Hesabım
    Kesik
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Kesik

    10 numara prodüksiyona zayıf kalan senaryo...

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Sinemasını, politik duruşunu takdir edersiniz ya da etmezsiniz; sizin tercihinize kalmış….Ama yeni filmi vizyona girdiğinde kayıtsız kalamayacağımız sinema adamlarından biri Fatih Akın. Hafta başında sinema yazarları ve gazeteciler için gerçekleştirilen basın gösteriminin, senenin en kalabalık salonunu oluşturması da bunu kanıtlar nitelikteydi.  Şahsım adına, çekim aşamasında merak duygularımı kaşıyan Kesik/The Cut filmi için prömiyerinin yapıldığı Venedik Film Festivali sonrası neler yazılıp çizildiğinin detaylarına bakmadım; önyargılarımı tetiklememesi adına özellikle uzak durdum. Doğru bir hamle yaptığımı da film çıkışı bir kez daha idrak ettim.

    Giriş bölümündeki konusu itibariyle, ülkemizde I. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan Ermeni tehciri öne çıkartılarak lanse edilen film, aslında biçilen politik kılıftan yer yer ayrışan bir örgüye sahip. Açılışta Mardin ve çevre bölgelerde yaşayan Ermenilere karşı Osmanlı Devleti’nin aldığı tavır en basit kelimelerle "insanlık dışı bir zalimlik" boyutunda gösterilirken, senaryoda herhangi bir tarihi gerçeğe ya da belgeye/kayda yaslanma ihtiyacı hissetmemiş Akın. Bu yüzden, filmin bu ilk bölümündeki “masum Ermeniler/Gayrimüslimler-zalim Osmanlı/Türkler” şablonu klişeye bulanmış gözüküyor. Girişteki açılış cümleleri ile seyirciyi baştan provoke etse de, Fatih Akın’ın bu filmle “Ermeni soykırımı olmuştur/olmamıştır; ispatı buradadır vs.”  gibi bir argümanı yok aslında. Akın, insanlık tarihine geçmiş bir savaş dönemini ve o dönem içerisinde yaşanan acıları alıyor ve insani bir öyküye dönem fonu yapıyor işin özünde.

    Filmin ilk bölümünde 1915’te Mardin-Halep arasında geçen “evlerden sürülme, katledilme,  kamplarda ölüme terk edilme” sahnelerini,  dünyanın herhangi bir yerinde geçmiş ya da şu anda yaşanan başka bir savaş sahnesiyle, insanlık dramıyla değiştirebilirsiniz; örneğin yurtlarından kaçmak zorunda kalan kapı komşumuz Suriyeliler, canlarını zor kurtaran kuzey Irak Türkmenleri ya da Bosna’da taş üstünde taş bırakmamış olan Sırplar…  Senaryoyu Mardik Martin ile kaleme alan Akın’ın amacının ülke tarihimizin halen kanayan bir yarası hakkında ahkam kesmek olmadığına; fakat bir karakter yolculuğunu anlatmak için mümkün olduğunca sert bir insanlık dramına el attığına, bunu da ‘memleketindeki’ bir yaşanmışlıktan hareket ederek yaptığını düşünüyorum. Yoksa hayatını geçirdiği Orta Avrupa’da yaşanan herhangi bir acı tabloyu da önümüze koyabilirdi; üzerine örtmeyi adet edindiğimiz meseleleri sinemada görünür ve konuşulur hale getirmesi kendi yönetmenlik tercihidir.

    Uzun lafın kısası, bir dramının neden olduğu meşakatli bir yolculuk ve arayış öyküsü aslında Nazaret'inki... Kızlarının ardı sıra yollarda yaşadıklarıysa aslında bambaşka filmlere bile gebe... Bu noktada minik bir parantez açarak filmin adı olan “Kesik/The Cut” ifadesinin bariz biçimde metafor amaçlı kullanıldığını da ekleyelim. Kesik’in sözlük anlamından öte, ‘yerinden yurdundan, ailenden koparılma, sürgün edilme’; bir şeylerin ‘pat!’ diye kesintiye uğraması anlamını da içerdiğini kenara not edelim. 

    Sorunları olan senaryonun en dokunaklı ve en göndermeli sahnelerinden biriyse, bahsetmeden edemeyeceğimiz Charlie Chaplin'li film gösterimi bölümü. O dönem için 'şeytan işi' olarak nitelendirilen ve henüz 'sessizliğini' koruyan sinema gösterimi sekansı, Nazaret'in duygu durumu ile tıpa tıp örtüşen bir detay olarak seyirciye geçiyor. Sinema sanatının kendisine de tatlı bir saygı duruşu gönderiyor Akın... 

    Filmin konusu hassas ve dallı budaklı olunca sinematografiye ayrılan konuşma alanı da daralıyor haliyle.  Fatih Akın daha önce Solino, Duvara Karşı, Yaşamın Kıyısında, Aşka Ruhunu Kat filmlerinde beraber çalıştığı, ödüllü görüntü yönetmeni Rainer Klausmann’a bir kez daha filmini emanet ediyor. Bir dönem filminin hata affetmeyen öğeleri olan sanat yönetimi ve kostüm gibi teknik konularda Kesik, Klausmann’ın deneyimiyle birlikte kusursuz bir prodüksiyon sınavından, tam not ile geçiyor. Alman müzisyen Alexander Hacke’in filme müzikleriyle kattığı duyguyu da es geçmeyelim.

    Fakat Akın’ın Tahar Rahim takipçileri içinse tatsız bir sürprizi var; oldukça dramatik ve ağır bir rolü sırtlamaya çalışan Rahim’in köşeli İngilizce aksanı hiç ama hiç olmamış. Sadece onun değil tabii, tüm Ermeni halkının İngilizcesi kulakları tırmalıyor. Özdeşlik kurmaya çalıştığınız başrol sizi ilk 20 dakika içine alamıyor maalesef. Hayatta kalmaya çalışan ve sonrasında ailesini şehir şehir, hatta ülke ülke arayan Nazaret karakterine ısınabilmeniz tamamen ruh halinize kalmış. Üstelik Akın'ın bu bilinçli tercihi, (tüm Ermenilerin ingilizce konuşması) filmin yanlı bakış açısını katmerlemiş. Rahim harici yan rollerde Kevork Malikyan en göze çarpan isim olurken, Bartu Küçükçağlayan’ın performansını da atlamamak gerekiyor. 

    Sonuç olarak Akın, Duvara Karşı ile başlayan ve Yaşamın Kıyısında ile devam eden ‘insana dair öyküler anlatma’ macerasını Kesik ile ‘üçlüyor.’ En iyi işi değil belki ama bunca tartışmadan sonra şüphesiz ki ilgiyi de hak ediyor…

    twitter.com/duygukocabay

    Limonluk.net

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top