En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
yuzbasiyulaf
Takipçi
412 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
14 Şubat 2014 tarihinde eklendi
Film beklentimin üzerinde çıktı. Daha basit bir Disney filmi düşünüyordum açıkçası. İki usta oyuncunun mükemmel yetenekleri ile sağlam bir senaryo buluşup ortaya keyifle izlenen bir film çıkmış. Dram olmasına rağmen çok fazla sıkmıyor, merakla izleniyor. Ben başarılı buldum filmi.
Bir Disney klasiği olan Mary Poppins'in şimdiye kadar hiç görmediğimiz ve bilmediğimiz kamera arkasını perdelere getiren Mr. Banks, güzel mesajlar veren ve izleyiciyle arasında sıcacık bir bağ kuran Walt Disney imzalı, izlemesi zevkli çok hoş bir film. Bu açıklamayı yapıyorum çünkü filmi izlemeden önce iddialı bir yapım beklememeniz gerekiyor. Mr. Banks, elbette bir sanat şaheseri değil, öyle bir derdi de yok zaten. Mary Poppins adlı çocuk kitabının yazarı Pamela Travers ile Walt Disney arasındaki enteresan ilişkiyi kusursuzca işleyen yönetmen John Lee Hancock, komediyle dramı harikulade bir şekilde harmanlayarak başından sonuna kadar hem eğlendiren hem de düşündüren, izlemesi oldukça keyifli bir filme imza atmış. Birinci sınıf oyuncular seçerek filmini güçlendirmiş. Can alıcı renklerle geçtiği dönemi harikulade bir şekilde yansıtan görüntü yönetmeninden, su gibi akıp giden enfes senaryonun yazarına kadar teknik ekipte bulunan ve filme emeği geçen herkesi tebrik etmek lazım. Tabii ki filmin ufak tefek eksikleri mevcut lakin hikaye o kadar iyi işlenmiş ki filmi sonuna kadar büyük bir ilgiyle izlemenize hiçbir şey engel olamıyor. Bir tarafta sempatik yapımcı Walt Disney, diğer tarafta da itici yazar Pamela Travers; sizi alıp götürüyorlar uzaklara, bazen ta çocukluğunuza... -Devamı için film eleştiri merkezine bakabilirsiniz.
Tatlı bir film.. Söze böyle başlamak istedim çünkü aklıma ilk gelen şey o oldu. Her ne kadar yorumuma olumlu bir ithaf ile başlasam da filmin ne inişi vardı ne de çıkışı. Sıradandı diyebilirim. Belki birazcık sıkılabilirsiniz. Ama yinede izlenebilirliği olan bir yapıt.
Hancock’un film tekniklerini sorgulamak kimseye düşmez fakat iddialı bir şeyler yaparken oturup düşünmek her sinemacının görevidir. Saving Mr. Banks’i yapmadan önce ne kadar düşündü bilmem fakat bazı şeyleri iki kez tartması filmini daha değerli kılabilirdi. İki ayrı hikayeyi, birbirleriyle bütünlük yakalamaksızın sunan yönetmen, Saving Mr. Banks’in seyircisini uzunca bir süre kucaklamasına engel olan tercihi yaparak büyük hata etmiş. Travers’ın babası ile olan ilişkisinden yola çıkarak yazarın kişiliğine yön vermesi mevzusunu havada bırakması, film boyunca elde var olan bağlantıların nereden çıktığı belirsiz birkaç armut, bir atlıkarınca ve çöpler ile yapraklardan oluşan bir küçük oyuncak ev olmasına engel olamıyor. Baba ve kız ilişkisini anlatmaya çalışan Hancock, bunu beceremediği gibi filmini (The Blind Side’da yaptığı gibi) duygu dozu yüksek tepelere oturtmaya çalışarak seyircinin gönlünü kazanmayı hedefliyor. Travers’ın kendi çocukluğundan yola çıkarak Mary Poppins karakterini oluşturduğunu anlamamızı da sağlayan bu flashback’ler bütünü, filmin özellikle ilk yarısını gereksiz biçimde ikiye bölüyor. Çok şükür ki ikinci yarıda Disney ile olan bölümler filmi domine ediyor.
