Türk'ün en klişe deyimiyle ‘acı vatan Almanya' ile tanışıklığı 1960'lara rastlar. Uzun bir göç tüneli açan Almanya, işçileri bir elektrik süpürgesi gibi hızlıca kendisine çeker. Bu büyük göç, gurbet ve yeni bir kültür yaratan ekonomik kaynaşmanın elbette sinemada da karşılığı olur. Almanya'ya göç filmi dendiği zaman aklıma ilk olarak 1974 yapımı Tunç Okan imzalı Otobüs gelir. Kaderine terk edilen işçilerin trajikomik hikayeleri, gerçekten de Almanya'da işçi olmanın acı yüzünü ortaya koyar. Onun dışında Türkan Şoray imzalı Dönüş (Le Retour)'ün, müziklerinden dolayı bende ayrı bir yer vardır, acılıdır Almanya'ya gidiş de dönüş de! Tevfik Başer imzalı 40 Metrekare Almanya, Şerif Gören imzalı Almanya Acı Vatan (1979) hem gerçekçi, hem de bu konuda yapılmış en iyi filmlerdendir.
Almanya konusu o kadar geniş ki, üzerine tez yazılsa ancak anlatılır iki ülke arasındaki etkileşim, geride kalanlar ve orada kaderine terk edilenler. Hatta bu işe mizahi tat katmayı, bu 50 yıllık sürece daha farklı bir pencereden bakmayı tercih eden Almanya'ya Hoş Geldiniz (Almanya - Willkommen in Deutschland) bile çekildi yakın zamanda. Onun da derdi toplumsal olarak tüm başlangıç, değişim ve dönüşümüyle bir Almanya portresi yaratmaktı ve bunu başardığını söyleyebiliriz.
Ama Mevsim Çiçek Açtı tüm yapılanların önüne set çeken ayrı bir organizma gibi. Onlarla alakası yok ve neden yapıldığına dair içinde herhangi bir ipucu barındırmaktan fazlasıyla uzak! Film aynı zamanda ‘bakın Türkler 50 yılda orada hiçbir şey yapmadı, hep aynı kaldı. Ya mafyaya bulaştı ya da dayakçı oldu, karısını evin dışına çıkartmayanlar adamlar olarak kaldı' diyor. Almanya'nın ve diğer Avrupa ülkelerinin sosyal devlet olgusunun güçlü olduğunu biliyoruz ama bu kadar da ‘ekmek elden su gölden' durumu yarattıklarını bilmiyorduk. O halde bu filmle ‘ikinci büyük Almanya Göçü'nü patlatmanın tam zamanıdır! Yani bazen bu tarz filmler ‘amaçsız' kategorisinde yer alıyor ve neden yapıldığına dair herhangi bir albeni barındırmıyor!
Tanımadığın biriyle evlilik yapmak, üstelik gurbete düşmek bir kadının başına gelebilecek felaketlerden. Çiçek kocası Nazmi'den sürekli dayak yer, bir gün hastanelik olur. İyileştikten sonra kızı Mevsim'i de yanına alarak doğru kadın sığınma evinin yolunu tutar! Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu mağdur kadınlar imparatorluğu, Alman devletinin de yardımıyla mağduriyetlerini o kadar güzel hallediyor ki, insanın Almanya'da mağdur olası geliyor! İlk filmini çeken Ali Levent Üngör umuyorum ki Almanya'yla iletişim halinde olan birisi. Yoksa göç dalgasının sonucunu mafyatik ilişkilere ve sığınma evine dayandırmak buradan bakılınca fazla absürd, aynı zamanda genel duruyor. Yani bu filmi buralarda da çeksek, Çiçek'i Mor Çatı'ya götürüp oturtsak yine benzeri olurdu!
Kocası Nazmi'nin tarafı ise pisliğe bulaşmış, çatışmalarla destekli anlaşılmaz bir mafya dünyası. Ortalığa silah sıkıp ‘sonra ben bunları niye yaptım, niye yapıyorum ağa' tarzında derin içsel eleştiriler barındırıyor bir yandan da! Nazmi her an Çiçek'i bulacak ve bir yerde vuracak tarzı küçük gerginlikler eşliğinde Çiçek'in her geçen gün daha da düzelen yaşamına odaklıyız. Tabii bu arada Nazmi ters bir kurgu duygusuyla çöküşte! Herkes birbirine ayar veriyor ama en büyük ayarı filmin sonlarına doğru ortaya çıkan Yavuz Bingöl'ün oynadığı Teberdar karakteri çekiyor. Ve filmin kabadayı kıvamı da tamamlanmış oluyor.
Son zamanlarda sinema tadı vermeyen, sanki devamı haftaya kıvamında dizi tadında filmler izliyoruz. Teknik ve içerik olarak tatmin etmeyen filmler bir soruna odaklıymış gibi görünüyor ama sorunun kıyısından köşesinden geçmiyor! 50 yıl önce başlayan göçün etkilerini, insanları aynı kılan ya da farklılaştıran etkilerini göremiyoruz mesela filmde! Ayrıca yeni arkadaş grubuna çabucak adapte olan, Türkiye'deki ailesini unutuveren Çiçek'in taksici Asaf'a bir türlü ısınmayan yüreği acaba hayattan ne bekliyor diye de düşündürtüyor. Kadın dayanışmasının bir yerde kolu kanadı kırılıyor ve Çiçek kendine güven depolayan kadın misali ortaya saçılıveriyor.
Velhasıl Almanya hep gurbet noktamız oldu, fötr şapka, tüy, çikolata ve son model arabalar da bu gurbetin fonları! Onların acılarını, dertlerini kuşanarak büyüdük, sevinçlerini de görmek en büyük sevincimiz olur. Ama Mevsim Çiçek Açtı, bize Çiçek'in acısını hissettiremedi, Mevsim'in suskunluğunu anlatamadı, Esra'nın gizemine sokamadı... Yani velhasıl Mevsim Çiçek Açtı, bizim gönlümüzde açamadı!
(banubozdemir@gmail.com)