Gece nelere gebe!
Yazar: Banu BozdemirReis Çelik, ülke gündemine ilişkin, sorun teşkil eden konulara el atmayı görev edinen, bunları kimi zaman belgesel formatına taşıyarak, kimi zaman da kurgunun gerçekçi bakış açısına dayanarak yorumlamayı seven bir yönetmen. Son filmi Lal Gece, yıllardır devam eden ‘çocuk gelinler' sorununa eğiliyor. Tek bir mekanda geçen filmde, deneyimli oyuncu İlyas Salman ve ilk oyunculuk deneyimiyle göz dolduran Dilan Aksüt rol alıyor. Film Hürriyet Gazetesi'nin ‘Aile İçi Şiddete Son' kampanyası tarafından da destekleniyor. Filme ilişkin genel detayları verdikten sonra gelelim esas konuya...
Reis Çelik, filmlerinde çoğu kez sessiz bir çığlık atar, soruna iki tarafın bakış açısını da yansıtarak, ortadaki pastadan herkesin eşit miktarda nasiplenmesini sağlayarak çeker filmlerini genelde. Lal Gece'de de öyle yapıyor. Tek mekana sıkıştırdığı, iki tarafın da beklentilerinin farklı olduğu bir ortamda, iki tarafa da bol bol kendisini ifade etme fırsatı tanıyor.
Uzun yıllar işlediği namus cinayeti yüzünden hapiste kalan güvey ve çocukluk-kadınlık arasındaki çizgide hayatı sorgulamaya çalışan bir çocuk gelin. Çelik, ikili arasındaki gerilim ve etkileşim çıtasını fazla yükseltmeden, oyuna benzer bir sorgulamaya girişiyor. Erkeğin bir kadınla yalnız kaldığındaki tavrı, kadına hangi yaşta olursa olsun yüklenmiş bildik roller kimi zaman çatışıyor, kimi zaman yumuşak ve hüzünlü bir dokunuşla eriyor filmde.
Film bu ikili üzerinden aslında sorunun vahametine eğiliyor ama kimi yerlerde tıkanıyor çünkü konuyla ilgili daha fazla yoğunluk, çatışma ve duygu bekler haldeyiz. Kadının şahmeran kıvamında erkeği etkilemek için yaptığı oyunlara da yer veriyor Çelik. Aslında toplumun kurban ettiği iki karakter üzerinden eskilere uzanmaya çalışıyor, kadının erkek üzerindeki etkilerinden erkek duygusunu sorguluyor. Kadının yanında erkeğin de bir kurban olduğu vurgusuna odaklanıyor. Zaman zaman kısa eslerle odanın dışına çıkıyoruz, rüyalar, daha doğrusu kabuslarla ikilinin iç dünyalarındaki telaşa, sona ve anlara kesikler atıyoruz.
Filmin sade anlatımı herkesin içini yumuşatacak türden, dörtnala sürülen bir atın toynakları altında ezilmesi gereken konu, daha sert verilmeliydi. Herkes altmış yaşındaki bir adamla 14 yaşındaki bir kızı aynı odaya sokup, evcilik oynatmaya zorladıkları için utanmalı, ezilmeli, üzülmeli hatta mahvolmalıydı! Ama olmuyor, film yeterince sarsamıyor! Tek eksiği bu bana göre. Bu da Reis Çelik'in diğer filmlerinde de uyguladığı ‘her şeyi anlama' yönteminden kaynaklı. Onun dışında oyunculuklar çok iyi. İlyas Salman zaten yılların oyuncusu, ona diyecek hiçbir lafımız olamaz. Kapkara gözleriyle ‘ben de burdayım' diyen Dilan Aksüt'ün oyunculuğu da gayet başarılıydı. Masumiyet ve kadınlık arasındaki çizgiden cin gibi bakıyordu!
Onun dışında bu konuyla ilgili yıllardır çalışmalar yapan kurumlar, belgesel yönetmenleri ve kısa filmciler var. Aslında eskiden bu konu daha fazla işlenirdi Berdel vardır mesela, acılar içinde tokat atan bir film... Onun başka bir derdi de karşılıklı evlendirmeye dayanır. Sonuçta bu tarz filmler hep çekilmeli, dönemi olmamalı. Sorun ne kadar sert, acıtıcı ve yok sayıcıysa çıkış noktası da öyle olmalı! Çelik naif bir dille kadın ve erkeğin aslında törelerin kurbanı olduğu gerçeğinden yola çıkıyor ve ikisinin de biçilen rollerin içinde ezildiğini, yok edildiğini anlatıyor. Yine sessiz bir çığlık atıyor!
banubozdemir @gmail.com