Bu filme geçmeden önce size ilk Blade Runner filmi hakkındaki düşüncelerimi paylaşayım. Orijinal filmde Ridley Scott'ın görüşüne hayran kalmıştım. Yaratılan dünya çok gerçekçiydi, felsefesi harikaydı ve aralara sıkıştırılmış olan detaylar inanılmazdı. Harrison Ford'un Han Solo ve Indiana Jones gibi eğlenceli karakterleri canlandırdıktan sonra bu filmde gösterdiği ağır ve ciddi performansı son derece etkileyiciydi. Ama her ne kadar bütün bunları takdir etsem de, Blade Runner'ı hiçbir zaman "tüm zamanların en iyi filmi" veya "izlediğim en iyi filmlerden birisi" olarak görmedim. Sadece hikayesininin işlenişini çok takdir ettim. Çünkü senaryoyla bağdaşamadığım bazı şeyler vardı.
Yine de buna rağmen 2049 için çok heyecanlıydım. Blade Runner çıktıktan 35 yıl sonra çekilmesi imkansız görülen bir devam filmi olmasının yanı sıra, yönetmen koltuğunda Denis Villenevue oturduğunu öğrenince heyecandan yerimde duramıyordum. Bu yüzden film çıkar çıkmaz sinemaya gittim... Ve size anlatacağım o kadar çok şey var ki!
Film hakkında en ufak bir spoiler dahi vermek istemediğim için filmin konusunu olabilecek en basit şekilde yazacağım: "2049 yılının Kaliforniya'sında bir Blade Runner olarak çalışan K'nin elinde çok zor bir dava vardır. Bu davayı çözmek için eski bir Blade Runner olan Deckard ile birleşir ve olaylar gelişir."
İlk Blade Runner filmini sadece iyi bulmuş olsam da 2049'a bayıldım. Ba-yıl-dım! Sinematografisinden yönetmenliğine, oyunculuklarından senaryosuna kadar bu yazımda film hakkında bir sürü şeyi öveceğim. Ayrıca bu eleştiride "hayatımda gördüğüm en iyi" veya "bu yılın en iyi" kelimelerini çok göreceksiniz, bu yüzden kendinizi hazırlayın.
Roger Deakins'den başlayalım. Deakins, şu anda çalışan en iyi görüntü yönetmenlerinden birisi ve 13 defa Oscar'a aday olmasına rağmen hiç ödül kazanamadı. Eğer Deakins bu filmle Oscar kazanmazsa, artık Akademi Ödülleri'ni ciddiye almayacağım. Çünkü bu filmde başardığı şeyler gerçekten de delice. Film boyunca ekranda beliren farklı renk paletleri o kadar belirgin ve oyuncuların silüetleri arkasında öyle kusursuz bir biçimde ayarlanmış ki, izlerken kendinizden geçiyorsunuz. Ve merak etmeyin, filmde bundan çok daha fazlası var. Şahsen, Blade Runner 2049'ın görüntü yönetmenliğinden gerçek setlerine kadar, hayatımda gördüğüm en güzel görünen film olduğunu düşünüyorum. Ve bir sürü film izlediğimi de belirtmeliyim.
Bu arada sadece Deakins'in sinematografisi değil, aynı zamanda görsel efektler de aklımı başımdan aldı. Hollywood'un yaklaşık 200 milyon dolarını bir süper kahraman filmine değil de, felsefik ve yavaş ilerleyen bir sanat filmine yatırmış olmasını görmek çok güzel. Ama şaka bir yana, bu film hayatımda gördüğüm en iyi görsel efektlerden birisine sahip. Tıpkı bu yıl çıkan Ghost In The Shell filmi gibi, Blade Runner 2049 da CGI'ı bütün filmine yaymamış ve onu bir araç olarak kullanmış. Harika setlerin yanında görünen CGI son derece inandırıcıydı ve başardıkları şeylere karşı ağzım açık kaldı, özellikle de Ana de Armas'ın karakteri için. Bu yılın Oscar ödüllerinde bu filmin "En İyi Sinematografi" ve "En İyi Görsel Efekt" ödüllerini kazanması gerekiyor. Çünkü bu filmde başarılan şeyler kesinlikle bu dünyaya ait değil.
Şu an günümüzde çalışan en iyi yönetmenlerden birisi olan Denis Villeneuve, bu filmle kendisini aşmış. Blade Runner 2049, Villeneuve'un yönettiği en iyi film. Çekilmesi imkansız görülen bu devam filmini bu adamdan başkası çekemezdi. Bütün film olabilecek en sade ve gerçekçi şekilde işlenmiş. Bir yandan da nefes kesici manzaralar, görsel efektler ve müzikler, Türkçe sözlükte epik kelimesinin tam karşılığını veriyor.
