Senaryosunu, üç bölümlük İngiliz TV dizisi "Unforgiven"ın (2009) Sally Wainwright'a ait senaryosundan uyarlayarak Peter Craig, Hillary Seitz ve Courtenay Miles'ın yazdıkları "The Unforgivable", yönetmen koltuğunda Nora Fingscheidt'in oturduğu, insanları ekrana yapıştıran sürprizlerle dolu bir drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, yapımcılığını da üstlenen Sandra Bullock'a, "En İyi Kadın Oyuncu" kategorisindeki Academy Ödülünü kazandırmasa da, en azından bir adaylık getirebileceği beklentisi ile 24 Kasım 2021 tarihindeki sınırlı salon gösterimi ile ABD'de vizyona sokulan bu Netflix filmine biraz daha yakından bakalım...
Snohomish Şerifi Mac Whelan'ı (W. Earl Brown) öldürmek suçundan yirmi yıl hapis yatan Ruth Slater'ın (Sandra Bullock) tahliye işlemlerini gerçekleştiren polis memuru Vincent Cross (Rob Morgan); kendisine muhakkak bir iş bulması gerektiğini söyleyerek, deniz mahsulleri paketleme işi yapan dostu Stan'in kartvizitini verir ve bundan sonra konaklayacağı, Çin Mahallesindeki ücretsiz barınağa bırakır...
Şartlı tahliye kuralları gereği, bundan böyle Ruth ile Vincent, her Salı saat on bir de buluşacaklardır...
Bu arada Ruth hapse girdiğinde henüz beş yaşında (Neli Kastrinos) olan ve bugün anne dediği Rachel (Linda Emond) ile baba olarak seslendiği Michael Malcolm'dan (Richard Thomas) oluşan bir koruyucu aile tarafından büyütülen kız kardeşi Katherine "Katie" Malcolm (Aisling Franciosi); Ruth'un salındığı gün, dalgınlıkla kırmızı ışıkta durmayarak geçince, bir trafik kazası geçirmiş olup bu durum, Rachel Malcolm'da ciddi endişelere yol açmıştır...
Ancak kocası Michael Rachel'a, Ruth'un Katie'i bulmasının neredeyse imkansız olduğu gerekçesiyle, endişesinin anlamsız olduğunu ifade etmektedir...
Aynı esnada, Ruth'u öldürmeyi kafasına koymuş olan Şerifin büyük oğlu Keith (Tom Guiry), kendisine katılmak üzere kardeşi Steve'i (Will Pullen) ikna edemese de, kaldığı barınağı telefonla arayarak Ruth'u tehdit etmeyi de ihmal etmez...
Neyse...
Mesleği marangozlukta iş bulamayan Ruth mecburen, Vincent'ın önerdiği Stan'in balıkhanesinde Blake (Jon Bernthal) ile aynı tezgahta çalışmaya başlar...
Elbette Ruth, fırsatını buldukça kardeşi Katie'i de araştırır...
Ve...
Şimdi Liz (Viola Davis) ve John Ingram (Vincent D'Onofrio) çiftinin, oğulları Ryan (Orlando Lucas) ve Daniel (Jude Wilson) ile birlikte yaşamakta oldukları, o "meşum cinayetin" işlendiği eski evlerine de geri döner...
Aslında kardeşine ulaşabilmek amacıyla kalkıştığı bu davranışı, hem kendisi hem de bizim adımıza olumlu da olur...
Niye mi?
Zira böylelikle biz Ruth'un, (Katie'in doğumu esnasında ölen) anneleri ve (intihar eden) babaları hayat da olmadığı için Katie'i almaya gelen Sosyal Hizmetler memurlarını durdurmak isterken Şerifi istemeden vurarak öldürdüğünü öğrenirken; varlıklı bir avukat olan John, Ruth'un gerçek kimliğinden bihaber olup geçmişinden kesik kesik imgeler anımsamakta olan kız kardeşi Katie'i bulma hususunda kendisine yardım etmeye karar verir...
Aslında üvey kız kardeşi Emily'nin de (Emma Nelson) desteği ile Katie'de geçmişte olup biten her şey hakkında bilgi edinmek istemektedir...
Derken...
Bir marangozhanede de iş bulur Ruth...
Üstelik balıkhanedeki Blake ile de yakınlaşmaktadır...
Fakat iyiymiş gibi görünenlerin tamamı bu kadardır...
Çünkü kendilerine olan biteni tüm açıklığıyla anlatmaması sebebiyle oldukça öfkelenen Liz, kocası John'un Ruth'a yardımcı olmasını istemezken Keith, sürekli taciz ettiği kardeşi Steve'in aklını neredeyse çelmiş gibidir...
Ama Steve'in Ruth hakkındaki "intikam planı" tamamen bambaşkadır...
Dakika 49...
Geride sizleri, son derece sağlam "ters köşelere" de sahip olan 63 dakikalık, göz yaşartacak kadar duygusal bir bölüm daha bekliyor olacak...
Eminiz, Sandra Bullock'ın "etkileyici" düzeydeki performansının etrafında şekillendirilen bu filmi, konu gereği işlenen "cinsel içerikli" tek bir sahnesi nedeniyle ailecek değilse de, tüm sinemasever dostlar severek izleyeceklerdir...
Keyifli seyirler,