Gerçek bir hikâyeyi anlatan hoş bir filmdi. Disney'in klasik yapıtlarından olan Marry Poppins filminin yapım sürecini anlatıyor film bize. Filmi son beş dakikasına kadar ortalama bir film olarak görmüştüm, son beş dakikasında beni duygulandırmayı başardı. Bazı filmler bir sahnesi ile sevdirir kendini. Filmi sevmemi sadece son sahnesi sağlamamış olsa da büyük etki ettiği aşikârdır. Filmde dönemin en büyük film yapımcılarından olan Walt Disney'i görüyoruz. Filmin konuşu şu şekilde; Film, 2 farklı zamanda geçiyor. Bir tanesi, Ginty'nin(Daha sonra P.L. Travers) çocukluk günlerinde geçiyor. Çocukluğunda ailesiyle birlikte yaşadığı geçim sıkıntılarını, babasının yaşadığı hastalığı görüyoruz. Babası hastalığa yenik düşer ve ölür. Babası, daha sonra yazacağı eserinde bir karakter olarak yer alacaktır. Diğer zamanda ise Travers'in Mary Poppins eserinin film yapılma sürecini izliyoruz. P.L. Travers'e eserinin film yapılması için teklif gönderilir. Travers buna sıcak bakmasa da kabul eder. Hollywood'da Disney'e gider. Disney'deki film yapımcılarıyla filmin nasıl olacağı hakkında çalışmalar yaparlar. Travers'ın bazı kesinlikle istemediği şeyler vardır. Mesela filminde asla animasyon unsurlarına yer verilmesini istemez. Sadece kendi istediği şeylerin olmasını isteyen, insanlarla fazla iletişimi olmayan biridir. Film için senaryo yazımı sırasında birkaç defa Walt Disney ile anlaşmazlığa düşer ama sonunda Marry Poppins filmi hazır hale gelir. Galasında Travers kendini tutamayıp ağlar. Anladığım kadarıyla, eserindeki Mr. Banks karakteri ile babasını özdeşleştirmiştir. Bu yüzden ağlamıştır. Filmin, Görüntü yönetmenliğini beğendim. Oyuncular, karakterini iyi canlandırmışlar. Bu tarz dönem filmleri hep hoşuma gitmiştir. Bu da güzel bir dönem filmiydi. Filmde Disneyland'i görmek beni ayrı bir mutlu etti. Filme verdiğim puan= 7,8
Saving filmi, ilk gördüğümde çok merak ettiğim bir filmdi ve sonra da izleyebildim. Açıkçası fragmanından da iyi olan filmler kategorisine sokabilirim. Emma Thompson bu performansla Oscar'a aday olamadığı için şaşırdım. Judi Dench'in Philomena filmiyle aday oluşunu söylerken hak etti demiştim ancak Emma Thompson bu performansla sollar onu bence. Oscar'a aday olmalıydı Emma Thompson. Onun dışında Oscar'da en iyi film dalında ismi geçen film sadece en iyi müzik dalında adaylık alabildi, ben bu filmin 1 dalda adaylık alışını bu yıl çıkan inanılmaz filmlere bağlıyorum. Ancak kesinlikle Oscar adayı filmler ile eşdeğer bir güzelliğe sahip olan bu film, kesinlikle her yaşa ve herkese hitap eden cinsten. Çok keyifli, müzikleriyle sizi mükemmel bir yolculuğa çıkaracak bu keyifli filmi izlemenizi kesinlikle öneririm, ailecek seyredilebilecek bir film. O kadar hoşuma gitti ki bir daha da seyrederim bu filmi, en azından aileme seyrettirmiş olurum. Çok iyi oyuncular Emma Thompson ve Tom Hanks'e eşlik ediyor, Colin Farrell ve Paul Giamatti mesela. John Lee Hancock müthiş bir iş çıkarmış. filmi en iyi müzik dalında kazanabilirdi de. Her neyse, bu tarz naif ve keyifli, dalıp gidilebilecek bir filmi kaçırmayın derim. Kaç puan versem diye de kararsız kaldı Hanks'in olduğu filmler de kaçmaz bu arada. 4,5/5
Türkiye'de 2014 yılı başlarında vizyona giren filmlerinden biri "Mr. Banks" (Saving Mr. Banks). Emma Thompson ve Tom Hanks'in başrolleri oynadığı film, 'da beş üzerinden 4.5 yıldız (1) ve uluslararası film veri tabanında (IMDB) on üzerinde 7.6 puan yanında tüm zamanların en iyi 500 filmi arasına girme başarısı elde etmiş (2). Bu yazımda Mr. Banks filmini sinemacılık yönünden değil liberal ideolojiyi yayma aracı olarak bir Hollywood filmi olması yönünden ele almaya çalışacağım. Senaryoyu deşifre etmem gerektiğinden ve haliyle filmin senaryosu anlatılacağından filmi seyretmemiş olanları baştan uyarmakta fayda görüyorum.
