Ortalama puan
3,7
1946 Puanlama
Babil hakkında görüşlerin ?
4,0
3 Şubat 2007 tarihinde eklendi
mutlaka bir sorun, bir çözüm, bir anlam, bir misyon içermez ya hayat... bu film de aynı o yaşamdır işte... bütün yanlış anlamalarıyla, bütün sessizliklerde kaybolan haykırışlarıyla, bütün renk ve renksizlikleriyle.... sıradanlığı içinde çok etkileyici....
5,0
13 Kasım 2010 tarihinde eklendi
Oyunculuklar, senaryo, görüntüler, kurgu gene şahane...
4,0
24 Ekim 2015 tarihinde eklendi
Alejandro González Iñárritu hayranlık uyandıran bir sanatçı; acı onun filmlerinde insan olmanın gereği ve realiteyi kavrama biçimidir adeta.Filmlerinde mutlu son yoktur...Birbiriyle kesişen kaderler,mutsuz hikayeler bu da usta'nın diğer filmleri kadar güzel ve etkileyiciydi bence 8/10
3,0
18 Ağustos 2011 tarihinde eklendi
oyunculuğunu bu filmde daha başarılı bulduğum brad Pitt filmi yaşamış. güzel bir film. çok şeyler anlatıyor.
5,0
3 Ocak 2017 tarihinde eklendi
KESİNLİKLE İZLENİLMESİ GEREKEN BİR BAŞYAPIT

Babel filmi uzun zamandır izlemeyi ertelediğim bir filmdi. Ancak filmin dokunduğu noktalar ve verdiği mesaj oldukça başarılı, bu nedenle neden daha önce izlemedim diye kendime kızdım. Filme geçmeden önce filmin adının neden Babel olduğunu açıklamak doğru olacaktır. Babil hikayesine göre cennete ve de Tanrıya ulaşmak isteyen insanlar zamanımızdan 5000 yıl önce bir kule inşa etmeye başlarlar. Buna çok sinirlenen Tanrı da bu insanları cezalandırarak o zamana kadar aynı dilde konuşan insanlığı farklı dillerle konuşmaya mahkum eder. Dillerin doğuşu olarak adlandırılan bu olay kutsal kitaplarda farklı şekillerde yorumlanmakla birlikte, filme kaynaklık eden hikaye bu şekildedir. Yani efsane insanların arasında iletişimin zorlaştığı bir anlamda öteki kavramının doğduğuna işaret etmektedir. Bir anlamda birbirimizi nasıl anlayamamaya başladığımıza. Film de farklı diller üzerinden bir olaya odaklanarak bu iletişimsizliğin, ötekileştirmenin bir değerlendirmesini bize sunmaktadır.

Devamını okumadan önce filmi izleyiniz.

Filmde beş farklı dil karşımıza çıkmakta. İngilizce, İspanyolca, Japonca, Arapça ve işaret dili...Film bu şekilde karışık bir yapı sunsa ve de bu farklılıkları nasıl biraraya getireceği konusunda başlarda bir kafa karışıklığı yaratsa da, aslında bu karışıklık bize içinde yaşadığımız dünya düzeninin ve de küreselleşme dediğimiz şeyin karmaşıklığını gözler önüne sermiş oluyor. Bir tüfek etrafında birleşen kıtalararası hayatlar ve bu hayatların değiştirilmesi zor kaderleri. Evet, film aslında bu karışıklık üzerinden önyargılar, değiştirilmesi zor kanaatler ve de dolayısıyla öteki olarak kabul edilenlerin kaderleri üzerinden bir sistem eleştirisi yapıyor. Kısaca diyor ki; hangi milletten geldiğin, hangi kültürde yaşadığın insanların sana ve senin insanlara bakış açını ve önyargılarını belirler. Amerikalıysan kazanırsın, değilsen başın zaten beladadır.

