Hesabım
    El Ele
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    El Ele

    Birbirine mühürlenmiş iki kişinin hikayesi eğlence ve dramı bir araya getiriyor...

    Yazar: Funda Sularöz

    İlk görüşte aşk kavramı, bunu yaşamayan insanların çoğuna uydurma gelir. Onlar için kişilerin birbirine mühürlenmesi, ancak masallara ya da doğaüstü hikayelere aittir. Bir de gördüğü an birine tutulan, bunu yaşamış insanlar vardır ki onlar büyü, sihir gibi kelimeleri çok da dışlamaya meyilli değildir. El Ele filminde ilk görüşte birbirine bağlanan Helen ve Joachim’in hikayesi, masalsı yapısıyla sizi adeta bu sihire inandırıyor.

    Paris Operası’nın yönetmeni Helen Marchal (Valérie Lemercier) bir düzen içerisinde elit bir hayat sürerken bir kasabada cam işçiliği yapan Joachim Fox’la (Jérémie Elkaïm) şans eseri bir araya gelir ve kendilerinin de anlayamadıkları bir şekilde, iki bedenken bir devinim halinde yaşamaya başlarlar. Ne birbirlerinden çok uzaklaşabilirler ne de bağımsız hareketlerde bulunabilirler. Birlikte hareket edişleri de onlara müzikalde yaşayan bir çift havası verir.

    İkilinin bu durumları en çok da hayatlarında çok yakın ilişkiler içerisinde bulundukları kişileri etkiler. Joachim’in ablası Véro (filmin aynı zamanda yönetmeni ve senaristi olan Valérie Donzelli) ve Helen’ın kadın arkadaşı Constance (Béatrice De Staël) için hayatlarında eksiklik baş gösteriyor, gerçi Helen ve Joachim’in hiç ayrılamadıklarını düşünürsek, diğerlerinin hayatlarında kalabalık oluşturuyorlar demek daha doğru olur.

    Filmin ilk yarısında ikilinin birlikte hareket etmesi durumu Rumba ve onun devam niteliğinde olan The Fairy filmini anımsatıyor. Yalnız minimalizmden uzak yapısıyla El Ele kendi karakterini kazanıyor. İlk bölümü oldukça eğlenceli ve masalsı ilerlerken, ikinci bölümde filme drama sosunu katan hikaye eğreti durduğundan filmin etkileyiciliği azalıyor.

    Yönetmenin dikkatleri üzerine topladığı; Yeni Dalga esintileriyle dolu ilk uzun metrajlı filmi Yaşam Savaşı’ndaki müziğin önemi, masalsılıktan gerçeklere geçiş ve dramatizmi çok göze sokmaması gibi özellikler bu filme de işlenmiş. Bununla birlikte hikayede üç anlatıcının olmasına yine Yaşam Savaşı’ndan aşinayız. Bu noktada yönetmenin kendi dilini oluşturma çabasını bu iki filmden kavrayabiliyoruz. Nitekim 84. Akademi Ödülleri’nde Fransa’nın Oscar adayı olan film, hikaye ve akış olarak El Ele’den daha iyi bir çizgiye sahip; böyle bir kıyas yapacak olursak yönetmen bu filmiyle çıtasını ne yazık ki yükseltememiş.

    Yine de El Ele eksileri ve artılarıyla İstanbul ve Ankara olmak üzere tüm Türkiye’de sadece iki sinemada oynamayı hak etmiyor. İstanbul’da yolunuz Kadıköy’e düşerse bu sevimli hikayeyi izlemenizi tavsiye ederim.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top