Şu Eski Batı Pek Bir Vahşiymiş
Yazar: Burak HatipoğluBir kadının sinir krizi geçirişine tanık oldunuz mu hiç ? Olduysanız ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz...Mümkün olduğu kadar uzağa kaçın...
Nitekim bende Pazar günü öyle yaptım ve en kısa sürede gidebildiğim kadar uzağa gittim... Beylikdüzü'ne...Fena bir mesafe değil.
Ne yapalım ? Sinemaya gidelim...Neye ?..."Wild Wild West - Vahşi Vahşi Batı" ...Eh peki...
Önce salondan başlamak istiyorum...AFM Beylikdüzü Salon 3 hayatımda gittiğim en kötü sinema...Oturma düzeni garip, koltuklar garip, sinema perdesinin yeri garip, çalışanları garip...Ses düzeni güzel...Orada bir daha film izlemektense günümü sinir krizi geçiren üç kadınla birlikte geçirmeyi tercih ederim.
Filmin adı aynen "Good Will Hunting - Can Dostum" 'da olduğu gibi pek "hoş" bir parodi içeriyor. Kahramanın adı Will Hunting'di ya...Burada da kahramanın adı James West...Aman pek bir yaratıcı...Kutlarım...
Film 1965-1970 yılları arasında Amerikan televizyonlarında oynamış "The Wild, Wild West" adlı bir dizinin beyazperde versiyonu.
Filmde, Amerika'da yaşayan tüm (şimdilik) azınlıkların gönlünü almak için iki önemli değişiklik yapılmış. Dizide James West karakteri beyazken filmde kendisini "siyah" Will Smith canlandırıyor. Ayrıca dizide kötü adam Dr.Miguelito Loveless adını taşırken kendisi kesin olarak bir Meksikalı olarak göze çarpıyor. Şimdi Jennifer Lopez'lerin, Ricky Martin'lerin işgal ettiği Amerikan pazarında Latin Amerikalıları küstürmek olmaz. Ön adı hemen Arliss yapılır. Meksikalı iyi bilim adamı konulmuş onun yerine ve kızıkarısı olan Meksikalı Salma Hayek...
Buradan başlayalım o zaman...Bu kadın bu filmde niye var ? Sayısız filmde kadınların kahramanın yanında, korunması gereken nesne olarak yer aldığını biliyoruz zaten. Ama Hayek bu filmde o pozisyonda bile değil. Görsel nesne olarak da başarılı bir seçim değil. Filmde inanılmaz derecede kötü görünüyordu bence...Eh poposunun güzel olduğunu kabul edelim ama...
Will Smith bence arada adam gibi filmlerde çevirmeli...Zamanında Star ekranlarında onu bana sevdiren dizisi "The Fresh Prince Of Bel Air" ve sinema filmleri "Six Degrees Of Seperation" ve "Made In America" 'dan onun iyi bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Ama şu anda Oscar sonrası Nicolas Cage gibi davranıyor...Action, action, action...Zamanla sıkıyor bıraz...
Kevin Kline'ın ne yaptığı belli değil zaten...Western ( "Silverado" ), komedi ( "A Fish Called Wanda - Wanda Adında Bir Balık" ), dram ( "The Ice Storm - Buz Fırtınası" ), Lawrence Kasdan filmleri...Herşey var...İlginç adam...
Kenneth Branagh...Oyuncu, yönetmen, yazar...Hollywood-Ingiltere arasında gidip geliyor.Bir film orada, bir film orada. Sağlam adam...Severim. Arada böyle filmlerde de oynaması gerekiyor. Sonuçta Jeremy Irons "Die Hard 3" 'de, John Malkovich'de "Con Air" 'de iki ticari Hollywood filminde kötü adamı oynadığına göre...Para meselesi işte...Bir de insan değişiklik istiyor canım.
Salma Hayek konusuna girmek bile istemiyorum...Söylenecek olanlar söylendi.
Barry Sonnenfeld...1982-1990 arasının sayılı görüntü yönetmenlerinden biri. Coen kardeşlerin ve Rob Reiner'ın ilk tercihi. Bihassa "Blood Simple" , "When Harry Met Sally - Harry Sally İle Tanışınca" ve "Misery-Ölüm Kitabı" 'nda ki çalışmaları mükemmel. Maalesef şimdiye kadar hiçbir filmine büyük hayranlık duymadım. Gişedeki başarısı tartışılmaz.
Film sıkmıyor ama birşeyler eksik işte. Öyle oturup seyrediyorsunuz. Heyecan yok, kahkaha yok...Yok...Yok...Yok...Gişede iş yapmadı, burada da yapmayacak.
Bu kadar....