Eli yüzü düzgün bir televizyon filmi seviyesinde
Yazar: Ali ErcivanYeni Antalya Film Festivali'ne haftalar kala, geçtiğimiz sene yarışmalı bölümden En İyi Yönetmen ve Kadın Oyuncu (Devin Özgür Çınar) ödülleriyle dönen Geriye Kalan nihayet vizyona giriyor. Çiğdem Vitrinel'in ilk filmi olan Geriye Kalan, yeni bir öykü anlatmıyor aslında: Üst orta sınıftan evli bir çiftin sadece cinsel ve maddi tatminden ibaret kalmış problemli ilişkisi; adamın iş yerinden başka bir kadınla birlikte olmaya başlaması ve aldatıldığını öğrenince ne yapacağını bilemeyen eşinin sahip olduklarını kaybetme korkusu...
Meseleye hafif tarafından yaklaşacak olursam, bir tersine Öldüren Cazibe (Fatal Attraction) hikayesi bu. Bu kez saplantılı davranan ve işi kan dökmeye kadar vardıran taraf adamın metresi değil, eşi. Vitrinel, kolay izlenebilir, seyirciyle arasına fazla mesafe kurmayan, derdini ana akım bir sinema dili üzerinden daha çok insana ulaştırmayı deneyen bir film yapmış. Bu kadar tanıdık bir öykü anlatması da buna hizmet ediyor zaten.
Vitrinel'in derdi, alışık olmadığımız iki kadın karakter yaratmak ve kadınların hala her alanda erkeklere bağımlı bir yaşam sürme mecburiyetine eğilmek. Fakat bunu yaparken, bazı durumlarda kabahatin kadının kendisinde de olabileceğini söyleyip çözümün de yine kadının kendisinden doğması gerektiğine dikkat çekmek. Evliliğinin, yuvasının ve sahip olduğu yaşam standardının elinden kaçıp gitmemesi için kocasının ihanetini sineye çekmeye hazır bir kadın olan Sevda ile hayatının kontrolünü kendi elinde tutmaya çalışan, bağımsız ruhlu Zuhal'in zıtlığı da sorun ile çözümün ayrımına vurgu yapıyor.
Vitrinel'in öyküsünün arkasına yerleştirdiği bu dertleri, filmi benzeri öyküler anlatan ve erkek dilini tekrarlayan çoğu örnekten farklı kılıyor. Kılıyor kılmasına da sinema sadece bunlardan ibaret değil sonuçta. Geriye Kalan, bütün bunları bir kenara bıraktığınızda, eli yüzü düzgün bir televizyon filminden daha fazla estetik değer de içermiyor doğrusu. Mekanları karakterlerini tanımlamak için kullanmasından dolayı yönetmen çok fazla orta ve geniş ölçekleri tercih etmiş. Ama bu tanımlamaları bir-iki kez yapmak yeterli. Bu kadrajların üzerine film boyunca ışığın da çok düz, homojen olmasını ekleyince, ortaya çiğ bir görsellik çıkıyor ister istemez. Bir televizyon filmi izliyormuşuz algısını yaratan da temelde bu zaten.
Finalde Sevda'nın saplantısını öylesine uç bir noktaya taşımış olması da biraz fazla "film" kokan, gerçekçi gelmeyen bir hareket. En azından bu sosyal sınıfta geçen bir hikaye ve bu karakterler için... Bütün bunların, "Aile kurumu devam eder, dışardan da çok mutlu ve sağlıklı görünür ama altında ne pislikler, ne günahlar vardır" gibi sinemada çok tekrar edilmiş bir klişeye bağlanabilmek için yapılmış olması da filmi zayıflatıyor. İşin polisiye tarafına girip, "o olay öyle kapanmaz ki zaten, geride çok delil kaldı" diye düşünmemiz de ayrı bir mevzu zaten. Filme Geriye Kalan ismini verirken yönetmenin aklındaki bu değildi muhtemelen.
Twitter: aliercivanYouTube: Paralel Kurgu