En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Kağan Y.
Takipçi
58 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
20 Ağustos 2015 tarihinde eklendi
Türk sinemasının son dönemdeki en önemli birkaç yönetmeninden olan Zeki Demirkubuz'un izlediğim ilk filmi olan Yeraltı, okuduğum eleştiriler kadarıyla şu ana kadar ortaya koyduğu en kişisel filmi olarak geçiyordu. Demirkubuz'un bir Dostoyevski hayranı olduğunu birazcık onu dinlediğimizde anlamak da zor olmayacak sanırsam ve de 9.filmi olan Yeraltı da Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar kitabının bir uyarlaması, bir saygı duruşu niteliğinde diyebiliriz. Fakat bu filmde Demirkubuz'un temel referansı Dostoyevski'den ziyade Nietzsche. Bir serbest uyarlama olan Yeraltı'nın felsefi kısmını yorumlamadan evvel filmdeki oyuncu kadrosunu yorumlayacak olursak oldukça iddiali bir oyuncu kadrosunun olduğunu söyleyebiliriz. Engin Günaydın, Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Murat Cemcir, Nihal Yalçın, Serkan Keskin, vs. Öncelikle başroldeki Engin Günaydın'dan başlayacak olursak gerçekten mükemmele yakın bir performans sergileyen Günaydın, Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ındaki yeraltı adamı karakteri gibi (kitabı da okudum) bizleri o depresif dünyasına performansıyla fazlasıyla sokuyor diyebiliriz. Bunun yanında Nergis Öztürk seçimi de gerçekten çok doğru bir seçim. Kitaptaki fahişe karakterine de çok uymuş bu filmde diyebilirim. Tabi bunda Demirkubuz'un da gerçekten büyük payı var. Oyuncularını çok iyi kullanıyor ve de elinden gelen en iyi verimi almasını biliyor. Ayrıca Yalan Dünya dizisiyle popüler olan Nihal Yalçın'ı da böyle bir karaktere bu derece başarılı hayat verirken görmek şaşırttı doğrusu. Diğer oyuncuların da iyi performanslar sergilediğini, ancak bu üç oyuncu kadar ön planda olduğunu söylememek doğru olacaktır. Filmi iki kere seyrettim ve de ikinci kere izlediğimde Demirkubuz'un hakikaten bir ustalık eseri gibi olduğunu söyleyebiliriz. Filmde izleyiciye hissettirmek istediği havayı karşısına net bir biçimde geçirmeyi başarırken, karanlık atmosferleri mükemmel bir şekilde sergiliyor. Kameramanın da çok başarılı bir iş çıkardığını da ekleyelim. Şimdi filmin felsefi kısmına gelelim. Dediğimiz gibi bu Dostoyevski'nin immoralizminden (immoralizm: töretanımazlık) ziyade Nietzsche'nin immoralizmini yansıtıyor diyebiliriz. Dostoyevski'nin immoralizminde karşıt olduğu taraf, yaşayan üst sınıftaki insanlardır. Fakat Nietzsche'nin immoralizminde sadece üst kesme karşıt olmak yoktur, bunun yanında efendilere yenik düşmüş kölelere (Nietzsche'nin efendi/köle ahlakı felsefesi) de bir karşıtlık mevcuttur. Onların da bu sistem karşısında her şeyi kabul ettiklerini dile getirir ve de Nietzsche, buna karşı zamanında bir çeşit savaş açmış olup, kendini herkesten üstte görmektedir. Buna da Muharrem'in Yeraltından Notlar'daki gibi gerçekten bir yeraltı adamı olarak yeraltında değil de apartmanın en üst katında yaşıyor olması bunu gösterir niteliktedir. Peki ya Nietzsche'nin immoralizmini yansıttığını nereden fark edebiliriz? Muharrem'in Nietzsche'nin "Böyle Buyurdu Zerdüşt" (Nietzsche'nin immoralizmini anlatan kitabı) kitabını okurken "İşte bu, işte bu!" demesi veya Muharrem'in konuşma yapmadan önce arkadaşlarından birinin "Nietzsche hazretleri konuşma yapacak." demesi bunu gösterir nitelikte. Dediğimi gibi bu bir serbest uyarlama ve bu konuda Demirkubuz'u eleştiremeyiz. Sonuçta yönetmenler/senaristler kendi fikirlerini filmleriyle bizlere aktarırlar. Demirkubuz da bunu destekleyen bir yönetmendir. Filmlerim, temelinde benim düşüncelerimi yansıtıyor demesi de bu sebeptendir. Bunun dışında filmin tek eksisi ise belki de net bir biçimde bir sürükleyiciliğe sahip olmaması denebilir. Sonuç olarak, Yeraltı filmi bana kalırsa gerçekten çok başarılı bir kitap uyarlaması. Kitabı okumama rağmen filmi de kitabı kadar beğendiğimi söyleyebilirim. Uyarlanması zor bir kitabı uyarlayan Demirkubuz bu saygı duruşuyla benim de çok dikkatimi çekti. Dikkatimi çekmesinin en temel sebebi ise filmlerinde aktardığı felsefi düşünceler ve gündelik hayatımızda yaşanan olayları en doğal ve gerçekçi şekilde aktarışı. Filmlerini izledikten sonra filmleri üzerine de detaylı yorumlar okumayı ve de hayat üzerine düşündürmesini bu sebeple çok seviyorum. Henüz iki filmini izleyebildiğim (diğeri de "İtiraf") Demirkubuz'un şimdilik Ekim'de gösterime gireceği söylenen ve Jean Paul Sartre'ın ilk kitabının bir uyarlaması olan ve kendisinin başrolde oynadığını öğrendiğim "Bulantı" filmini ise merakla bekliyorum.
