Hesabım
    Beterböcek Beterböcek
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Beterböcek Beterböcek

    “Bunca zaman beklediğimize değdi. Hala çok tuhaf, adi ve eğlenceli!”

    Yazar: Murat Tolga Şen

    80'lere nur yağdı! Dönemin eğlence sinemasının hitleri yeni nesil seyirci için, bu filmlerin hala sinemaya gidip bilet alan hayranlarını da kucaklayarak yeniden hayat buluyor. Bu kez, Tim Burton’ın kültleşmiş “Beetlejuice” filmi geri döndü. Orijinaline sadık kalan, aynı zamanda yeni nesli de yakalamaya çalışan bu yapım, 80’lerde doğmuş eğlence sinemasının yeniden diriltilmeye çalışan yapımlardan biri olmuş.

    İşin tuhafı, 80'ler sineması da bir tür yeniden çevrim furyası sayılabilir. Alien Romulus'un atası Alien, Planet of the Vampires ya da It! The Terror From Beyond Space filmlerinin yeniden (ve benzersiz) yorumlanışı sayılabilir. Star Wars serisi ilhamını Kurosawa'nın The Hidden Fortress filminden ve Flash Gordon seriyallerinden alır. Meşhur The Thing ise The Thing from Another World filminin (daha doğrusu, John W. Campbell'ın "Who Goes There?" adlı kısa öyküsünün) yeniden uyarlanmasıdır.

    Acayip olan şu ki, 80'ler filmleri benzeştikleri ya da uyarlandıkları eski filmlerden fersah fersah ötede işlerdi. Bambaşka bir sinema diliyle yapıldılar ve aradan neredeyse yarım asır geçmesine rağmen eskimiyorlar. Günümüzde bir modaya dönüşen yeniden çevrim çılgınlığında ise böyle bir ileri gidişten bahsedemeyiz. Şimdiki filmlerin en iyi yapabileceği şey asıl filme benzemek ve o duyguyu geri getirmek! Maverick ve Alien Romulus bunu başardı ve iyi de gişe yaptılar!

    Beeetlejuice Beetlejuice, tam da Maverick ve Alien Romulus tarzı bir geri dönüş. Eski hayranları mutlu edecek, yeni nesil izleyiciyi de oyalayacak türden bir senaryosu var. Sadece orijinal filmden değil, Tim Burton'un tüm tuhaflıklarından besleniyor ve işin en güzel tarafı; Michael Keaton ilk filmi geçen ay çekmiş gibi!

    Orijinal macerayı sinemada değil dönemin en havalı şeylerinden biri olan videoda izledim. En ufak kasabada bile onlarca video kulübün açıldığı çılgın zamanlar! Tim Burton’ı henüz tanımıyordum, filmin nefis bir afişi vardı ama geri kalan her şey soru işaretiydi. Sonraları Beetlejuice (The Lost Boys ile birlikte) en çok kiraladığım filmlerden biri oldu çünkü çok eğlenceli, çok acayip, çok ürkünçtü. "Korku komedi" tanımlamasının en hakkını veren filmdir desem yeridir.

    Tim Burton'ın tuhalıklar sirki harikalar yaratmaya devam etse de hiçbir zaman Beetlejuice’ki kadar etkileyici olmadı. Filmi izledikten sonra ilk düşündüğüm şey şu oldu: Bu film kariyeri baş aşağı giden Tim Burton için gerçek bir can simidi. Aslında bunu pek çok yönetmen ve oyuncu yapar ancak çok azı başarılı olur. Aynı şeyi Michael Keaton için de yazabilirim. Role çok hazır, sanki hep Beetlejuice oynamak için doğmuş gibi. Kaotik, dengesiz, komik ve ürpertici. Filmin en büyük başarılarından biri Keaton’ın hiç eskimemiş gibi görünmesi. Keaton’ın yıllar sonra tekrar bu karaktere hayat vermesi, bana sorarsanız, tam bir ustalık işi. Üstelik Burton’ın tuhaf dünyasıyla bu kadar uyumlu bir karaktere bürünmek herkesin harcı değil ancak bir o kadar başarılı olan şey filmin senaryosu. 35 yıl önceki adice fırlamalık devam ediyor ve ben bunu izlemeyi çok seviyorum.

