak istiyorum..." ile başlayan sözler, filmdeki tüm karakterlerin hayatlarını ve birbirleriyle ilişkilerini etkileyen bir ölüme dair ipuçları niteliğinde. Bu, savaş ve çatışma bölgelerinde çektiği fotoğraflarla prestij kazanmış Isabelle Joubert Reed'in (Isabelle Huppert) bir trafik kazası sonucu ölümüdür!
Joachim Trier, uyuşturucu bağımlısı genç adamın 'kaybolmuşluğunu' öyküleyen, ses getiren filmi "Oslo, 31. august"la (2011) tanındı. New York ve civarında çektiği "Sessiz Çığlık"ı, yaşıtı ve daimi senaryo ortağı, "Körlük"üne (Blind) hayran kaldığımız Eskil Vogt ile yazmış. Tam da onlardan beklenildiği üzere, kalıpları tuzla buz eden bir zaman işleyişiyle, bugünkü gerçeği, rüyaları ve geçmişi/anıları sorunsuz bir dramatik kurguyla birleştirmişler. Hikaye, ölümünün üzerinden geçen üç yılın sonunda anısına bir sergi hazırlığı yapılan Isabelle'in, ailesindeki ve dolaylı biçimde hayatında olan kişilerin kırılganlıkları/hassasiyetleri/duygusallıkları üzerinden gelişiyor da diyebiliriz.
Küçük oğul Conrad'ın (Devin Druid), babası Gene'e (Gabriel Byrne) yönelttiği ergenlik tepkilerinin arkasına sakladığı yoğun ve özel dünyası... Gene'in, öğretmen meslektaşı Hannah'la (Amy Ryan) yaşadığı gizli mutluluk anları... Hannah'ın daimi bağlanma isteği... Büyük oğlan, çiçeği burnunda baba Jonah'ın (Jesse Eisenberg) 'sorumluluk sahibi eş' kavramına attığı çizik... Tüm bu durumlar ve ruh halleri, Isabelle'in tuhaf biçimde, belli ki gönüllü gittiği ölüm randevusunun gölgesi altında yollarını arıyorlar.
Filme sinen ustalık, karakterlerin, Isabelle'in fotoğraflarından yayılan onca şiddetin, sefaletin, acımasızlığın ve umutsuzluğun çok uzağında yaşamalarına rağmen, aslında etkisi altında olduklarını seyirciye iletmesi. Çünkü, "Binlerce Kez İyi Geceler"de (Tusen ganger god natt) Juliette Binoche'un oynadığı savaş fotoğrafçısı karakterde olduğu gibi, tüm o insan trajedileri, Isabelle'in de hücrelerine zerk olmuştur... Tehlikelerine rağmen sürekli o trajedinin içinde olmak, belgelemek, dünyaya haykırmak istemektedir! O oğullarını çok sevmesine rağmen 'boşluktadır'.
"Sessiz Çığlık", çerçevemiz içine girenleri gördüklerimizle yetindiğimiz bir dünyada, bilinçle ya da bilinçsizce istemesek de, görmediklerimiz/görmek istemediklerimizin etkisi altında olduğumuzu, sessizce anlatan bir film gibi geldi bana. İlk bakışta, duygusal parçalanışını yapıştırmaya çalışan bir ailenin hikayesi gibi görünse de, seyredeni içine çeken güçlü bir derinliği var. Afişinde yer alan ve yaşamı müjdeleyen enerjiyi yansıtan fotoğraftaki çerçevenin dışında görecekleriniz, önemli.
*Latife Tekin'in 1983'te yayımlanmış romanının adı.