Hesabım
    El Yazısı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    El Yazısı

    Samimi bir film...

    Yazar: Melis Zararsız

    Mekanın da bir öğe olduğu filmleri seviyorum. Özellikle mekanda zaman baharsa, ve film bir ülkenin yeşilliklerle dolu, sıcak, samimi yörelerini beyazperdeye ustalıkla sunuyorsa, yeme de yanında yat! El Yazısı adlı filmde ülke Türkiye, mekan Bolu, yöre Göynük. Daha önce yolumun düşmediği bu mekanın sıcak samimi atmosferini tanıttı kamera önce bana. Müziğiyle, renkleriyle, temposuyla hızlıca içine çekiverdi önce.

    Hemen filmin hikayesinden bahsetmek istiyorum. Dış çerçevedeki hikaye şu, Göynük'te yöre halkı, o gün okullarının ilk yabancı öğretmenini karşılayacak, bu yüzden telaş var, heyecan var. Tesadüf bu ya, kasabaya da o gün Fransız bir turist geliyor, eh halk da onu "işte yabancı öğretmenimiz" diye bağrına basıyor gördüğü andan itibaren! İç çerçevede ise, bu halkın içinden bazı insanların hayatlarının derinine iniyoruz. Ve derine inerken üç ayrı hikayede odaklanıyoruz.

    Üç ayrı nesil aslında... 90'lı yılların sonundayız ve odaklandığımız üç hikayenin biri bu dönemde çocuk, biri genç, biri ise yaşlı olan insanları konu ediyor. 10 yaşlarında var yok Ragıp, eczacı Zeynep'e aşık, ona mektuplar yazıyor, aşkını bir türlü ifade edemiyor. Yakın köyden gelen 12 yaşlarındaki Sevgi ise köyün delikanlılarından Ahmet'e aşık. Ahmet ise yakın köylerden birinden bir kızı seviyor. Ragıp ve Sevgi bir olup aşklarının peşinden gitmeye çalışıyorlar ama bu yolda çok farklı şeyler öğretiyor hayat bu küçük yaramazlara. Eczacı Zeynep, aslında o kasabadan değil, şehirli, kısa bir süredir orada ve apar topar kasabanın öğretmeni Celal ile evlenmeye karar vermiş durumda. Fakat mutlu değil sanki... Şehirden iş arkadaşı Volkan ise ilaç sayımı için kasabaya geldiğinde bu kararı şaşkınlıkla karşılıyor. Gönlü de Zeynep'te, ne yapsın... Peki Zeynep kimi seviyor? Kasabanın Ferit amcası ise 60'lı yaşlarının sonuna gelmiş, yıllardır bir sevgiyi kalbine gömmüş, fakat geç de olsa kalbine gömdüğü sevgiyi dışarı çıkartması için ona bir şans doğuyor.

    Hikayeyi şimdilik burada keseyim, film, Ali Vatansever'in yönetmenlik yaptığı ilk uzun metraj film, üstelik senaryo da kendisine ait. Baştan sona samimi bulduğum film, yönetmenin senaryoyu da yazmış olduğunu öğrenmemle samimiyetine samimiyet kattı gözümde. Oyuncular ise çok yakından tanıdığımız, uzun süredir dizilerde boy gösteren, başarılı isimler: Cansu Dere, Sarp Akkaya, Kenan Bal, Salih Kalyon, Baran Akbulut, Wilma Elles, Sercan Badur. Hepsi de rollerinin hakkını vermiş. Çocuk oyuncular da gerçekten sevimli ve inandırıcılar. Üç yıl önce, Altın Portakal'dan Senaryo Geliştirme Ödülü almış olan yapım, Türkiye'de imece usulü çekilmiş ilk film olarak konuşuluyor, çünkü üç yıldır maddi yetersizliklerden dolayı start veremeyen ekip, bu sene yurtdışında da uygulanan bir yöntem ile herkesi film için maddi katkı yapmaya çağırmış. İnternette başlatılan kampanya işe yaramış ve 2011'de çekimler başlamış.

    Filmin dokusunu, atmosferini, samimi hikayesini, kurgusunu, müziklerini, herşeyini çok sevdim. Özellikle rüzgarın filmdeki kullanım biçimi, adeta mekan nasıl bir öğe ise, rüzgarın da filmde bir öğe olması, beni filme iyice yakınlaştırdı. Fakat şunu da söylemek lazım ki, film süre olarak çok uzun da olmamasına rağmen, tempo düşüklükleriyle kimi zaman da kendinden uzaklaştırdı. Filmin bir olumsuz yanı ise, anlatacak çok fazla hikayesinin olması, yukarıda da değinmeye çalıştığım gibi, hikayede bir dış kabuk, içerde ise üç öykü var ama inanın o öykülerin içinde de öyle öykücükler var ki, bir süre sonra seyirci olarak yorulabiliyorsunuz. Keşke, biraz daha hızlı bir tempo ve daha şaşırtıcı bir çıkış noktası yakalansa imiş, o şirin ve masum öykücüklerden bazılarından da vazgeçilse imiş, başka filmlerde kullanmak üzere... Gene de tertemiz, sıcak, düzgün, hoş bir film. Baharı karşıladığımız bu günlerde, ılık bir limonata etkisi...

    twitter: blossomel

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top