“Sinister”, “The Exorcism of Emily Rose” (2005), “The Day the Earth Stood Still” (2008) ve “Doctor Strange” (2016) gibi projelerde de imzası bulunan Scott Derrickson’ın üçüncü uzun metrajlı sinema filmi…
Senaryosunu, Scott Derrickson’ın; “The Ring” (2002) filmini izledikten sonra yaşadığı bir kâbustan esinlendiğini söyleyen C. Robert Cargill ile birlikte yazdığı filmde anlatılan şey kısaca, cinayet romanları yazarı Ellison Oswalt’ın, yazmayı planladığı yeni kitabına malzeme oluşturmak amacıyla ailesini daha önce korkunç olaylar yaşanmış olan bir eve taşınmaya mecbur bırakması ve o evde yaşanan korku dolu dakikalar olarak özetlenebilir…
Yani, aslında karşımızdaki şey, bir bile bile lades durumu ve onun dramatik finalli gerilim öyküsü…
3 milyon dolar gibi son derece düşük bir bütçeyle çekilen ve 88 milyon dolar gibi oldukça önemli bir gişe başarısı gerçekleştiren ABD, Kanada ve İngiltere ortak yapımı olan bu filmin, 6.8/10 (187.689 oy) ve 3.5/5 (79.368 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.2/10 (137 yorum) ve 53/100 (30 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları da fena sayılmaz…
Son bir bilgi notu olarak, Ethan Hawke’ın çatı arasında bir sandıkta bularak film boyunca izlediği eski tarihli ev sineması filmlerinin tamamının, filme orijinallik katacağı düşüncesiyle Kodak Super 8mm kamera ve filmleriyle çekildiğini de belirtip filmimize biraz daha yakından bakalım…
İşe yine her zamanki gibi yine oyuncu kadrosundan başlayacak olursak, doğrusunu söylemek gerekirse film boyunca elinden viski bardağı ile beysbol sopası, yüzünden de gerilimli surat ifadesi hiç eksilmeyen Ethan Hawke’ın performansı için ne diyeceğimizi bilemiyoruz…
Özellikle de filmi izlerken bizi geren asıl şey, filmin kurgusu yahut müziği değil de onun 7/24 gergin ve bitkin görünen ruh hali olunca…
Sanki kendini biraz fazla, hatta kimi yerde de gereksiz kasmış gibi…
Kadrodaki diğer oyuncular konunun çok kenarında kaldıkları için onların performansına hiç girmiyoruz…
Bize göre bu filmin asıl kahramanı, yönetmen Scott Derrickson’a ve projesine güvenerek elini taşın altına sokan Blumhouse Productions’ın kurucusu ve CEO’su Jason Blum'dur…
Bu adam, aynı işi “Paranormal Activity” (2007), “Paranormal Activity 2” (2010), “The Purge” (2013), “ Insidious: Chapter 2” (2013), “Whiplash” (2014), “The Purge: Anarchy” (2014), “Ouija” (2014), “The Visit” (2015), “Get Out” (2017), “Insidious: The Last Key” (2018), “The First Purge” (2018) ve eleştirmenlerin burun kıvırarak canlı canlı gömmeye çalıştıkları "Truth or Dare" (2018) gibi filmlerde de yapan, yani sağlam projenin ve nakit paranın kokusunu çok iyi alan sıra dışı bir sinemacıdır…
Neredeyse para kazandırmayan hiçbir projesi yok gibi… O nedenle nerede Jason Blum imzalı bir iş görürseniz, kaçırmayın ve izleyin deriz…
“Sinister”, insanı gerim gerim geren müthiş bir korku filmi hele de bir korku klasiği hiç değil…
Ancak, kimine göre sürpriz bir finale de sahip olan “Sinister”, her şeye rağmen sıkılmadan 100 dakika geçirilebilecek bir film… Eminiz, bir şans verirseniz sizde sıkılmadan ve gönül rahatlığıyla izlersiniz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 5 Ağustos 2018 günü saat 01.32’de yazılarak paylaşılmıştır...