13 yıldır Ankara'da yaşayan biri olarak, ekstra etkilendiğim bir film oldu. Demirkubuz'un eserinde başkent aynı zamanda baş rollerden biri zaten. Dostoyevski'nin "Yeraltından Notlar" kısa romanının serbest bir uyarlaması. Oyuncular, özellikle Engin Günaydın'ı başarılı buldum. Senaryo özellikle belli bölümlerde (evet "arkadaşlarla yemek" sahnesi) gerçekten çok başarılı. Bunun yanında filmde fazlalık kalan ve olmasa daha iyi olurmuş dedirten bazı bölümler de yok değil kendi adıma. Ancak genel anlamda baktığımda, atmosferiyle, soru işaretleriyle dolu karakteriyle, yaşananlarıyla, sonuna kadar izlenebilir ve etkileyici, sürükleyici bir yapım olmuş. Son dönemin başarılı Türk Sineması örneklerinden biri olduğu söylenebilir rahatlıkla. Bireyselliğe odaklanan, bir karakterin derinlemesine analizine ve onu anlamaya yönelik filmlerin, ülkemiz sinemasında sayısı artarak devam etmeli. Yönetmen pek çok boşluk bırakarak bizleri "tahmin etmeye" yöneltiyor. Bu da filmi izlenebilir kılan unsurlardan biri.
Aslında rollercoaster adlı arkadaş filmi özetlemiş diyebilirim,güzel bir analiz yapmış.Engin günaydın çok etkileyici oynamış,yani muharrem karakterinin ruh hali,ezilmişliği,insanlarla düzgün iletişim kuramaması falan çok gerçekçi fakat bu filmde bir ulumadır gidiyor nedir onu tam çözemedim ben de!!
Direncinizi sınamanın yolları... 1-Su altında nefesinizi tutmak. 2-Su üstünde nefesinizi tutmak. 3-Gündüz kuşaklarındaki kadın programlarını izlemek. 4-Başından sonuna kadar konsantrasyon kaybı yaşamadan ve sıkılmadan herhangi bir Zeki Demirkubuz filmi izlemek...Ve filmdeki her şeyi anlamlandırabilmek. Ben yukarıdakilerin hiç birinde iyi değ filmde de sınıfı geçemedim.
Zeki Demirkubuz 40'lı yaşlarını aşmış bir yönetmen. Yani ''olgunluk'' çağında. Ayrıca yönetmenin filmografisine baktığımda da insan geçmişte bu kadar kaliteli işlere imza atmış bir yönetmenden daha ''aklı başında'' işler bekliyor. En basitinden bu filmde yaptığı gibi filmin ilk yarısını -üstü kapalı da olsa- Nuri Bilge Ceylan'a hakaret ederek doldurmasını ve izleyeni kendisi için utandırmasını beklemiyor. Tamam aranızda çok derin sorunlar olabilir, belki bununla ilgili filmde bir iki küçük espri, dokundurmada olabilir ama arkadaş filmin yarısını bir adama hakaret etmek için kullanırsan haklı dahi olsan ben seni seyirciyi bu işin içerisine dahil edip, olayı magazinel boyuta taşıdığın için eleştiririm. Benim perdede görmek istediğim ''ilkokul çocuğu kavgası'' değil. Adam gibi senaryosu olan, sağlam karakterleri olan, adam gibi bir film. Şu filmde Nihal Yalçın'ın canlandırdığı hizmetçi karakteri dışında inandırıcılığı olan hiç bir karakter yok. Onun hikayesi haricinde ise filmde konu diye birşey de yok zaten.Benim gönlüm bu filmde ''Masumiyet''teki genç usta Demirkubuz'un, olgunluk dönemindeki halini görmek isterdi. Perdeyi karşısındaki insana saldırmak için adeta silah gibi kullanan Demirkubuz'u değil.
