Hesabım
    Victor Frankenstein
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Victor Frankenstein

    Alışıldık hikayeye alışılmadık kahraman!

    Yazar: Su Bahadır

    Mary Shelley'nin klasikler arasına girmiş 1818 imzalı gotik romanı Frankenstein beyazperdenin en büyük ekmek kapılarından biri. Hollywood camiasının tekrar tekrar uyarlamalarını gün yüzüne çıkarttığı roman gerek sembolik, gerek korku yönüyle iki ayrı kategoride işlenmeye değer bir sanat eseri. Romanın uyarlamasını yapan pek çok film, romanı 18'inde yazmış olan Shelley'nin hikayesinin duygusal ağırlığını ve dehşetini aynı anda yansıtmaya çalışmış olsa da ne yazık ki pek azı bu duygusal ve yıkıcı kaos ortamını beyazperdeye taşıyabildi. Ancak Victor Frankenstein filmi bunu zorlu meydan okumayı görmüş ve artırmış bir yapım olarak diğer uyarlamaların arasından sıyrılıyor!

    Bildiğimiz klasik Frankenstein hikayesini son dönemin gözdesi olan "modern uyarlama" yerine kendi çağında, kendi tadında yansıtan film ilk olarak oyuncu seçimleri konusunda bir tebriği hak ediyor. Delilik ile dahilik arasındaki ince çizgide tehlikeli bir yol izleyen kibirli doktoru son dönemin favori yıldızlarından James McAvoy büyük bir başarıyla beyazperdeye taşırken, Harry Potter serisi ile sinema tarihine kazınan genç oyuncu Daniel Radcliffe de mahmur, acılı bakışlarıyla kambur yardımcı Igor rolünün altından kalkıyor. Filmin kurallara körü körüne bağlı olan Scotland Yard müfettişini ise Sherlock dizisindeki süper-kötü Moriarty rolüyle dünya çapında gönülleri kazanan Andrew Scott üstleniyor. Filmin yönetmenliğini üstlenen ismin de Sherlock dizisinin yönetmeni Paul McGuigan olduğunu düşünürsek, Scott'ın filmde boy göstermesi hiç de şaşırtıcı değil! Filmin yan rollerinde boy gösteren isimler ise güzeller güzeli oyuncu Jessica Brown FindlayBronson WebbSpencer WildingCallum Turner olarak göze çarpıyor. Oyunculuklar konusunda McAvoy'a abartılı oyunculuğu bile filme yedirebilmesi konusunda bir tebrik gerekse de, Radcliffe'in gerçekçilik ve acıklı yüz ifadesi konusunda alması gereken dersler var. Scott'ın ise bakış açısına göre kötü ya da iyi olabilen karakteri, oyuncunun buz gibi katılığı ile mükemmel bir oyun içerisinde. 

    Filmin görselliğiyle ilgili söylenebilecek pek kötü laf yok. Görsel efektler, atmosfer ve çekimleri oldukça başarılı. Özellikle doktorun deliliği arttıkça ortaya çıkan adeta elle dokunulur gergin hava çekim teknikleri ile daha da güçlendirilmiş, deneyler karanlıklaştıkça aydınlık görüntülerin de giderek azalması üstü kapalı bir uyum getirmiş. Ağırlıklı olarak karanlık gecelerin ve çarklı makinelerin arasında bir hayat geçiren Igor'un doktorun fiziksel zor kullanarak uyguladığı “tedavi” ile kamburundan kurtuluşu da görsel olarak izleyiciyi sarsan sahnelerden biri. Filmin müzik seçimleri konusunda daha iyi seçenekler akla gelse de, duyguları güçlendirme amacı güden ancak yetersiz kalan parçalar kullanılmış. Teknik detaylar konusunda değinilmesi gereken bir diğer nokta da filmin geçtiği döneme göre konuşmalardaki kelime seçimlerinin uyumsuz olduğu. Dönem yapımı yapılacağı zaman dönemin kuralları ve davranış kalıpları da göz önünde bulundurulmalı kuralı ne yazık ki yapımda etkili olmamış.

    Filmin özellikle abartıya kaçtığı bir nokta var: canavarlar. Doktor Frankenstein’ın hırsı ve şeytani zekası arttıkça ortaya çıkan yaratıklar giderek daha çirkin ve daha kanlı oluyor. Shelley’nin ergenlik çağındaki hayal gücünün ürünü olan canavarlar ne yazık ki günümüz popüler kültürünün canavar algısına biraz kurban gitmiş. Ancak paramparça bir şempanzeden öfkeli bir deve kadar uzanan bu bilim ile dehşet harmanı, Igor’un doktoru kurtarma çaresizliğine karşı doktorun onu deliliğe ve nihayetinde ölümüne götüren takıntısı ile doğru orantılı olarak ilerliyor. Igor’un bir yandan doktorun id egosunu temsil eden canavarla, bir yandan süperegoyu ifade eden polisle bir yandan da kendi egosunu oluşturan doktorun kendisiyle verdiği mücadele Shelley’nin romanında pek değinilmeyen önemli bir noktayı ortaya koyuyor: Igor’un psikolojik yükü. Romanda pek parlak bir karakter olarak öne çıkmayan Igor, bu film ile nihayet kendi sesine kavuşuyor. Bir sirkte biçimsiz vücuduyla canavar olarak sergilenirken doktorun sirki birbirine katan kurtarma operasyonu ile sosyal hayata adım atan aciz Igor, doktora duyduğu vefa borcu ve hayranlıkla onun gibi olmaya çalışmaktan, onu kendinden kurtarmaya uzanan bir yola çıkıyor. Bilimsel olarak doktorla aynı vizyonu paylaşsa da hayata ölümden daha fazla değer veren karakter doktoru durduramayınca öldürmeye kadar uzanan çareler arasa da, işini başka bir canavar tamamlıyor. Uyarlamalar arasında canavarın ve doktorun bakış açısını anlatanlar yerine nihayet Igor’un tıpkı Yunan mitolojisinde dünyayı omuzlarında tutan Atlas gibi bir yükü üstlendiği de bu filmle seyirciye gösteriliyor.

    Alışıldık hikayeyi alışılmadık bir bakış açısından anlatan yapımda aşk ve sevgi alt metin, dostluk ve adalet ise ön planda! Ölümün ve yaşamın sınırlarını incelten fantastik yapım, görsellikten hoşlanan ve psikolojik altyapılara meraklı olan seyircileri tatmin edecek türde.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top