Ortalama puan
3,7
72 Puanlama
Kitap Hırsızı hakkında görüşlerin ?

7 Kullanıcı yorumları

5
2 Eleştiri
4
1 Eleştiri
3
3 Eleştiri
2
0 Eleştiri
1
1 Eleştiri
0
0 Eleştiri
3,0
30 Kasım 2024 tarihinde eklendi
Öncelikle film komünist bir annenin bakmakta zorlandığı küçük kızını Alman bir aileye verdiği, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir masumiyet öyküsüdür. Filmin sonu hüzünlü ve etkileyiciydi fakat önceden tahmin edilebilir bir sondu. Filmde birçok eleştiri yapılmış, bir toplumu ve otoriter sistemi eleştirmiştir. Filmi izledikten sonra hayatlarına ortak olduğunuz insanları bir kez daha düşündüm. Yenilikçi bir şekilde ölüm meleği Azrail tarafından anlatılan eser Almanların 2. dünya savaşının atmosferi ve duygusunu acı ve cesur bir dille genç bir kızın hayatı alanında anlatması çok etkileyiciydi. Aslında film sadece bir kurgu değil, o zamanlarda yaşanmış hatta şuan bile yaşanmakta olan gerçekçi olayları konu edinmiş.

Eserde en beğendiğim karakterlerden olan Rudy bence filmin akıcılığını ve duygularını en iyi aktaran oyunucuydu. Hem eğlendirdi hem de insana acıyı hatırlattı. Kitap hırsızına adını veren ana karakter Liesel kitap okumayı çok seven bir kızdı ve şehrin valisinin karısı ona kitaplarını verirdi fakat sonradan bu imkansız oldu daha sonra Liesel kitap okumak, yeni kelime öğrenmek ve bunları arkadaşına anlatabilmek için kitapları çalmaya başladı. Bu, kitapların sadece kişisel gelişim için değil, aynı zamanda insanların birbirleriyle bağlantı kurmaları için de kullanılabileceği mesajını verir. Aslında çok garip değil mi onca lüksiyat içinde yaşayan valinin eşyalarını değil de sadece kitaplarını çalmak. İşte bu bilginin aslında ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Bu güzel takıntı savaşın, hava saldırılarının ve ölümlerin zorluklarıyla mücadele ederken yaşandı, okuduğu kitapları çalmak zorunda olsa bile. Kitapların, umutların ve direncin sembolü olarak kullanılması, izleyiciyi düşünmeye sevk ediyor.

Aslında tek bir kasaba hayatıyla bile bir yaşam öyküsü, hayatın şiddetli, şehvetli ve dokunaklı yaşamını gözler önüne serebileceğini öğrendim. İzlerken ne zaman gerilim,üzüntü ya da mutluluk anı gelse, siz daha kavrayamadan kesiliyor. İnsanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birinde aşk, dostluk ve kitap takıntısın güzel ve duyarlı öyküsünü anlatan bir yapımdı. En beğendiğim sahnelerden olan bodrumda patlak veren kartopu savaşını savaş ve soykırımla parçalanmış bir dünyada çalınan saf, beklenmedik bir neşe anıydı, mutluluğun sonucu kötü bitse bile… Liesel’ın büyümesini izlemek ve sırf o hayatlarında olduğu için etrafındaki insanların daha iyi insanlara dönüştüğünü gözlemlemek heyecan yarattı. Kelimeler hayatı kurtarır ve asla körü körüne doğruluk diye sansürlenmemeli, bir ses duyulmalı, bu bir ihtiyaçtır.

Ali Erşan TAHTA
5,0
22 Ocak 2020 tarihinde eklendi
Filmin konusu gayet mükemmel, oyunculara sözüm yok. İzlerken hiç sıkmadı ve çok iyi dersler verdi. Filmi izlerken aklıma George Orwell'ın '1984' kitabı geldi. Düşünce özgürlüğü olmayan bir toplumu ve otoriter bir sistemi iyi eleştirmiş .Filme bu yüzden puanım tam.
3,5
14 Kasım 2015 tarihinde eklendi
çok durağan ilerleyen bir film. Bir de ben dublajlı halini izledim. filmin sonundaki sesle babanın sesi aynı seslendirilmiş, filmin sonunun Azrailin dilinden anlatıldığını burdaki yorumlardan anladım. Baba anlatıyor diye düşünerek izlenildiğinde o cümleler biraz anlamsızlaşıyor tabi.
3,5
13 Ağustos 2015 tarihinde eklendi
Book thief yani Kitap Hırsızı
Film etkileyici bir bebek sahnesi ile başlıyor.
Küçük bir kız çocuğunun annesi tarafından yoksulluk yüzünden savaş ortasında başka bir aileye verilmesini konu alıyor..