Hayati boyunca hakli veya haksiz çevresindeki bütün insanlarla iletisim problemi olan Muharrem karakterinin,baskalari tarafindan igrenç ve tiksindirici görülen ortamlar ve yalnizligi üzerine bir dünya kurmasi,filmin hareket noktasi diye düsünüyorum.Kilit kisimsa,eski ahbaplariyla bir yemekte toplanmalari ki bence islenis olarak çok üst düzeydi.Zaten filmi de 'bu yemege hazirlik ve karakterin tanitilmasi' ve 'yemegin Muharrem'in istedigi sekilde geçmemesi ve dibe vurmasi' olarak ayirirsam sanirim yanlis yapmis olmam.Yönetmenin içses kullanma fikrini oldukça begendim,bende Muharrem'i sanki yillardir taniyormusum gibi bir his olusmasina neden oldu.Onun disinda sehir olarak Ankara'nin seçilmesi,ödül alan kitabin ismi,Muharrem'in yersiz ulumalari vb. seylere birer anlam yüklemek mümkün ama bu patates simgesi nedir tam çözemedim.Belkide yönetmenin anlasilamayarak marjinal görünme çabasinin bir sonucuydu.Erol Günaydin'in performansinin da etkileyici oldugunu belirteyim.Demirkubuz'un en iyi filmi olmadigi kesin ama izlenmeli diye düsünüyorum...6,5/10
Yeralti fazla kisisel bir film. Filmin söylemek istedigi bir seyler var, fakat Demirkubuz kartlarini açik oynamiyor ve bununla birlikte çok derine inmiyor. Bunu bilinçli yaptigini düsünüyorum, çünkü bence bu filmde yönetmenin amaci meseleleri kurcalamak ve derinine inmek degil.
Film ikinci yarisinda birden görsellerin konustugu, az diyaloglu bir "sanat filmi"ne dönüsüyor, belki de burada Demirkubuz istesem ben de sanatsal film çekerim ve iyi de çekerim demeye çalisiyor, çünkü filmin ikinci yarisinin ilk yarisiyla neredeyse alakasi yok. Baska bir deyisle ikinci yarida hikayenin geri plana atilmasi ve görselin ön plana çikmasi filmi zayiflatiyor.
Ve en önemlisi, filmde bir sonuca varamama, bir sonuca baglayamama, giris ve gelismenin ardindan sonucun eksik kaldigi hissi söz konusu.
Her seyin sonuçlanmasi Amerikan filmlerinde olur, hayatta her sey sonuçlaniyor mu sanki? yaklasimina da katilmiyorum ben. Hatta öyle filmler vardir ki finalleri onlari efsane yapar!
Yeralti Türkiye'nin Wrestler'i. Tamamen bir karakter üzerine kurulu, bu karakterin gözünden anlatiliyor film. Fakat bu eksiklik hissi, Demirkubuz'un Ankara sehrini iyi kullanamayisi, hatta hiç kullanmamasi (hiç yer vermemesi, yer verdigi anlarda ise kamerayi flulastirmasi) ve ikinci yarida filmin ilk yaridan koparak bambaska bir rotaya dogru sapmasi filmi çok iyi olmaktan alikoyuyor. Yeralti bir Kader degil.
Yeraltindan Notlar kitabini okumuslar için her uyarlama filmin kaderi gibi ilk eserin gölgesinde kaldigi, görsellikle beslendigi halde romaninin tadini veremedigini söylemeliyim. Dostoyevski romaninda Petersburg'un soguk sokaklarini tasimisti okuyucularina, yönetmen Demirkubuz ise ankara'nin kisinda çektigi bu filmle çok dogru bir seçim yapmis.
