Hesabım
    Cennetten Kovulmak
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Cennetten Kovulmak

    Cennetten kovulan kadınlar...

    Yazar: Banu Bozdemir

    Cennetten Kovulmak, kısa filmleriyle tanınan Ferit Karahan’ın ilk uzun metrajlı filmi. 50. Antalya Altın Portakal’da en iyi film ödülünü Kusursuzlar’la paylaşan Cennetten Kovulmak, savaşın dışında bir savaş etkisi sunmaya çalışıyor. Aslında ben Kürt yönetmenlerden biraz daha ‘güler yüzlü’ filmler beklediğimi tekrarlayıp duruyorum, onlarla da konuşuyorum  ama onlar henüz böyle bir anlatıma hazır olmadıklarını söyleyip duruyorlar. Aslında sözlü geleneğe dayalı çok keyifli hikayelerin çıkacağına eminim ama şimdilik suskunluk, isyan, barış ve savaşın etkisinde kalmış insan öyküleri üzerinden ifade buluyor Kürt yönetmenler.Cennetten Kovulmak’ın bu anlamda duygu olarak değilse bile anlatım olarak farklı olduğunu söyleyebiliriz. Yani ölüm anına değil, sonrasına ve etkilerine odaklanıyor. Birbirinden bağımsız gibi görünen ama aslında iç içe geçmeye, paralellik kurmaya müsait iki öyküsü var filmin. İstanbul ayağında inşaatta elektrik mühendisi olarak çalışan Emine var, Muş’ta ise İstanbul’u merak eden, görmek isteyen küçük Ayşe…

    Emine’nin Kürt kökenli işçilerle çalıştığı ortamda daha çok kadın olarak kendisini korumaya alması, onun dışında vasat bir hayatının olması, bir şeyler olacak ve hayatı değişecek kıvamında ilerliyor. Zira çok geçmeden doğuda asker olan kardeşinin ölüm haberi geliyor. Ondan sonraki süreç ve Emine’nin değişimi biraz üstünkörü duruyor. İnşaatta ölen işçiyi memleketine götürmek, belki de abisinin öldüğü toprakların izini sürmek istiyor Emine ama o değişim, o sahiplenme hali nedense çok fazla ortaya çıkmadığı için inandırıcı durmuyor. Belki bir parça öfke, bir parça yükseliş ve sonrasında işçinin ölümüyle gelişen algı daha gerçekçi durabilirdi. Ya da kızın bilmediği toprakların izini sürmesine izin verilebilirdi. Ama inşaat işçileri ve orada çalışmaya başlayan kadın mühendis fikri daha önce çok konu edilmediği için orijinal duruyor.

    Diğer yandan yedi yaşındaki minik Ayşe’nin yaşadığı göz problemine bir de İstanbul’da okuyan ama memlekete geldiğinde korucular tarafından öldürülen ağabey acısı ekleniyor. Onun İstanbul yolculuğu fikri, yaşadığı toprakların kattığı acıyı geride bırakıyor olması daha anlamlı duruyor hikaye içinde. İki kadının tersine yolculuğu onları birbirine bağlamaya hevesli bir sinema dili yaratıyor ama yönetmen kendi eliyle kurduğu ‘anlama’ halini filmin sonunda yine yok ederek umutsuz bir noktaya taşıyor.

    Sanki iki tarafın birbirine geçmesine engel oluyor. Bir anlamda da erkeklerin savaşında kadınların her daim ve çok kolay hedef olduğunun vurgusunu yapmaya çalışıyor. Savaşın acılarını ‘kadın ve çocuk’ gerçeği üzerinden kuruyor.

    Sonuçta şu an ‘barış’ süreci olduğu politik taleplerin daha 'insani' ortamlarda değerlendirildiği günler. Film 2000’lerin başında geçtiği için çatışmalar devam ediyor ve film bu çatışmaların eksenine odaklanmadan sonrasına bakmaya çalışıyor. Ve film nerede olursa olsun acılar üzerinden bir beraberlik kurma derdinde. Film vicdanı tutma derdinde ama demagoji noktasına çekmekten uzak bir anlatımla yapıyor, acıların yolu metanete çıkıyor. Cennetten Kovulmak çok şey söylemeye çalışsa da etki noktasında bir zayıflığı var, kurmak istediği birliktelik ruhunu karakterlerinin üzerinden geçiremiyor. Ama izlenip kadınların sessiz kalan acılarına eşlik edilebilinir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top