Öykü yazarı Bayan Travers (Emma Thompson) aksi bir yaşlı kadındır. Yazdığı Mary Poppins adlı çocuk kitap dizisi Bay Walt Disney tarafından sinemaya uyarlanmak istenmektedir (3). Bayan Travers telif haklarını vermek için film senaryosunun da istediği gibi olmasını ister ve detaylara girer, sürekli sorun çıkartır. Film ilerlediğinde anlıyoruz ki Bayan Traves kitaplarında çok sevdiği ve çocukken kaybettiği babasını yaşatmaktadır. Film senaryosunun detaylarına girmesi ve bir türlü beğenmemesi anılarındaki baba imgesinin bozulmasını önlemek içindir.
Geri dönüş sahneleri (flashback) ile ise görüyoruz ki Bayan Traves'ın çocukluğunda babasıyla olan ilişkisi toz pembe şekilde sürerken babanın çalıştığı bankadan kovulması, alkolizme yönelmesi ve sosyal itibarını yitirmesi ile dramatik bir hal alıyor. Ardından altı yaşında iken babasının influenza enfeksiyonu (4) sebebiyle ölümüne şahit oluyor. Yaşlılığında aksi olmasının nedenini bununla bağlantılandırıyoruz. Çünkü Sigmund Freud'dan beri kişiliğin oluşumunda çocukluk hayatının ve bu dönemde yaşanan ruhsal travmaların önemini biliyoruz.
Bayan Travers'ın "yardımına" Bay Freud pardon Bay Walt Disney geliyor. Çünkü kitabın sinemaya uyarlanma hakkı için Bayan Travers'ın ikna edilmesi ve imzası gerekiyor. Walt Disney de aynı Bayan Travers gibi travmatik bir çocukluk yaşamıştır. Babasının gazetelerinin hem sabah hem de akşam baskılarını buz gibi soğuk havalarda ve boyuna varan karlar içinde dağıtmıştır. Yorgunluktan dersleri bile dinleyememiştir. Ama artık bu üzücü anılardan yorulmuş ve onlardan kurtulma vaktinin geldiğine inanmıştır. Bayan Travers'ın da ruhunu yoran anılarından kurtulma vakti gelmemiş midir? (Artık yaklaşık altmış beş yaşındadır).
Burada geleneksel psikanalitik yaklaşımı izleriz. Bay Walt Disney, Bayan Travers'ın uzlaşmaz tavırlarının çocukluktaki kökenlerini fark eder, empati yapar ve buna ek olarak kendi yaşam deneyiminin benzerliğini göstererek duygudaşlık da gösterir. Böylece kilit açılır, imza alınır, Bayan Travers'ın ruhu geçmişin zincirlerinden azade olur.
Filmde kişilerin ruhsal kurtuluşunun ya bizzat kendilerinin eseri (Walt Disney) ya da bireyler arası ilişkiler yoluyla (Bay Walt Disney'in Bayan Travers üzerindeki etkisi) olabileceği gösterilir. Genel toplumsal ilişkiler dışlanmış bireysel ilişkiler merkeze alınmıştır.
Bayan Travers altı yaşında babasını kaybetmiş ve altmış beş yaşında kitabı filme uyarlandığına göre aradaki onca uzun zaman boyunca kendisini çözümleyecek ve "kurtaracak" birisi çıkmamıştır içinde bulunduğu toplumda. Ne zamanki kitabının telif hakkı için bir meta değeri olmuş işte o zaman bir ticari ilişki içinde onu çözümlemek zorunda kalan birisi kurtarıcısı olmuştur. Bu kişi bir kapitalist olan Walt Disney'dir. Bu dolaylı olarak toplumun kalan kesimi yarım asırdan fazla bir süre Bayan Travers'a yardım eli uzatmadığı için ruhsuz bir toplumdur anlamına da gelir.