Zeki biri düsünün, sorgulamayi bilen, kafa yorma aliskanligi olan, yargilayan... Böyle bir yetenek kisiye hep yarar mi saglar, yoksa kibiriniz sayesinde sizi kendine esir edebilir mi ? Muharrem iste böyle birisi. Üstün kibiri , çaginin çok ötesindeki yorumlama yetenegi...
Ama kendi beyin kivrimlarinda kaybolmus, yönünü kaybetmis bir insan ayni zamanda. Çevresindeki insanlarin maskelemis olduklari yalakaliklari, islerine gelmeyen gerçeklere deginmeme çabalari ve bu ugraslar sonucu sosyal bir birey olabilmek. Iste asil sorunu budur kahramanimizin.
Dostoyevski'nin yazdigi gibi : Ben sizlerin, kokakliginiza ''ölçülü davranis'' kilifi geçirip yarim biraktiginiz her seyi, sonuna kadar götürdüm. Hayatin gerçekleriyle sizden daha fazla yüz yüze geldim ben. Etiyle kemigiyle gerçek birer insan olmak bizim için o kadar zor ki!..
Yeraltı, bir kaybedenler filmi olarak başlayıp bir bitenler filmi olarak bitiyor. Hayatın karanlık yüzünde olup kendi karanlığına karşı çıkamayanların ve artık da çıkmak istemeyenlerin filmi. Sinema dili beni etkiledi, her dakika özenli ve gerçekçi. Konudaki kişisel hesaplaşma yorumuna da katılmıyorum. Olay örgüsünün kendisi değil, genelle bağlantısı önemli ki bence bu bağlantı, filmde ürpertecek kadar sağlam. Extrem bir karakterden yola çıkarak günlük hayata ışık tutuluyor. Karakterin extremliklerini bilir ve gözönünden ayırmazsak, normal(!) hayata sine sine artık görülemez hale gelmiş negativiteleri yakalama şansımız oluyor. Filmin finalini kabullenmek her ne kadar zor geldiyse de, hayatla güçlü bağı yüzünden sonunda hakkını teslim etmek mecburiyetinde kaldım. Hayat kadını sembolizmi (seçenek/kurtuluş) oldukça klişe olsa da, işlenişi çarpıcı. Hayat kadınının masum görüntüsü, aynı anda hem kendi hem de baş oyuncunun karanlık seçimleri/realiteleri ile inanılmaz bir zıtlık oluşturarak, bir nevi projektör görevi yapmış. Hırlama sembolizmi de aynı. Bu role Nergis Öztürk'ü seçeni de, Nergis Öztürk'ün kendisini de tebrik etmek gerekiyor. Engin Günaydın ve Nihal Yalçın başarılılar. Diğer oyuncular, birer sosyal figür olarak rollerinin hakkını vermişler. Özetle Yeraltı, klasik bir sanat filmi; seyrederken bir şey anlamayız, filmden çıktıktan sonra ise bir kaç gün süren bir düşünce hasıl olur. Uzun zamanların en iyilerinden.
Filmi izledikten sonra üzüldüm açıkçası saçma sapan komedi filmlerinin çokça yapıldığı günümüz sinema dünyasında böyle gerçek hayattan filmlerin yeterli ilgiyi görmemesine üzüldüm. Yönetmenin ustalığını konuşturduğu engin günaydının oyunculuğuna oldukça katkı yaptığı bir film sakin giden hatta bir çoğunuzun uykusunu getirebilecek bir film ama üç espri ile ilerleyen komedi filmlerine harcadığınız vakitten fazlasını hak ediyor Zeki Demirkubuz farkını da unutmayın.
Oyunculuklar bir sanat filmine yakışır sadelikte. Olay akışını anlamlandırmaya çalışmakta biraz yoruluyorsunuz açıkçası keza izlerken de öyle. Ama "herkesten bir adım önde olma çabası uğruna insanın kendini hırpalayışı" fikri incelikle işlenmiş. Söylemek isteyip de dilinden geçiremediği, yapmak isteyip de yapamadığı onlarca şeyin yükü sırtına kambur olmuş bir adamın hikayesi
Bazı yerler hariç, Kitabı filmde resmen yaşamışlar. Dostoyevski okuyanlar bilir, Tarif edilemez duyguların en iyi tercümanlarından biridir. tavsiye vericek olursam, kitabı okudysanız, bu filmi ekstra beklentilerle izlemeyin, değişik fazla bir şey yok neredeyse olduğu gibi çekmişler.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.