Bu plan, yanıtı zor sorular içeriyor...
Yazar: Ali Ulvi Uyanıkİnsanoğlu çelişkili bir varlık. Yaşatmak ve öldürmek için akıl sınırlarını zorluyor. Bir tek insanı kurtarabilmek için zamanla yarışan cerrahlara karşı, sağlıklı insanları sıraya dizip saniyeler içinde infaz edenlerin olduğu bu berbat düzende müsebbip belli: Vahşi kapitalizm ve yayılmacılık!
Kapitalizm insanları refaha, konfora, ince zevklere kavuşturduğu oranda karlılığını arttırdı. Ancak dikkat: Tüm insanlar için geçerli olamadı bu mutluluk. Kısır döngüye ise, yine, bir bölüm dünyalıya adeta cenneti sunarken, hayatlarını cehenneme çevirdiği yoksulların ülkelerindeki kaynakları kıyasıya sömüren kapitalistler yol açtı. Çünkü kirli münasebetler sonucu bir canavar / yaramaz çocuk dünyaya getirdiler. Bu çocuğun adı: Terörizm!
Gelişmiş ülkelerde yaşayan ve anamalcı düzenin suç ortaklığına dahil olmak istemeyen bir grup insan, bu kısır döngüyü bir yerinden kırabilmek; silahsızlanma ve barış için; kaynakların adil dağıtımını, sürdürülebilir tarımı, doğal enerji kaynaklarının kullanımını sağlamak / yaygınlaştırmak; kadim ormanları, denizleri, tüm bir ekosistemi ve bağlı canlıları korumak için örgütleniyor. Kendi düşünce sistemlerine ve ideallerine ters düşmeyen eylemlerde bulunuyorlar...
"Gece Planı"(Night Moves)'nın bağımsız ABD sinemasının temsilcilerinden olan yönetmeni Kelly Reichardt, eveleyip gevelemeden çizdiğim çerçeve içinden konuya giriyor: ekolojik yaşam ilkelerini benimsemiş iki genç eylemci Josh (Jesse Eisenberg) ile Dena (Dakota Fanning), kendilerinden büyük ve deneyimli Harmon'ın (Peter Sarsgaard) önderliğinde, baraj ve hidroelektrik santralini (HES) patlatmak için harekete geçiyorlar.
Film, tecrübeli seyircinin fark edebileceği 'soğuk' / soğukkanlı bir tonda ilerliyor; karakterler arasındaki ilişkilerde ve olayların gelişiminde kalıpları kullanmıyor. Gönlünden bu tür bir eyleme katılmak isteyen seyirci için, oldukça ayrıntılı ve sürecin gerçekliğini büyük oranda algılayabileceği bir yol izliyor. Ancak bu yol bir yere kadar varıp, asıl, ikinci bölümde ortaya atılan sorularla hikayenin beyinleri kemirmesi, huzursuz ediyor. Vicdan, suçluluk, korku, bencillik, aidiyetin yitirilmesi üzerinden kendinizi gerilimli bir iç tartışmanın içinde buluyorsunuz.
Doğa aktivistleri, doğaya müdahale etmeyi kendine hak gören açgözlü sermayedarlar kadar cesurlar ama hep bir yerde duvara çarpıyorlar; çünkü onlar şiddet dilini kullanmıyorlar ve kendilerini inkar edemeyeceklerinden, eylemlerinde de canlılara zarar vermiyorlar. Örnekler, hemen bu topraklardan: HES protestolarında devletin gücü ve şiddeti sermayenin yanında yer alabiliyor, oysa karşısında sadece, bu yola başvurmayanların yani halkın çığlığı var.
Reichardt, seyirciyi, bu can alıcı vicdani meseleyle baş başa bırakıp, vicdanın bir süre sonra sahibini yok edeceği gerçeğinin gerilim hattına sokuyor. Ana ve tek hedefi karlılık olan bir patron/CEO vs., toplantılara girerken vicdanını vestiyere bırakır. Peki ya doğa eylemcileri?
"Gece Planı" biraz sabır isteyen, enteresan bir deneyim. Her üç oyuncu da, bu deneyimin doğru seçilmiş unsurları.