Şunu söyleyebilirim ki filmi beğendim.
Sıcak bir filmdi ve beni etkiledi.
Sonu hüzünlü fakat ‘böyle olacağını biliyordum' diyeceğiniz bir final ile bitiyor..
Yahudi propagandası diyecek olan arkadaşlara şunu söylemeliyim ki filmi arkanıza yaslanıp izleyin bunları düşünmeyin.
Vakit çalmayan etkileyici bir filmdi..
Zaman kaybetmeden izleyin derim..
5,0
8 Temmuz 2014 tarihinde eklendi
Öncelikle bu tür filmleri oldum olası ız bu film biraz daha siyasetten uzak o yıllarda yaşanan ufak ama geniş çaplı bir hikayeyi konu almış.Oyunculuklar muazzam, görüntüler süper.Çok güzel bir film özellikle Sophie Nélisse kızım olsa bu kadar çok severdim öyle bir tatlılık :) Kesinlikle izlenmeli..
4,5
20 Nisan 2014 tarihinde eklendi
Senenin en beğendiğim filmlerinden biri. Bu kadar iyi olduğunu, beni bu denli etkileyeceğini tahmin etmiyordum. Filme dair yapılan en büyük eleştirilerin başında, uyarlamaların makus talihi olan "Kitabı kadar iyi değil" eleştirisi geliyor. Eseri okumadım. Ancak filmini referans alarak söyleyebilirim ki, ilk fırsatta edinip okunması gerekenlerden biri. Zaten başarısı listelerden de anlaşılabiliyor. Kitabı okumayanlar ise yine ülkemiz seyircisinin çok sevdiği bazı eleştiri kalıplarından olan "Almanya'da geçen filmde Almanlar neden İngilizce konuşuyor", "Tamam anladık Nazi Almanyasında bütün Almanlar kötü değildi, böyle şeyler çekmeyin artık", "İkinci Dünya Savaşı filmlerinden gına geldi bir türlü bitiremediniz, her seneye zorla bir tane sıkıştırmaya çalışıyorsunuz" vs. vs. şeklinde uzatabileceğim bazı cümleler kuruyorlar. Bu fikirlerin bazılarına katılıyorum tabii. Yani filme dair, ve benzer başka filmlere dair, iyileştirilebilecek noktalar vardır. Ancak böyle insani duygulara hitap etmeye çalışan, masalsı bir ton yakalama peşindeki, muhteşem oyuncuların samimi performansları ile bezenmiş bir filme bu tarz eleştiriler biraz acımasız geliyor bana kalırsa. Yeri gelmişken söyleyeyim bu arada. 2. Dünya Savaşı filmleri bitmez arkadaşlar, bunu kafanıza bir yere yazın. Zaten bitmemeli de. İnsanlık tarihinin en büyük acılarına sahne olmuş, üstelik yalnızca 70 yıl önce yaşanmış böyle bir olayı neden bu kadar küçümsüyor, ondan bıkmış gibi yapıyorsunuz ki? Tamam yapımcıların duygu sömürüsü üzerinden ekmek yemeye çalıştıkları bazı örnekler de vardır, kabul ediyorum. Ancak o döneme dair hala anlatılması gereken o kadar fazla hikaye, o kadar fazla konu var ki. Bazıları daha gerçekçi, daha belgeselvari bir yaklaşımla ele alıyor konuyu. Daha ince eleyip sık dokuyor belki. Bazıları da bu gibi masalsı filmler ile daha başka bir tarz yakalıyor. Bu konu çok fazla uzar gider. Filme dönersek, çok yerinde bir final ile, John Williams'ın notaları eşliğinde son bulurken, geride bıraktığınız iki saat içinde kısa süreli de olsa hayatlarına ortak olduğunuz o insanları bir kez daha düşünüyorsunuz. Bunun yalnızca bir kurgu olmadığını, bir çağın insanlarının bu gibi pek çok şey yaşadıklarını bir kez daha hatırlıyorsunuz. Tabii ki herkes beğenmek zorunda değildir. Ancak sakin kafayla, hakkını vermeye çalışarak izlemek gerekiyor. Yoksa haksızlık yapmış olursunuz. Büyük oyuncular zaten bir tarafa, Sophie Nelisse çok güçlü adımlar ile geliyor.
1,5
10 Nisan 2014 tarihinde eklendi
Avustralyalı yazar Markus Zusak’ın 2005 tarihli aynı isimli romanından uyarlanan Kitap Hırsızı, Downton Abbey’nin Emmy ödüllü yönetmeni Brian Percival’ın beyazperdede ikinci kez şansını denemek istemesi üzerine Emily Watson ve Geoffrey Rush’ın rol almayı kabul ettiği bir film. Ölüm meleği Azrail’in anlatıcılığında seyreden eser, komünist bir annenin bakmakta zorlandığı küçük kızını Alman bir aileye verdiği, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir masumiyet öyküsü. Daha doğrusu sinemanın altın kurallarını unutan bir yönetmenin, seyirciyi filmine çekmek için bin bir türlü oyun oynayarak gözyaşlarını sel edip akıtmaya çalışma çabalarının basit bir örneği.
Daha Fazlasını Göster