Bazen kendime "sinemanın yeni üstatları nerede" diye soru soruyorum. "Çağımızın Hitchcock'ları, Kubrick'leri, Tarantino'ları, Nolan'ları nerede?" diye. Sonra Denis Villeneuve'un filmografisine bakıyorum ve Arrival, Sicario, Prisoners, Enemy ve Incendies gibi ileride kült klasik olabilecek filmleri görüyorum. Ve şimdi de Blade Runner 2049... Denis Villenevue, sinemanın yeni üstatlarından birisi. Adam zaten dikkatimi çoktan çekmişti ama şimdi, Villeneuve'ın hiçbir yanlış yapamayacağını düşünüyorum.
Ayrıca Hans Zimmer, bir kez daha inanılmaz bir soundtrack'e imza atmış, film izlerken kulaklarınız bayram edecek. Ama film hakkında en çok sevdiğim şeylerden birisiyse, filmin Suicide Squad hatasına düşmeyip soundtrack'ini çok fazla kullanmamasıydı. Hatta filmdeki çoğu sahneler son derece sessiz bir şekilde ilerliyor, yürüyüş sahneleri, açıklama sahneleri olsun. Bu film soundtrack'ini nerede kullanacağını gayet iyi biliyor. Bu da filme son derece gerçekçi bir estetik kazandırmış.
K rolünde Ryan Gosling harikaydı. Gosling'in şu aralar The Nice Guys, La La Land ve bu film gibi peşpeşe inanılmaz filmler yapıyor olması çok etkileyici doğrusu. Harrison Ford, Deckard rolünde son yıllarda canlandırdığı en iyi performansı sergilemiş. Üstelik karakterinin geçmişinde yaşanan şeyler yüzünden yaşadığı duygusal tarafı çok iyi oynamış. Her ne kadar bu filmin kendisi dünyası yüzünden biraz donuk olsa da, bu tarz şeyler 2049'un içinde atan bir kalbi ortaya çıkartmış. Unutmadan kısaca, Ana de Armas'ın filmdeki rolü çok yaratıcıydı ve onun performansına bayıldım, Jared Leto her zamanki gibi rolüne kendisini adamayı başararak çok özgün bir performans ortaya çıkarmış ve Sylvia Hoeks'in performansı inanılmazdı, benim için filmin en büyük sürpriziydi.
Senaryoyu sona sakladım çünkü benim için filmin en büyük sürprizi, senaryoydu. Blade Runner 2049'un harika oyunculuklara sahip olacağını, inanılmaz bir sinematografi ve yönetmenlik içereceğini, bütün bu filmin çok yaratıcı olacağını biliyordum. Ama senaryonun bu kadar iyi olacağını ben bile tahmin edemezdim.
Her ne kadar ilk yarı biraz durağan geçse ve kafanızda "bütün bunlar nereye bağlanacak acaba" sorusunu sorsanız da, filmin inanılmaz ikinci yarısı sadece ilk yarıda yaşanan şeyler için bir sonuç vermekle kalmıyor, üstelik ilk Blade Runner filminin tamamında yaşananlar için mantıklı bir neden veriyor. Bu iki filmin hikayeleri 2049'da olabilecek en kusursuz şekilde bir araya gelmiş.
Bu filme girmeden önce kafamda olan en büyük endişelerden birisi, 2049'un "Blade Runner serisine gereken enerjiyi geri getiren, kapısını onlarca devam filminin yaşanması için açacak" filmlerden birisinin olabilme ihtimaliydi. Çünkü özellikle süper kahraman filmlerinde son zamanlarda bunun örneklerini çok görüyoruz. Fakat 2049, öyle bir film değil. Bu filmin çekilmiş olmasının nedeni, gerçekten anlatacak bir hikayesinin olması. Ve bunu öyle bir anlatıyor ki!. Bu film, kapısını yeni olasılıklar için açan bir reboot gibi değil, her anlamıyla bir "film" gibi hissettiriyor.
Michael Green ve Hampton Fancher'ın senaryosuna bayıldım. Her ne kadar Aronofsky'nin mother! filmi bu yılın en yaratıcı senaryosunu içerse de, Blade Runner 2049'nin senaryosu bu yıl beni en çok etkileyen senaryoydu. İmkansız görünen bir filmi mümkün kılmışlar ve hatta orijinalinden daha iyi bir iş ortaya çıkarmışlar. Başka ne söyleyebileceğimi bilmiyorum, film bittikten sonra bir süre boyunca koltuğuma yapışıp kaldım ve ne kadar inanılmaz bir deneyim yaşadığımı düşündüm.
