“Biz gezegeni yok ederken, o da bizi tüketiyor”
Yazar: Burçin AygünYıllardır devam eden nüfus artışı, direkt olarak insanların eliyle katledilen doğa, bunlara bağlı olarak yaşam için gerekli tüm kaynakların hızla tükenişi. Bu saydıklarımız her ne kadar sıradan bir kurgu hikayenin parçası gibi gözükse de, acı bir şekilde gerçeğin kendisi. Özellikle de ozon tabakasının ciddi şekilde zarar görmesi ve ürettiğimiz zehirli gazlarla mahvettiğimiz doğa bir süredir bunun ödemesini bize çıkartıyor. Eriyen ve bu hızla giderse geriye pek bir şeyi kalmayacak olan buzullar da bunun en büyük örneklerinden biri.
Yıllardır bu ilerleyişi gören, bunun karşısında yeterli önlemleri almayan insanlık, farkındayım ama umursamıyorum dercesine bu sorumluluğu farklı şekillerde hallediyor. Çok sayıda eserlerle kendince tatmin sağlatanlardan biri de Hollywood sineması oluyor. Keza bu hafta vizyona giren Yedinci Hayat filmi bir bakıma bu konuya eğilip, bir yandan da şık bir eğlencelik olarak karşımıza çıkmış.
Daha önce Dead Snow gibi orijinal ve oldukça eğlenceli bir filmin yönetmen koltuğuna oturup, senaryosuna da imzasını atan 37 yaşındaki genç Norveçli yönetmen Tommy Wirkola, Yedinci Hayat’ın ardındaki isim. Ortaya çıkarttığı iş, eldeki sağlam oyuncular, güçlü performanslar ve ilgi çekici hikaye sayesinde beklentileri ziyadesiyle karşılayan cinsten.
Gelecek, nüfus artışının tavan yaptığı, kaynakların yetmediği, kıtlıktan tutun da büyük çaplı salgınlara kadar ilerleyen bir süreç. İnsanoğlu ne yapacağını bilmez halde bir çıkış arıyor. Nicolette Cayman (Glenn Close) adlı bir kadın öne çıkıyor, sorunu nasıl halledebileceğimizi anlatıyor. Her ailenin tek bir çocuk hakkı olacak, iki ya da daha fazla çocuğu olanlar onları devlete teslim edecek. Daha güzel ve bolluk içinde bir dünyaya kavuştuğumuzda ise uykuya yatırılan çocuklar uyandırılacak, böylece sistem düzene girecek. Bu sistem işleme girdiğinde yedi güzel kız kardeşi doğururken hayatını kaybeden bir kadın, tüm bu ilerleyiş için büyük bir tehlikeyi ortaya çıkartacak, büyükbaba Terrence Settman (Willem Dafoe) yedizleri gizlice yetiştirecektir.
Karakterleri birbirinden tamamen farklı yedi küçük kız, büyükbabalarının desteği ile eğitim görüp dış dünyaya hazırlanırken, geçmiş ve gelecek arasında belli aralıklarla mekik dokuyan hikaye seyircisine hoş bir seyirlik sunuyor. Hem Dafoe’nun sevimli karakterinin çektiği zorlukları, hem de yedi ufaklığın sisteme nasıl hazır olduklarını görüyoruz. Yedi kadın tek başlarına kalınca hayatlarına, haftanın yedi günü, her güne bir kardeş düsturu ile devam ediyor. Aynı iş, aynı şirket, aynı isim: Karen Settman! Çok sayıda kahramanı tek başına hakkıyla canlandıran Noomi Rapace, geçtiğimiz dönem ses getiren performansı ile Parçalanmış filminin başrolündeki James McAvoy ile sağlam bir kapışmaya giriyor. Hatta neredeyse kıl payı önde bile diyebiliriz.
Yedinci Hayat, kardeşlerden ilki olan Pazatesi’nin kayboluşu üzerine tehlikeye düşen altı karakterin hayatta kalma mücadelesi ve bolca gizemden oluşuyor. Close’un sinir bozan kötü karakteri Cayman’ın sakladığı sırları merak ederken, ölümden kaçan, birbirine zıt karakterleriyle merak unsurunu yüksek tutan Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar’ın arayışı yüksek tempo ile devam ediyor. Ortalamın üstünde bir aksiyon, empati kurulması kolay ve dikkat çekici karakter portreleri, Rapace’in müthiş oyunculuğu ve tahmin edilebilir olsa da perde ardındaki gizem Yedinci Hayat’ı haftanın izlemeye değer filmlerinden yapıyor.
Hikaye belki büyük bir aydınlatma yaşatmıyor, keza böyle bir iddiası da yok. Hedef ilgiyi üstünde tutmak, tempoyu düşürmemek, pek de uçuk olmayan bir gelecek tasviri sayesinde inanılırlığı arttırmak. Nitekim bu hedeflerin hepsi de üç aşağı beş yukarı tutturuluyor. Geriye ise heyecanlı, eğlenceli ancak yıllar sonra akıllarda kalması biraz zor bir çalışma kalıyor. Vakit geçirmek, sağlam performanslar izlemek, heyecanlı bir kovalamacaya tanık olmak adına şans verilmesi gereken, ortalama üstü bir film Yedinci Hayat.
burcinaygun@gmail.com