Senaryosunu, Specs karakterini canlandıran Leigh Whannell’ın yazdığı “Insidious: Chapter 2”, yönetmen koltuğunda James Wan’ın oturduğu serinin ikinci filmi…
Yapımcıları arasında, Jason Blum’ın da yer aldığı 5 milyon dolar bütçeli bu film de brüt 161,9 milyon dolarlık muazzam bir hasılat rakamına ulaşmayı becermiş…
Yani Blumhouse Productions her zaman olduğu gibi yine “doğru ata oynamış” …
Filmin kendisine gelecek olursak…
Yıl 1986…
Ve gecenin karanlığında Lambert Malikanesinin kapısını çalan Elise Rainier’ı (Lindsay Seim), Lorraine Lambert (Jocelin Donahue) karşılar…
Elise’nın teknik işlerindeki yardımcısı Carl (Hank Harris) ise zaten önceden gelmiş ve hazırlıklarını yaparak içerde onu beklemektedir…
Sonra Carl bütün seansı film kamerasının objektifi ile kayıt altına alırken Elise’da, kendisine musallat olan paraziti bulmak amacıyla genç Josh’a (Garrett Ryan) hipnozla uyuttuğu bir terapi uygular ve onu kurtaracak bir sonuca da ulaşır…
Elise’ya göre bir an önce yapılması gereken tek şey, Josh’a “astral seyahat” yeteneğinin varlığını unutmasını sağlamaktır…
1986’daki bu “geçmişten” yeniden, serinin ilk filminin “yarım kalan” finaline dönüyor ve Renai’yi (Rose Byrne) karakolda, Dedektif Sendal’a (Michael Beach) Elise’nın (Lin Shaye) ölümüyle ilgili ifade verirken buluyoruz…
“Doğa üstü” olayları içeren hikâye ile kafası bayağı bir karışan polis, Josh (Patrick Wilson) ve Renai çiftinin evinde çalışırken beş kişilik aile de mecburen babaanne Lorraine’nin (Barbara Hershey) yanına taşınacaktır…
Taşınmasına taşınırlar da…
Kâbus yine de bitmez…
Renai bir yandan aşağıdan gelen piyano sesini duyarken diğer yandan da ağlayan Cali’nin (Brynn Bowie – Madison Bowie) odasına gittiğinde onu yatağında değil de yerde bulur…
Bu arada ölümünün şokunu bir türlü atlatamayan yardımcıları Specs ve Tucker (Angus Sampson) Elise’nın evine giderler…
Buldukları en ilgi çekici şey de 1986 yılında çekilen Josh’ın kaseti olur…
Aynı esnada Lambert Malikanesinde uyumakta olan Dalton (Ty Simpkins), kendisine sevgiyle yaklaşan babaannesini, “arkanda bir var” diyerek uyarır…
O da bunun üzerine evi telaşla dolanıverir…
İlk önce rengarenk ışıklara ve gürültülü bir sese sahip olan tekerlekli oyuncak çalışır sonra da bir karaltı belirir…
Derken aynı hayalet (Danielle Bisutti) “ürkütücü” bakışları ile şimdi de odasında Lorraine’in tam da karşısında durmaktadır…
Ama oğlu annesinden, “ürkmemesini” gerekçe göstererek bu yaşanandan Renai’ye bahsetmemesini ister…
Ancak Dalton olayı annesine anlatır ve uykusundan zorla uyanmasının ardından babasının biriyle konuştuğunu gördüğünü söyler…
Bütün bu “paranormal sağanak” üzerine Lorraine, Specs ve Tucker’dan yardım istemek zorunda kalır…
Onlar Elise’nın evinde buldukları 1986 tarihli görüntüleri dijitale aktarmışlar ve genç Josh ın arkasında yetişkin Josh’ın bulunduğunu görmüşlerdir…
Dedektif Sendal’ın söz verdiği gibi Renai’yi arayarak, Elise’nın katilinin kocası olmadığını söylemesi ona biraz moral olsa da Lorraine’nin gördüğü hayaletin, oldukça sert bir biçimdeki “hışmına” uğrayarak yere serilmesi için hiç de uzunca bir sürenin geçmesi gerekmeyecektir…
Artık bir şeyler yapmak için harekete geçilmesinin zamanın geldiğini düşünerek Elise’nın evinde toplanan Lorraine, Specs ve Tucker, zarlar aracılığı ile ruhlarla iletişim kurabilme becerisine sahip olan Carl’ı da (Steve Coulter) davet ederler…
Gerçekten de Carl’ın zarları işe yaramıştır…
En azından katili bulabileceklerini “zannettikleri” bir adres vardır ellerinde…
Halbuki konuya “genç hemşire” Lorraine’in anılarındaki Parker Crane’nin de (Tom Fitzpatrick – Tyler James Griffin) dahil olmasının sonrasında, onları bambaşka sürprizler bekliyor olacaktır…
Üstelik de Josh’ın, karısının kendisi için yaptığı çok “özel” bir besteyi tanımadığı bir ortamda…
Bitti mi?
Olur mu hiç…
Geride ilk filmdeki pek çok havada kalmış soru ve sahnenin de netleştiği “bomba” gibi bir bölüm bekliyor olacak sizleri…
Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus, Mark Samuels’in Total Film için 15 Eylül 2013 tarihinde kaleme aldığı makalesinde filmi, "Poltergeist" (1982) ve "Back To The Future" a (1985 – 1989 – 1990) atıfta bulunarak oldukça amatör bir bakış açısı ile eleştirmiş olması…
Zira “Insidious: Chapter 2” nin tek bir karesinin bile uzaktan yakından hiçbir alakası yok bu Tobe Hooper ve Robert Zemeckis klasikleri ile…
Keyifli seyirler,