Film adeta bir hiçliğin ortasında yaşayan ve de hayvancılıkla geçimini sağlamaya çalışan bir ailenin hayatına bir tüfeğin girmesiyle başlıyor. Burada amaç sadece keçilere dadanan çakallardan kurtulmak. Ancak bu tüfekle iki çocuk buluşuyor ve de hırsları, kıskançlıkları, içlerinde tuttukları tüm öfkeleri bu tüfekle gün yüzüne çıkıyor ve de bela kaçınılmaz oluyor. Issızlığın ortasındaki bu aile aslında başlı başına bir değerlendirmeyi hak ediyor. Bizlerin hayal dahi edemeyeceği bir yaşam şekli, farklı çocukluklar, farklı ergenlik bunalımları...Hatta öylesine bir yokluk ki bu çocukların cinsel keşifleri bile ensest bir şekil alıyor. Tüfeğin bir ABD vatandaşını yaralamasıyla bu çocuklar ve de aile tabiki de direkt olarak terörist sıfatıyla nitelendiriliyor ve de aslında onlar için kaçınılmaz olacağını bildiğimiz sonu izlemeye başlıyoruz.

ABD'li çiftimiz aslında klişe bir hikayeye sahip. Kaybedilen bir evlat, birbirini suçlayan bir anne-baba, ve de tüm bunlardan uzaklaşmak için seçilen bir egzotik Fas tatili. Tüfekten çıkan kurşunun kadını vurmasının ardında onların da mücadelesi başlıyor. Ama aslında sonu kestirilebilecek bir mücadele. Çünkü biliriz ki ABD'liler hayatta kalır. Bir köye götürülen yaralı, imkansızlıklar, bu durumu akılları almayan ve de tüm önyargılarıyla köyde tehlikede olduklarını düşünen Amerikalılar. Kısaca böyle bir olayın sonucunda egzotikliğini yitiren ve de bir terör yuvası gibi gözükmeye başlayan bir ülke ve insanlar. Karısına gelecek yardım için çırpınan adam ne yapacağını bilmez bir şekilde zor bir bekleyişe girer, köy halkı da bekler. Ancak bürokrasi insan hayatı bile söz konusu olduğunda devreye girer ve de bir ambulansın gönderilmesi bile siz-biz engeline takılır. Sonuç olarak çiftimiz bir şekilde kurtulur ve de artık spikerin dediği gibi "Amerikalılar mutludur."

Biz neler olduğunu anlamaya çalışırken hikaye bizi uzak doğuya götürüyor. Tüfeğin kaynağı olduğunu öğrendiğimiz bir adam ve de kızı. Adam av tutkunu, Fas ziyaretinde kendisine rehberlik eden adama tüfeği hediye etmiş. Onun bir hobisi ve de hediyesi olan o tüfek o adam için bir kazanç kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Bir anlamda tüfeğin var oluş amacı değişerek bir hayatta kalma nesnesine dönüşüyor. Yani kısaca farklı kültürlerde farklı kullanışların öne serilmesi söz konusu. Adamın kızı sağır ve dilsiz...Bundan ötürü yeni bir dil çıkıyor karşımıza. Aslında bu kızın bunalımı bize biraz filmle alakasız gelse de kurduğu tek bir cümle ve de finaldeki çıplaklığı bize filmin kısa bir özetini yapıyor. Kullandığım afişte de yazıldığı üzere "Bize canavarmışız gibi bakıyorlar." Evet gerçekten de birileri birilerine canavar gibi bakıyor, bu bazen aynı toplum içinde bazen de toplumlararasında. Halbuki hepimiz aynı geldik, aynı gideceğiz. Çıplak ve de aciz.

Tüm bunlar olurken, zaman dilimi olarak sonradan olduğunu anladığımız bir olaya tanık oluyoruz. Amerikan çiftin çocuklarına bakan Meksikalı kadın, sevgiyle baktığı bu çocuklarla ilgili yanlış bir karar alıyor ve de başedilmesi zor bir durumun içinde buluyor kendisini. Aslında isteği çok doğal, oğlunun düğününde bulunmak ve de çocukları da güvende tutmak. Ancak böylesine basit bir istek bile iletişimsizlik, önyargılar ve de komplekslerin sonucunda bir felakete dönüşüyor. Daha doğrusu kadının felaketine.

Santiago karakteri bunların hayat bulduğu bir karakter. "Meksika tehlikeli, çünkü meksikalılarla dolu." sözü aslında içinde biriktirdiği ve de Batı dışı çoğu topluma has olan kompleksin bir sonucu. Sert tavırları, düğünde silahla havaya ateş açması, sınırdaki polislere karşı sabırsızlığı ve de kaçarak tepki vermesi bunların sonucu. Polislerin zaten insan dışı davrandıkları karakter adeta bir patlama yaşıyor ve de aslında kendisinden bekleneni yapıyor.

