Dracula: Başlangıç (Dracula Untold)
Film, tarihte bizim kazıklı Voyvoda olarak bildiğimiz Eflak prensi 3. Vlad'ın hikayesini anlatıyor. Osmanlı padişahi Fatih Sultan Mehmet (Dominic Cooper) Eflak prensinden oğlu ile birlikte 1000 çocuk ister. Çocukluğunu Osmanlı elinde eziyet içinde geçiren Vlad (Luke Evans), oğlununda ayni akıbete maruz kalmasını istemez ve Osmanlı'nın gönderdiği görevlileri öldürür. Fatih'in bu oyak karşısında sessiz kalmayacağını bilen Vlad, Osmanlıya karşı koyabilmek için vampir olmaya karar verir.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki filmden pek bir sıkıldım, Vampirli, kurt adamlı filmler ya son zamanlarda benim pek ilgimi çekmiyor ya da bu son yapımlara karıştırılan tarih beni pek cezbetmiyor ki ben tarihi çok seven biriyimdir. Abraham Lincoln: Vampir Avcısı saçmalığından sonra Fatih'li yeni vampir filmini sevmeyeceğim ta başından belliydi. Filmin sonunu duyduğumda birazcık olan hevesim de tamamen gitti gitmesine; ama bugün bir heves oturdum başına. Sonuç aynı, yalnız filmin sonundaki modern dünya ile ilgili olan kısım ilgimi çekmedi değil. İlk filmdeki "seni tarihten sileceğim" repliğinin ortaya koyduğu bariz gerçeklikten, film kendini kurtarabilirse ikincisi seyredilebilir.
Gelelim işin aslına, yorumu yazmaya başladığımda tarihi mevzulara girmeyi hiç düşünmüyordum; lakin filmdeki çarpıtmalar bir değil bin olunca dayanamadım. Benim çocukken öğretmenimin anlatımından korktuğum bu adam, masum ve fedakar bir prens olarak karşıma çıkınca el insaf dedim. İnsanları kazığa oturtan bu adam birde Osmanlı elinde işkence çekmemiş mi. İşin aslı şu ki bu prensimiz ve kız kardeşi Osmanlı döneminde Şehzade Mehmet ile birlikte Edirne sarayında eğitim almış, derslere katılmış. Osmanlı kültürü ile yetiştirilmiş. Hem de kimden ders almış, Molla Gürani gibi bir alimden. Osmanlı tarafından eğitilen ve gözetilen 3 Vlad, Eflak'a Voyvoda olur. Önceleri bağlılığını sürdüren Vlad, bir süre sonra Romenler arasındaki bağımsızlık kıvılcımından nasibini alır ve onun önderlik etmesini isteyenlere karşı, diğer tarafta kardeşi olarak gördüğü Fatih Sultan Mehmet vardır. Kendini içkiye vuran Vald bildiğimiz kazıklı canavara dönüşür. Tepeş, dracula, kazıklı gibi unvanlara sahip cani prense döner. Kendisinin yapmış olduğu canilikleri buraya yazmayı düşünmüyorum, isteyen araştırıp bulabilir.
İşte bu masum prensimiz yaptıkları Fatihe kadar ulaşınca Fatih, kendisini vergilerini bizzat teslim etmesi için İstanbul'a çağırır. Vlad kendisi yokken ülkesinin korunmasız kalacağı iddiası ile yardım ister. Niğbolu Sancak Beyi Hamza Bey bölgeye gider ve Vlad tarafından tuzağa düşürülüp öldürülür ve kellesi Maceristan'a yollanır. Durumdan haberdar olan Fatih ordusuyla birlikte yola çıkar ve Vlad, dik bir yamaçta kurulu olan Poeinari Kalesi’ne sığınır. Harp psikolojik bir harptır, zira Fatih, Osmanlının meşhur gürültülü marşlarını çalar. Vlad'ın eşi bu baskılara daha fazla dayanamaz ve kendini kaleden atar. Kaleyi kuşatan Fatih, İstanbul'u boş bırakmak istemediğinden geri döner. Vlad Macaristan'a kaçar. Bu sırada kardeşi Eflak Voyvoda'sı olur. Bundan sonraki kısım yani Vald'ın akıbeti ile ilgili bir çok rivayet olmasına rağmen bence en akla uygun olanı ikinci bir kez çıkardığı ayaklanma sonucu Osmanlı tarafından yakalanıp öldürüldüğü noktasıdır.
Film içerisinden Osmanlıdan bahsediliyor olması gerçekten güzel bir durum özellikle de kostümlerde ince bir işçilik var. Adamlar lotus çiçeğine kadar düşünmüş düşünmesine de yazarların hani derler ya "kuyruk acısı" diye işte öyle bir kuyruk acıları var gibi geliyor. Vlad anlatılırken Osmanlı olmasa kızardık; ama böylesine de kızmamak mümkün değil. Sen tarihi konuyu olduğu gibi aktarmak zorunda değilsin sonuçta bu fantastik bir film; ama ortada şöyle bir gerçekte var ki o da iki satır bile kitap okumayan bir neslin eline fantastik güçlere sahip masum köylü figürü verirsen ona inanır ve düşmanına düşman olur. Zaten film boyunca adamlar bir kere bile Osmanlı demiyor. Türk diyorlar, böylece zaten Avrupa içerisinde mevcut olan Türk düşmanlığına bir çivi daha çakıyorsun.
Film, bu ne Osmanlı korkusuymuş be kardeşim demekten bizi alıkoyamıyor. Koca Fatihi ve tabi Osmanlıyı yenmek için demek ki ne lazımmış, bir canavar. İşten, dışta saldırmakla olmuyormuş bunlar :
Filmin Osmanlı tarafını es geçip filme dönersek, elimize basit bir kurgudan başka bir şey geçmiyor. Örneğin metrelerce yükseklikten aşağıya düşen kadının yerde öylece uzanması ve halen konuşabiliyor olması bu basit kurgunun en göze batan kısmı. Her şeye rağmen filmin devamını yazımın başında anlattığım nedenlerden dolayı bekliyorum. Filmin başrol oyuncusu fantastik filmlerden görmeye alışkın olduğumuz Luke Evans. Abraham Lincoln: Vampir Avcısı filminden tanıdığımız Dominic Cooper ise Fatih rolü ile karşımıza çıkıyor.