Hesabım
    Patrondan Kurtulma Sanatı 2
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Patrondan Kurtulma Sanatı 2

    "Patron olmak mı istiyorsunuz? Kötü adam olmayı öğrenin!"

    Yazar: Misafir Koltuğu

    İtiraf edelim, neredeyse hiçbir çalışan, ne derece yapıcı bir işvereni olursa olsun onunla iyi anlaşamaz, içten içe ona karşı kötü duygular besler. İstisnai örnekleri bir kenara bırakacak olursak, akıllara durgunluk veren sömürü teknikleri ile çalışanlarına ya da mesul olduğu kişilere kök söktüren patron ya da yöneticiler iş hayatının tepesinde dikilirler. Duygusal baskılar, sert imalar, toplum karşısında aşağılama ve muhtaçlık durumundan faydalanılarak yapılan ego tazeleme seansları da çalışan kesimin patronlardan nefret etmesine sebep olur. Peki ya o nefret edilen patron tipinden kurtulabilsek, özgürlüğümüze kavuşsak, o her daim arzu ettiğimiz intikamı alabilsek?

    Seth Gordon tarafından yönetilerek 2011 yılında vizyona sokulan Patrondan Kurtulma Sanatı filmi işte tam bu konuya eğiliyordu. Nick (Jason Bateman), Dale (Charlie Day) ve Kurt (Jason Sudeikis) adlı üç ahbap çavuş farklı yerlerde, farklı patronların hükmü altında hayatlarını ikame ettirmeye çalışan birbirinden orijinal karakterler olarak karşımıza çıkmışlardı. Kevin Spacey’nin de kötü patronlardan birini oynadığı projede “intikam nasıl alınır” ya da “alınamaz” gibi soruların cevaplarına erişmiş, bolca kahkaha ile mutlu bir sona varmıştık. Bu kez de kendi işinin patronu olmak isteyen üçlümüzün yine bir başka kapitalist canavar ile olan mücadelesine tanık oluyoruz. Patron olmak mı istiyorsunuz? Kötü adam olmayı öğrenin!

    Nick, Kurt ve Dale henüz prototip halindeki bir duş setini pazarlamak için ilk TV şovlarına çıkar ancak küçük bir “ırkçı” tema yüzünden her şey berbat olur. Sonumuz geldi, yine birer çark olarak sisteme geri döneceğiz, patronlara bizi kabul etmeleri için yalvaracağız derken hiç beklenmedik bir davet alırlar, Amerika’nın en büyük katalog ürünleri şirketlerinden birinin sahibi Bert Hanson (Christoph Waltz) tarafından karşılanırlar.

    Geleceğin şeytani patron adayı genç Rex Hanson’ın ukalaca teklifini reddeden kahramanlarımız, baba Bert’in şefkatli kollarına onay verirler, büyük bir kredi ile birlikte seri üretim için düğmeye basarlar. Bilmedikleri bir şey vardır; Bert Hanson eski patronlarına kök söktürecek kadar “sıkı" bir yöneticidir. Yedikleri yeni kazıkla yıkılan dostlarımız ilk filmdeki cinayet teşebbüslerini, bu sefer adam kaçırma ile şereflendirmeye karar verirler ancak işler kelimenin tam anlamıyla sarpa sarar.

    İlk filmde ağırlığı karakterlerin takıntılı halleri üzerinden yürüten hikaye bu kez daha çok durum komedisine ağırlık vermiş, Waltz gibi bir ustaya ilk filmdeki Spacey, Jamie Foxx ve Jennifer Aniston eşlik etmiş. Jason Bateman’ın şaşırtmayan oyunculuğuna Sudeikis ve en önemlisi de Charlie Day’in sinema tarihi ahmaklara taş çıkartacak Dale karakteri destek çıkmış. Kıssadan hisse, işin oyunculuk tarafı bir hayli doyurucu. (Charlie Day’in size saç baş yoldurtacak eski cinsel taciz mağduru yorumuna hayran kalacaksınız!)

    Geçtiğimiz yıl yine Jason Bateman ile Kimlik Hırsızı filminde çalışan ve yanına son yılların en iyi kadın oyuncularından Melissa McCarthy’i alan yönetmen Gordon, 2013 tarihli çalışmasına göre bir hayli yol kat etmiş. Durum komedisinin işlenmesi zor spot espirileri o kadar ustaca kullanılmış ki, üçlünün bitmek bilmez rabarba sekanslarına maruz kalan seyirci bırakın sıkılmayı, o anlamsız karmaşadan ziyadesi ile keyif alabilir olmuş. Bunda oyuncu kadrosunun da büyük bir paya sahip olduğunu ikinci kez not düşmüş olalım.

    Cinsel saplantılı karakterlerin arınma seansı bölümünde zirveye oynayan film, adam kaçırma planları, eski sapık patronumuz Julia’nın otel baskını, hemen ardından gelen bir başka dost kazığı ile birlikte yokuş yukarı, ivmesini kaybetmeden, tırmanışına devam ediyor. İşin güzel yanı ise yapmacık bir final yerine, “asla gerçek mutlu son yoktur, umut dolu keriz vardır” teması ile sonlanan hikayenin inandırıcılığını kolay kolay kaybetmemesi!

    Usta oyuncular, başarılı bir yönetim, zekice espiriler, arada bir düşen tempo derken karşımızda belki epik değil ama yüzleri güldüren bir komedi filmi var. Yine de söylemeden es geçmeyeceğim; Christoph Waltz gibi büyük bir isimden bu kadar az faydalanmak, filmin adına (ve ilk filme) yaraşır şekilde her şeyin merkezine onu oturtmamak kocaman bir hata olmuş. Bu eksikliği göz ardı ederseniz, keyifli bir serüven sizleri bekliyor demektir.

    Burçin Aygün

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top