    Lionsgate

    Beetlejuice devam filmi ne zamandır düşünülen bir şeydi ancak gerçekleşmesi için aradan 35 yılın geçmesi gerekti. Bir sürü taslaktan sonra karşımızda bu film var ve şükürler olsun ki yeni film gerçek bir mirasçı. Senaryo akıllıca bir hamle ile ilk filmdeki olayların geçtiği evi kullanıyor ancak bu filmde Maitland çiftini görmeyeceğiz. Üzülmeyin, ilk filmdeki en eğlenceli karakterler, yanlarına yenileri de eklenmiş bir şekilde arz-ı endam ediyor. İlk filmde Charles Deetz karakterini oynayan Jeffrey Jones ise bu filmde yok ama Tim Burton bu eksikliği güzel bir şekilde yönetmiş. Bilmeyenler için yazayım: Jeffrey Jones, gerçek hayatta işlediği suçlar nedeniyle kariyerine son vermek zorunda kaldı. Burton ise bu durumu zekice işleyerek onu oyuncu olarak hikâyeye katmamış. Şahsen bu kararı yerinde buldum. Jones’un yokluğu filme zarar vermemiş, aksine Burton’ın bu ince hamlesiyle daha eğlenceli bir hikâye kurulmuş. Bu da Burton’ın sinemasındaki karanlık mizahın ince bir yansıması aslında.
Jenna Ortega’nın performansına gelirsek… "Wednesday" dizisiyle geniş bir hayran kitlesi kazandı ve gotik karakterlere cuk oturan bir oyunculuğu var. Yıllar öncesinin Winona Ryder’ı kadar değil ama! Yine de Burton’ın dünyasına uygun bir isim ancak, Beetlejuice Beetlejuice filminde sanki o beklenen etkiyi tam verememiş gibi. Oynadığı Astrid karakteri filme yamanmış gibi ve Beetlejuice gibi dev bir karakterin yanında iyice ufalıyor. Winona Ryder ise bu kez olgunlaşmış, hayatın ağırlığını taşıyan bir Lydia olarak karşımıza çıkıyor. Performansı güçlü ve duygusal olarak daha derin. Lydia'nın artık sadece bir gotik genç kız değil, kendi dünyasında zorluklarla başa çıkmaya çalışan bir anne olduğunu görüyoruz. Genç Lydia'nın karanlık mizacı yerini, hayatın gerçekleriyle yüzleşmiş ama hâlâ içindeki o tuhaf ruhu kaybetmemiş birine bırakıyor. Sevdim!

    Beetlejuice Beetlejuice, Burton’ın klasik gotik çizgilerini ve renkli hayal gücünü bir araya getiren bir yapım. Film boyunca Burton’ın tuhaf dünyası, gotik manzaralar ve garip yaratıklarla dolu bir şölen sunuyor. O absürt mizahın altındaki karanlık atmosfer, filme bambaşka bir tat katıyor. Filmdeki renkler, dekorlar ve karakter tasarımları tam da Tim Burton’dan beklediğimiz türden. İlk filmdeki stop-motion efekti sevenler için bu filmde bolca göz ziyafeti var. Hatta ilk filmden daha ileri gidilerek, günümüz CGI teknolojisinin nimetlerinden de faydalanılmış ama merak etmeyin, film ruhunu CGI’ya satmamış. Beetlejuice, hala eski usul tuhaflıklarıyla karşımızda.

    Bu film, Burton için bir dönüm noktası olabilir. Son yıllarda pek çok yapımı beklentileri karşılamayan yönetmen, eski ruhunu tekrar bulmuş gibi görünüyor. Beetlejuice’un dönüşü, Burton’ın da geri dönüşü anlamına geliyor. 

Sonuç olarak, Beetlejuice Beetlejuice tam da olması gerektiği gibi: Eski hayranları mest eden, yenileri eğlendiren bir yapım. Büyük sürprizler sunmasa da bize o tuhaf dünyanın kapılarını tekrar açıyor. Sinemada eğlenmek için gerçek bir fırsat, hepimiz Soul Train’e binmeyi hak ediyoruz! İyi seyirler.

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top