Filmin sonunda şanslı olanlar kurtulurken, o kabul edilebilir standartların dışında olanlar yani ötekilerin hepsi kendi kaderlerine ve de imkansızlıklarına mahkum oluyor. Çocuklara ya da meksikalılara polisin davranışındaki kötülük, direkt olarak yapılan suçlamaların yanında, Amerikan çifte yapılan yardım, Amerikalı adamın karşısındaki Faslı polise bağırabilme lüksü göze çarpan eleştiriler. Kısaca Babel ötekilerin hikayesini anlatan ve bunu yaparken de dünya sistemini eleştiren bir film. Küreselleşmeden, aynılaşmadan, tek kültürden bahsedilmeye başlanılan bir dünyada aslında hiçbir şeyin değişmediğini, önyargıların ve de iletişimsizliğin inşa edilmeye devam ettiğini gösteren bir film. Fas'ta bir köyde doktor bulunamazken hemen her yerde Coca Cola'nın bulunması da bu eleştiri açısından iyi bir ayrıntı olmuş. 21 Gram ve Amores Perros'tan sonra Alejandro González Iñárritu
çok güzel bir iş çıkarmış.
3,5
7 Nisan 2009 tarihinde eklendi
Pek çok insan bu filmin dünyanın farklı yerlerinde yaşayan ve birbirini tanımayan insanların birbirlerinin hayatını nasıl etkileyebildiğini göstermesi açısından çok önemli olduğunu söylüyor.Bende bunlardan biriyim.Ama ben bu filmin çok iyi bir film olduğunu düşünmüyorum.Bunun sebebide yönetmenin seçtiği anlatım dili.İsterseniz bu aralar gösterimde olan Benjamin Button ın Tuhaf Hikayesi filmini bir izleyin.Birbirlerini tanımayan insanların birbirlerinin hayatını bilmeden bile nasıl değiştirebileceklerini o filmde de işlemişler.Ancak yönetmen David Fincher bunu sadece 5 dakikada ve çok daha etkileyici bir şekilde yapmış.Bu da yönetmen yeteneği farkı.
2,5
9 Eylül 2009 tarihinde eklendi
yitip giden hayatlar mı masumiyeti kaybolmakta olan çocuklar mı hikayey nereye oturtacağızı şaşırıyorsunuz filmi dün tvde izledim. kesişen hayatlarla yine harika bir iş ortaya koymuş yönetmen amerikalı kadını vuran çoban çocuğun suçlu olmasına rağmen babasından bir fıske bile tokat yemeyişi ama kerdeşlerine uygulanan şiddet, sağır kızın bu iletişimsiz dünyada bir de işitme engelli oluşu, dadının çocukları sahiplenişi filmin akılda kalan sahneleriydi
4,0
27 Haziran 2007 tarihinde eklendi
filmi izledikten sonra aklıma tek bir söz geldi.gerçekten ilginç bir film.ilginç ama güzel bir film.düşünsenize üç farklı hikaye izliyorsunuz.sanki üç farklı filmi aynı anda izler gibi.yalnız anlamadığım bir yer var.filmin sonuna doğru brad pitt bakıcıyı arıyor ve düğüne gidebileceğini söylüyor.Bu durumda filmin ortalarındaki olaylar hiç yaşanmamış mı oldu'Acaba yönetmen neden böyle bir değişikliğe gitti.işte bunu merak ediyorum.Film kötüydü diyenlere inanmayın.bence çok güzel bir film.
2,5
26 Aralık 2011 tarihinde eklendi
puanının hakkını vermeyen basit bir film finali tam bir fiyasko 2,5/5
4,0
6 Mart 2007 tarihinde eklendi
