Bir sen, bir ben, bir de bebek!
Yazar: Ceylan ÖzçelikDeğerli sinemaseverler, Aşk Taktikleri’nin bilinen konusu şöyle: Thomas (Raphaël Personnaz), biricik kız arkadaşı Marie (Charlotte Lebon) tarafından terk edilir. Zira Marie, sevdiceğinin asla sorumluluk almayacağının ve bu ilişkinin bir yere varmayacağının farkındadır.Filmimizin sahici konusu şöyle: Kadınlar, ileride iyi bir baba olma ihtimali bulunmayan erkekleri terk ederler. Erkeğin iyi baba olma ihtimali doğarsa ilişkiye devam ederler.
Size bir adet Thomas ve bir adet Marie anlatmak isterdim ama anlatamam. Çünkü senaryo masasındakiler (Clément Michel, Louis-Paul Desanges) başkarakterlerin ‘karakter’lerini oluşturmayı unutmuşlar. Bu insanlar kim, ne uğruna yaşar, en ufak bir fikrim yok. O halde cinsiyetlerin rollerinden ve filmi nereye sürüklediğinden dem vurayım. Bebek sahibi olmak isteyen kadın, bebek sahibi olmak istemeyen adamdan ayrılıyor. Adam da “baba olacakmış gibi yap kanka” felsefesini benimsiyor.
Filmimiz iki cinsiyete de gelişigüzel yaptırımlar uygulayarak olay örgüsünü duygusal etkileşimden ve akıllı mizahtan yoksun bırakıyor. İkili öylesine karton ki, bize dayatılan aşk inandırıcılıktan fersah fersah uzak… Keza filmin cümleleri epey tartışmalı: Kadınların nihai amacı çocuk doğurmaktır. Erkekler baba olmaya hazır olduklarında erkektirler. Bir romantik komedide düz mantığın caka sattığı mutlu son gibisi yoktur!?
Aşk Taktikleri, maalesef, türe gönül verenler adına, ‘içindekiler’ itibariyle "lay lay lom" düzeyine bile yaklaşamıyor. Kırkına merdiven dayamış Clément Michel, bu ilk uzun metraj girişimini, bir liseli edasıyla yazıyor ve yönetiyor. Filmin olumlu hanesinde ise, Kanadalı manken Charlotte Lebon’un orantısız güzelliği var.
Sonuç itibariyle, canımız önlenemez şekilde erkeklerin bebek baktığı bir film izlemek istiyorsa, yine bir Fransız gülmecesi olan 3 Hommes et un Couffin’i izleyebiliriz. Bu eserin, 1986’da, Yabancı Dilde En iyi Film dalında Oscar adayı olmuşluğu da var. Hatta sonradan Three Men and a Baby adlı bir Amerikan versiyonu da yapılmıştı. Kaybedecek tek bir saniyemizin olmadığı şu günlerde “Yok ben illa boş vakit geçirmek istiyorum” diyorsanız, perde sizindir.