Gözlüklerimi takmış Aslan Kral (The Lion King)'ın üç boyutlu halini izlerken şunu düşündüm. Aslan Kral (The Lion King (3D) ilk defa vizyona çıkıyor olsaydı yine aynı etkiyi yaratır mıydı acaba? Çünkü son yıllarda inanılmaz animasyonlar izledik. Konu ve teknik bakımından sınır tanımayan, bugünün çocuklarını ve gençlerini tavlama yöntemlerinde ağzımızı açık bırakan... Aslan Kral'ın üç boyut kisvesi altına da girse geçmişten gelen bir naifliği var. Bir süre gözlüğü bir kenara bıraktım sanki 1994 yılından bakıyormuş gibi izledim Aslan Kral'ı, Simba, Skar ve Timon'u...
İlkinin üzerinden 17 yıl geçmiş... Uzun bir zaman dilimi. Sinema adına birçok şey değişti, izleyici profili ve sinemaya bakış açısı farklılaştı. Aslan Kral elle çizilen ve ABD'de en fazla izlenen animasyon unvanını gururla koruyor. Onun da yeni nesilleri tavlama yöntemi üç boyutla olacak elbette! Yine başa dönecek olursak 2011 yılında kitleleri bu kadar peşinden sürükleyen yeni bir ‘Aslan Kral' etkisinden söz etmek olanaksız olacaktı. Zaten bizlerin de nostaljik tatla izlediğine eminim, çocukken sevdiğimiz, büyüyünce farkına vardığımız nesneler gibi...
Filmin basın gösterimi sönüktü. Aslan Kral'ı üç boyuta taşımış olmanın farkıyla ilgilenmemişti yazarlar. Belki de bazı animasyonların kaderi gibi sabah erkenden yollara düşülmeye değer bulunmamıştı. Filmi izlerken bir şey daha dikkatimi çekti: Son yıllarda animasyonların birincil mesajı haline gelen çevresel sorunlar Aslan Kral'ın içine fazlaca sinmemiş o yıllarda. Yani mesaj daha çok dostluk kurmak ve dostluğu korumak şeklinde! Erdemli olmak ve bu erdemi bir şekilde kaybetmemek üzerine!
İnsan bir şeye geçmişe dönük (17 yılı biraz abarttım galiba) olarak bakınca bazı şeyleri tuhaf buluyor. Mesela iyilik ve kötülük kavramlarının bu kadar doğrudan verilmesini, doğanın dengesini korumak için hayvanların birbirini yemesi gerektiğinin hem sözle hem de görsel olarak telaffuz edilmesini biraz aşırı buldum! Sonra da marketlerde paketlenmiş ve parçalanmış halde satılan ve aldığımız şeyin hayvan olduğunu unutturan şimdiki yapay mantığı hatırladım. Ve bu gerçekçi tarzı sevdim. Sonuçta Aslan Kral doğadaki dengeler üzerine bir film! Ve klasik bir anlatımla ilerliyor, önce kötülük galip geliyor. İyilik ‘Hakuna Matata' felsefesiyle sindirilmiş bir mutluluk anlayışına dönüyor.
Filmi kısaca hatırlamak gerekirse; karşımızda her şeyiyle bir orman hayatı var. Küçük Simba'nın meraklı ve saf halleri, kötü amcası Skar'ın hain planlarıyla birleşince tüm dengeler değişiyor, Simba'nın babası ölüyor, Simba ülkeyi terk ediyor. Kötü amcası Skar sırtlanlarla işbirliği yaparak başa geçiyor ve her şey alaşağı oluyor!
Filmin hiçbir şeyi kafaya takmadan hayata devam etme formülü Hakuna Matata felsefesi kısmıyla karşılaşmak bir hayli eğlenceliydi, bu nihilist yaklaşımı da bir hayli cesur bulduğumu itiraf etmeliyim! Gerçekliğe tuhaf bir es verme hali gibiydi.
Yine eski animasyonlara has toplu koro mantığıyla derdini ve sevincini anlatma hali de pek sevimliydi. Tabii müziklerde Hans Zimmer etkisi sonuna kadar hissettik. Müziklerin eşlik ettiği ve yükselttiği duygusal yükselmelerin olmaması da dikkatimi çeken başka bir etken oldu. Yani filmde sulu sepken bir duygu sağanağı hali yoktu, aksine kısa tutulmuş direngen bir hal vardı.
Aslan Kral'ı yıllar sonra bir kez daha izlerken gayet ayakları yere basan bir animasyon olarak algıladım. Karakterlerin ince ince öyküye yayılan kişisel öykülerinden tutun da, gerçekçi tavırlarla bir sarmal oluşturan mizaha kadar hepsi, hafızada yeniden bir tazeleme yaratıyor. Üç boyut hikaye, Aslan Kral her haliyle şahane!
(banubozdemir@gmail.com)