?Amores Perros? ile 2000 yılı sonrası sinemaya yön veren iki isim Alejandro Gonzalez Inarritu ve Guillermo Arriaga. Anlatılacak hikayelerin azaldığı için geleceğe kaygıyla bakan sinema dünyasına, bu ikilinin anlatacakları hikayeler ve verecekleri mesajlar vardı. Hem de daha önce yapılanlarına benzemeyen cinsten.?Eğer anlamak istiyorsanız dinlemelisiniz.?İlk iki filmiyle daha ufak bir kesimi ilgilendiren olayları anlatan ikili, son filmleri olan ?Babel? anlattıkları hikayelerini ile kıtalar arasına taşıyorlar. Yine her olayın bir sebebi ve sonucu var. Inarritu, kader olgusunu yine gözler önüne getiriyor. İlk iki filminde kullandığı döngüsel kurguyu, ?Babel'de pek kullanmıyor gibi. Daha doğrusal bir kurgu kullanmış. Film, günümüzdeki iletişimsizlikleri defalarca gözler önüne seriyor. Bunu da Babil Kulesi Efsanesi'nden anlatmaya başlayarak yapması ve filmin adının da ?Babil? olması filmi daha da anlamlı kılmış. Yönetmen, hikayesini Fas, Meksika ve Japonya olmak üzere üç bölümde anlatıyor. Tabii izleyiciyi sıkmayan geçişlerle. Film tahmin edileceği üzere üç kıtada çekilmiş. Fas'ta çakalları vurmak için yeni aldıkları silahla oynayan iki çocuk, oyunlarını daha doğrusu silahı denemelerini içerisinde turistlerin olduğu otobüse ateş ederek devam ettiriyorlar ve içerisindeki turistlerden birisi yaralanıyor. Yaralanan kadını filmin hemen başında titizliğiyle tanıyoruz ve yaralandıktan sonra hiç de onun titizliğine uygun olmayan ortamda onu doktor beklerken buluyoruz. Daha önce onu bırakan kocasına yardım çağırmaya giderken ?Beni bırakma'diye haykırışlarını duyuyoruz. Film boyunca filmde böyle ayrıntılar mevcut. Daha sonra kadının yaralanması üzerine Amerika'ya dönemeyen çiftin çocuklarının bakıcısı, Meksika'ya oğlunun düğününe gitmek için baktığı çocukları da götürmek zorunda kalıyor ve sonucunda hiç de beklemediği olaylarla karşılaşıyor. Bu hikayelerden bağımsızmış gibi gelişen Japonya'daki hikayede dilsiz ve sevgi eksikliği yaşayan genç bir kız karşımıza çıkıyor. Annesi ölmüş, babasıyla ise aralarında iletişim sorunu yaşayan, dünyanın en kalabalık ve gürültülü kentlerinde sessiz ve yalnız bir dünyaya sahip olan bir kız. Diğer hikayelerle bağlantısını ise daha sonra öğreniyoruz ve belki olanların esas sebebini öğrenmiş oluyoruz. Meksikalı sinemacılar, günümüz dünyasına gözleri kamaştıran bir ışık tutuyor. Fas'taki ölüm kalım mücadelesini beklemek istemeyen, diğer turistlerin Faslılara bakış açısı, ateş açan çocukları terörist ilan edenler, yaralıya yardıma gelmeyenler... İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz ve bunu Inarritu defalarca yüzümüze bir tokat gibi vuruyor. Sadece Fas'ta yapmıyor bunu. Meksika'da ve Japonya'da da yapıyor. Meksika sınırında olanlar ve sonrasında bakıcının yurdu haline gelmiş Amerika'dan sınır dışı edilmesi ve çocukları çölde kaybetmesi gibi... Japonya'da ise teknolojinin getirdikleriyle birlikte oluşan, aslında filmin vermek istediği mesaj olan ?iletişimsizlik? dilsiz sorunlu genç kız aracılığıyla defalarca dile getiriliyor. 11 Eylül Sendromu ise filmin birçok karesinde karşımıza çıkıyor. Ayrıca Meksika sınırında olanlar da eklenince filmin politik tutumunu da gözler önüne seriyor. Çaresizlik günümüzün dünyasındaki dramatiklikle birleşince son yılların en iyi dram filmlerinden birisi çıkmış oluyor. Bu yoğun dram, yer yer gizemi koruyarak izleyenlerin üzerindeki gerilimi de sağlıyor.Cannes Film Festivali'nde ödülü kapan Alejandro Gonzalez Inarritu, Babel ile yönetmenliği zirveye taşımış. Filmi izlerken yönetmenin etkilerini her karede hissedebilmek hiç de zor değil. Üstün yönetmenliğin dışında sanat ve görüntü yönetmenliği de kusursuz. Son Oscar töreninde ikinci Oscar'ını kapan Gustavo Santaolalla, Babel'in müziklerini yapan sanatçı. Yaptığı harika müzikler, filmin dramatikliğini ve gerilimini içten içe izleyenlere hissettirmeyi başarmış. Her yönü üst düzey olan filmin, oyunculukları da pekala çok başarılı. Brad Pitt, son yıllardaki en iyi oyunculuğunu sergilemiş. Cate Blanchett yer aldığı sahnelerde çok başarılı. En önemli performanslar ise isimlerini bu filmle duyduğumuz oyunculardan geliyor. Bunun altında kuşkusuz Inarritu'nun başarısı yatıyor. Faslı iki kardeşi yönetmen, onları futbol oynarlarken bulup filme dahil etmiş. Ve bu iki oyuncu bana göre harika performans sergilemiş. Oldukça samimi bir oyunculukla, müziklerin birleştiği anlarda ekranda bir süper star olmadan da Inarritu, izleyenlere ekrana bağlamayı başarmış. Filmin Japonya'da geçen bölümlerinde yer alan Rinko Kikuchi gösterdiği üstün performansını Akademi sadece adaylık vererek geçiştirdi. ?Amores Perros'tan tanıdığımız, Meksikalı Adriana Barraza'nın oyunculuğunu da Akademi üyeleri sadece bir adaylık verdi. Filmde ?Amores Perros'tan tanıdğımız sadece Barraza yer almıyor. Gael Garica Bernal filmde az gözüken bir karakteri başarıyla canlandırıyor. ?Babel? üstün performansları görüldüğü gibi süper starlardan gelmemiş, bu filmin değerini daha artırmış. Alejandro Gonzalez Inarritu, üçlemesine ?Babel? ile noktayı koydu. Bu üçlemenin içerisinde benim en beğendiğim ?Babel? oldu. Diğerlerine göre film, daha ulusal ve filmin günümüz toplumuna ışık tutan bir yapısı var. İzleyenlerin içinde bir şeyler bulabileceği, oldukça samimi ve dersler çıkarıp, birçok ayrıntıyı içinde bulunduran son yılların en iyi filmlerinden biri olmuş ?Babel?. Yönetmenle senarist Arriaga'nın bu filmden sonra arasının açıldığının ve bir daha aynı projede yer almalarının zor olduğunu da belirteyim. Böyle olunca da farklı bir Inarritu ve Arriaga izleyeceğiz gibi. Son olarak Babel, 7 dalda aday gösterildiği Oscar töreninden sadece 1 tane ödülle döndü. Birçok sinemaseverin fikrine göre -bunların içerisinde ben de varım- bundan daha fazlasını hak ediyordu.