Depremler, hortumlar, seller, yanar dağlar, hastalıklar, uzaylılar her zaman film sektöründe yer bulmuş ve de bulacak olan konulardır. Açıkçası biz seyircilerin de bu konulara pek bir itirazı yoktur. Oradan hopla, buradan zıpla, gel beni kurtar tarzı filmleri sever, bol bol geriliriz. Heyecan hoşumuza gider, oturduğumuz yerden dağlara çıkar, hortum kovalarız. Bu türden filmlerin heyecanı yanında içlerinde bir ya da ikisi gerçek bir kaliteye sahip olur. Hem konu olarak, hem de (özellikle) efekt olarak piyasaya sürülmüş bir sürü kalitesiz film var. Kıyamet konulu filmler hep ilgimizi çekmiş ve de çekmeye devam edecektir.
San Andreas Fayı'na gelirsek gerek coğrafya derslerinden ve de özellikle 17 Ağustos depremi döneminde çokça dile gelen bildiğimiz bir fay olmuştur. Yellowstone yanardağının patlaması ile oluşacak muhtemel felaket senaryolarından sonra bence en rağbet edilen başka bir felaket senaryosunun ana kaynağıdır. Film, depremle yaptığı giriş ile bizi uzun bir bekleyişten kurtarıyor. Öyle hadi deprem olsa da seyretsek tarzı olmayışı benim hoşuma giden tarafı. Bir başka iyi yanı da deprem oldu, film bitti, tarzında olmayışı. Öncü artçı depremler, tsunamiler, yangınlar, film kendini sürekli canlı tutuyor. Son dakikasına kadar heyecanı yaşıyorsunuz.
Evet, felsefe yok, dram yok (azıcık), ağlamaktan şişen gözler yok, korku yok, öylesine seyredin tadını çıkartın. Bu film de Amerikan propangadası var yorumlarına kulaklarımı tıkıyorum. Başka ülkeler üzerinden yapmadıkları sürece hiç bir sakıncası yok. Siz de yapın.