Peki Blade Runner 2049 kusursuz bir film mi? Şahsen, evet. Normal sinema izleyicisinin bu filmi gereksiz şekilde uzun bulacağını ve ilk filmi sevmeyenlerin bu filmi de aynı derecede anlamsız bulacağının farkındayım. Her ne kadar bu yorumları anlayışla karşılasam da 2049'un monoton tonuna rağmen film boyunca bir an bile sıkılmadım. Film sırasında canınızı sıkan şeyler daha çok "ilk izlenim" ile alakalı. Yani ilk izlediğinizde gereksiz bulduğunuz ama sonraki izlemelerde mantıklı gelecek olan şeyler. Filmle ilgili tek gerçek sorunum, süresi çok uzun olduğundan kolayca tekrar tekrar izlenemeyecek oluşu. Ama 163 dakikalık bu filmde yaşanan bütün harika şeylere baktıktan sonra, bu o kadar da büyük bir sorun değil.
Bu film beni daha ilk karesinden itibaren hikayesinin içine çekmeyi başardı. Normalde film boyunca sürekli bir sonraki sahnede neyin yaşanacağını tahmin etmeye çalışırken, bu film sırasında hiç etmedim. Kendimi filmin akışına bıraktım ve sadece gördüğüm inanılmaz şeyler tarafından büyülendim. Yıllardır bir film tarafından bu kadar etkilenmemiştim.
Yazıyı bitirmeden önce bahsetmek istediğim son bir şey var, o da filme verilen sansür. Her ne kadar burada yapılan amacı anlasam da sonuç olarak bunu çok saçma buldum. Çünkü yaş sınırları bu yüzden var, sırf filmi 15+ yapıp daha fazla gişe yapmak için filmi sansürlemek çok mantıksız. Geçen ay Kingsman 2, mother! gibi filmler arka arkaya 18+ yaş sınırı almıştı zaten, o halde Blade Runner 2049 da neden almasın?
Bu filmi IMAX'de izledim ve ne zaman bir sansür olsa çok net anlaşılıyordu. Mesela Jared Leto'nun karakterini ilk gördüğümüz sahnenin neredeyse tamamı sansürlenmişti. Üstelik film boyunca arada sırada yaşan şeyler de kırpılmıştı. Sansür olayı filmde yaklaşık 6-7 kere yaşanıyor. Bu yüzden film sırasında ara sıra "acaba burayı da sansürlediler mi?" diye içinizden sorular geçiyor. O halde geriye tek bir soru kalıyor; Blade Runner 2049 aldığı sansüre rağmen izlenmeye değer mi?
Dürüst olmak gerekirse, filmde yaşanan sansürler dakika başı yaşanmıyor ve genel itibariyle hikayenin işlenişini etkilemiyor, sadece filmi izlerken bazen son derece fark edilebilir oluyor. Yine de buna rağmen, Blade Runner 2049'u IMAX'de izlemenizi tavsiye ediyorum. Tıpkı Avatar veya Interstellar gibi, 2049 da olabilecek en büyük perdede ve genel itibariyle sinemada deneyimlemeniz gereken filmlerden birisi. Aldığı sansüre rağmen bu film hayatımda yaşadığım en sürükleyici ve etkileyici sinema deneyimlerinden birisiydi. Ve ileride Mad Max: Fury Road gibi bir kült klasik olacağına dair hiçbir şüphem olmadığından, bu filmi sinemada ve hatta IMAX'de izleyin. Eğer evde izlerseniz aynı etkiyi vermeyeceğinden eminim.
Kısacası Blade Runner 2049 inanılmazdı. İlk filmini sadece iyi bulmama rağmen bu film hakkındaki her şeye bayıldım. Villeneuve'un yönetmenliği, Roger Deakins'in sinematografisi, görsel efektler, oyunculuklar, senaryosunun derinliği ve bütün filmin sadeliği sayesinde her karesinin "epik" hissettirişi. Sinemada bir film izlemek istediğim zaman istediğim her şeyi ve fazlasını bana vermeyi başardı. Blade Runner 2049, sadece şu ana kadar izlediğim bu yılın en iyi film değil, aynı zamanda tüm zamanların çekilmiş en iyi devam filmlerinden birisi. Sinemaya dair derin bir tutku besleyenlere ilham verecek bir iş. Ve bu film hakkında başka ne söyleyebilirim, bilmiyorum. Eğer yıl boyunca sadece 1 tane filmi sinemada izliyorsanız, o filmi Blade Runner 2049 yapın. Tek kelimeyle bir başyapıt. İyi seyirler.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Denis Villeneuve'ın yönetmenliği.
+ Roger Deakins'in akıl almaz sinematografisi.
+ Gerçekçi görsel efektler ve epik manzaralar.
- Ryan Gosling, Harrison Ford, Ana de Armas, Jared Leto ve Sylvia Hoeks'in enfes performansları.
+ Hans Zimmer'ın müzikleri.
+ Senaryonun orijinal filme dair fikirleri genişletip hikayesinin başı ve sonu belli olan bir hikayeye imza atılmış olması.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Uzun süresi ve yavaş temposundan dolayı kolayca tekrar tekrar izlenemeyecek bir film oluşu.
TOPLAM PUAN: 10/10