Ne zor bir çocukluk geçiren Bay Walt Disney ne de Bayan Travers geçirdiği zorluklara neden olan toplumsal düzeni sorgulamaktadır. Walt Disney kendisini babasının kazancı için çocukluğundan feragat etmek zorunda bırakan toplumsal-ekonomik düzeni sorgulamaz. Sadece çok üzgün ve ruhu yaralıdır. Bayan Travers da ne babasının bankadaki işinden atılıp işsiz kalmasına neden olan toplumsal düzeni sorgular ne de onu alkolizme sürükleyen nedenleri. Babanın bir hastanede değil evde ölmesi bile ele alınmaz. Tüm kötülüklerin yükü bireylerin omuzuna yüklenmiş gibidir. Toplum, siyasal ve iktisadi sistem suçsuzdur.
Tüm kötülüklerin yükü bireylerin omuzuna yüklendiği gibi çözümleri de bireyseldir. Acılar bireyin ruhunu yormuştur ve artık bundan kurtulmak gerektiğini idrak ederler işte bu kadar. Bay Walt Disney çocukluğunu yaşatmayan toplumsal düzeni sorgulamaz. Zaten artık zengin bir kapitalisttir o. Bayan Travers'ın kitabını sinemaya aktarmak istemesinin nedeni ise ticari değil çocuklarının çok istemesidir. Bu şekilde aslında kar amacı değil çocuklarının mutluluğu için çaba gösteren bir kapitalist portresi çizilmeye çalışılırken bir firmanın onca çalışanın ve mali kaynakların sırf çocuklar istedi diye harekete geçirilmesi kapitalizmin nasıl da keyfi ve akıl dışı bir mekanizma şeklinde işlediğini de sergiliyor. Bu şekilde Mr. Banks filmi pek çok Hollywood filmi gibi liberalizm ideolojisini sinsi bir şekilde izleyiciye zerk etmeye çalışırken kapitalizmin irrasyonelliğini ele vermekten kurtulamıyor.
Toplum matematiksel olarak bireylerin toplamı olsa da ona asıl anlamını veren basit bir matematiksel toplam değil sinerjik bir toplam olmasında. İki hidrojen atomu ile bir oksijen atomunun toplamı onların tekil varlıklarıyla değil su molekülünün varlığıyla sonlanıyor. Farklı bir anlam ve nitelik kazanıyor. Toplumlar da tekil bireylerin toplamıyla değil farklı bir sinerji ve yeni ilişkiler ağıyla anlam kazanıyor. İşte bu anlam liberalizmin bireyi merkeze alan anlayışı tarafından göz ardı ediliyor. Bireyciliğin öne çıkarılması sadece Mr. Banks filminde değil pek çok Hollywood filminin ana eksenini oluşturuyor. En uç örneklerini Süperman, Batman, Robocop, Hulk, Spiderman, Ironman vb. filmlerde gösteriyor. Bunlarda toplumu felakete veya kurtuluşa götüren iyi veya kötü tekil bireylerdir. Toplum kötülüklerden sorumlu olmadığı gibi kendisini toplumsal mücadele ile de kurtaramaz, acizdir, güçsüzdür. Onu kurtaracak olan olsa olsa süperman gibi ideal bireylerdir. Zeki , hızlı, güçlü ve iyiliksever. Sadece fantastik ve bilim-kurgu filmlerde değil polisiye ve aksiyon filmlerinde de böyle. Zeki, hızlı, çevik ve aynı zamanda duygusal kahramanımız "iyi" toplumu kötü insanlardan kurtarır. Böylece kapitalist düzenin bekasını sağlar.
Mr. Banks filmi ve diğer hepsi yaşamlarımız üzerindeki toplumsal etkenleri ya görmezden gelir ya arka plana atar. Birey-toplum ilişkisini parçalar, mutluluğu salt bireylerin kendi çabasına indirger. Kötülükten sorumlu da tekil bireylerdir. Kapitalist toplum aslında huzurludur ve onun huzurunu bozan ya doğal felaketler ya uzaydan gelenler ya da psikopat katiller vb.'dir.
Bayan Travers kendisini anlayan ve çözen birini bulmuştır ve "psikanalizi" tamamlanmıştır. Artık "mutludur". Sevgili babasını mutsuz eden koşulları, sözleşmeli ve güvencesiz iş yaşamını, kişileri alkolizme yönelten etkenleri çözmek ve hiç olmazsa başka insanların benzeri acılar yaşamaması için mücadele etmeyi düşünmez. Telif hakkını satmış ve oturduğu evin borcunu bu şekilde karşılamıştır. Kapitalizmin ve liberalizmin insanları içine soktukları sığlık bu olsa gerek.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.