'Babel', yaşanan tek bir olayla zincirleme olarak birbirlerinin hayatlarını etkileyen karakterleri ve hikayelerini karşımıza geitiren Inarritu'nun, 'Amor es Perros ve '21 Grams'in ardından üçlemeyi tamamlayan şimdilik son filmi. Inarritu filmlerine belgesele yakın bir gerçeklik kazandıran oyuncularının performansları, seyircisinin ilgisini sürekli ayakta tutan 'birbirini tetikleyen olaylar zinciri' ve yönetmenlik becerisiyle kayıtsız kalınamacak bir yönetmen kuşkusuz. Ancak üç filmiyle de neredeyse aynı şeyleri anlatıyor gibi gözükmesi ve yönetmenlik tercihlerini bir farklılığa girişmeden aynı yönde kullanması ilk iki filmin ardından 'Babil'in etkisini düşürüyor kuşkusuz. Bu kez işi daha da uç noktalara götürüp 3 kıtadaki 4 farklı ülkede yaşayan insanları etkileyen tek bir olaydan yola çıkarak hikayeyi görselleştiryor Inarritu. Tüm oyuncularından çok iyi performanslar alıyor her zamanki gibi ancak işin Japonya kısmına fazla yükleniyor (filmin en çok sarkan kısımları da buraları). Senarist Arriaga'yla ortaklığını bu filmle bitiren Inarritu'nun farklı hikayeler anlatmasının ve filmlerinin süresini daha bi tutarlı hale getirmesinin zamanı geldi bence. Halen en iyi filminin '21 Gram' olduğunu düşündüğüm Inarritu, 'Babel' ile sinemasını takibe alanları kuşkusuz derinden etkileyecektir yine de. Inarritu'nun, kısacık sürede öylesine etkileyici işler çıkartabildiğini görmek isteyenlere ise BMW'nun kısa film serisi 'The Hire'dan "Powder Keg"i (2001) izlemelerini öneririm....(8/10)
4,5
12 Aralık 2006 tarihinde eklendi
sıradışı demek biraz fazla olur ama alejandro innarutu’nun klasik filmleri tadında olmuş...tek fark inceden inceye vermiş olduğu politik mesajlar ve kahramanların hayatlarının _diğer filmlerine göre_ daha karmaşık bir biçimde kesişmesiydi...zaten yönetmenin başarısı cannesde almış olduğu ödülle tescillenmiş durumda.o kadar güzel çekimler vardı ki bazen çok gürültülü bir ortamdaki sağır insan siz olabiliyor bazen de yanınızdaki sarhoş sürücüyle gecenin bir yarısı kaçabiliyorsunuz.yaptığınız büyük hatadan ötürü babasından dayak yiyen çocuğun yerinde kendinizi koyup bazen de tüm yaşantısının ait olduğu bir ülkeden sınır dışı edilmesinin acısını hissediyorsunuz...uzun klafın kısası film hakikaten çok güzeldi...her ne kadar cate blanchett ve brad pitt fazla ekrana yansımasalar da diğer bütün oyuncular sergilemiş oldukları performanslarıyla göz dolduruyordu.herşey çok güzeldi de benim kafamda bazı soru işaretleri kaldı...mesela o japon kız polis memuruna verdiği kağıtta ne yazıyordu ya da polislerden kaçan meksikalı’ya(gael garcia) ne oldu???9/10
2,5
30 Kasım 2010 tarihinde eklendi
Ben bu filmden hiç etkilenmedim.. çok vasat ve hatta zaman zaman sıkıcı.. en fazla 5/10
4,5
30 Haziran 2008 tarihinde eklendi
Inarritu önceki iki filminden sonra bu kez gerçek bir başyapıt ortaya çıkarmış. Öyle ki filmi izlemedim resmen yaşadım. Oyunculuklar o kadar başarılı, müzikler o kadar güzel ve senaryo o kadar etkileyici ki... Aldığı ödülleri sonuna kadar hak ediyor. Sinemayı gerçekten seven, ve sadece bir vakit geçirme aracı olarak görmeyen herkese tavsiye ederim. 9/10
4,5
8 Aralık 2006 tarihinde eklendi
Bence senaryo güsel olsa da film o kadar ahım şahım değildi. Yani 2,5 saat sürdü ben bişey alamadım filmden.. Ama yönetmenlik ödülünü haketmiş gibi idi.. Başka da bişey yok zaten. Buna harcanan para ile bir testere daha çekilir.
4,5
11 Kasım 2006 tarihinde eklendi
hayatı anlatıyorlar bu ikili, öyesine bir anlatım ki her defasında nasıl bir ruh haliniz var onu bile anlayamıyorsunuz. sanki yeryüzündeki tüm insanların hayatlarını sığdırıyorlar filmlerinin içine. müthiş bir filmdi.
Daha Fazlasını Göster