Hesabım
    Zayıflığın Esareti
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Zayıflığın Esareti

    Kişisel sularda gezen, filmografinin zayıf halkalarından biri...

    Yazar: Kaan Karsan

    Henüz 17 yaşındayken yazdığı romanı “L'homme facile”, Fransız hükümeti tarafından 18 yaşından küçüklere yasaklanan Catherine Breillat bu bilgiden de anlaşıldığı üzere sinemanın en cesur ve zor yönetmenlerinden biri... Kariyerindeki birçok filminde cinselliği en saf ve aynı anda en karmaşık haliyle, seyirciyle perdedeki tenler arasına hiçbir duvar örmeden yansıtan Breillat, 2009’da yaptığı masal uyarlaması Barbe bleue’dan beri ortalarda görünmüyordu. Yönetmenin her zaman ilgilendiği konulara farklı bir yaklaşımı olarak görülebilecek ‘Zayıflığın Esareti' hem Breillat’ın geri dönüşü, hem farklı bir üsluba sapması hem de sinemayı daha fazla kişiselleştirme yolundaki ilk adımı olarak addedilebilir.

    Zayıflığın Esareti, tıpkı Brelliat’ın kendisi gibi bir kadın yönetmeni odağına alıyor. Henüz felç geçirmiş, artık kendi kendine yetmek konusunda problemleri olan ve hayata karşı duran kalkanlarını aşağı indirmek zorunda olan Maud, yeni filminde canlandırılacak bir karaktere çok uygun bir surat ve ‘tip’ olarak gördüğü Vilko ile tanışıyor. Vilko, daha önce işlediği dolandırıcılık suçu sebebiyle 12 yıl hapis yatmış; etrafına güven vermeyen bir adam. Ancak hayatına dair daha radikal kararlar vermek durumunda kalan Maud’un kanı hızlıca Vilko’ya ısınıyor ve ikilinin arasında ne aşk ne de cinsellik üzerine kurulu olduğu iddia edilebilecek, tuhaf bir dostluk ilişkisi başlayıveriyor. Tabii bu süreçte Vilko’nun yeni kurbanının Maud olacağı kısa sürede anlaşılıyor.

    Catherine Breillat kendi hayatından da etkiler taşıdığını söylediği bir hikayeyle belki de ilk kez izleyeni zorlamaktan bu kadar uzak bir iş ortaya çıkarıyor. Zayıflığın Esareti, izleyene psikolojik ya da görsel bir tokat atmanın peşinde değil. Sadece günden güne kendinden çok Vilko’ya güvenmeye başlayan, güçlü görünümünün altında ağır bir acizlik taşıyan ve bu halini geçirdiği felcin getirisi olarak gören bir kadını izlemek belli oranda acı verici. Ancak Brelliat, ‘kişisel’ filminde bir noktadan sonra kişiselliğin sınırlarını da aşarak filme bocaladığı yan karakterleri büsbütün unutarak sadece işin ‘kendi’ boyutuna odaklanmaya başlıyor. Filmin ilk anlarında mevzuyu ayakta tutacak gibi görünen birçok karakter, filmin ortalarında tamamen kayboluyorlar. Filmin dalları budandıkça etkisi de bir o kadar azalıyor. Zayıflığın Esareti, sığ sularda yüzen, hatta, çoğu açıdan hiçbir önem teşkil etmeyen bir hikayeye en azından farklı bir göz bile kazandıramıyor.

    Bir kısa film süresiyle kendine yeter hale gelebilecek bütün bu vasatlığın altında çırpınan Isabelle Huppert ise filmin belki de tek övgüye mazhar tarafı... Maud’un bedenindeki fiziksel eksikliği, bunun getirisi psikolojisindeki dalgalı mevsimi en ince ayrıntısına kadar canlılaştıran Huppert, kendi ayakları üzerinde duramayan filmi bir noktaya kadar taşımayı başarıyor.

    Zayıflığın Esareti, hiçbir zaman Catherine Breillat’ın en iyi filmlerinden biri olarak anılmayacak; hatta en iyi ihtimalle, izleyenin aklını ve midesini zorlayan onca Brelliat filminin yanında bir nazar boncuğu olarak kabul görecektir.

     

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top