BBC Culture 21. yy en iyi 100 film listesinde 41. sırada kendine yer bulan mükemmel ötesi harika bir BAŞYAPIT
"KAFASINDA NELER DÖNÜYOR ACABA?" Disney'in bu zamana kadar yaptığı tüm animasyonları izledim. Pixar'la ortaklaşa yaptıkları animasyonları da izledim. yaşım kaç olursa olsun her zaman bu filmleri izleyeceğime adım gibi eminim. çünkü Disney'i çok seviyorum ve Disney'in bence en büyük mesajı "animasyon sadece çocuklar için değildir"dir. bunun bariz örneği Inside Out'ta fazlasıyla var gerçekten. öncelikle söylemeliyim ki bu film çocuklar için değil! evet minnoş karakterler ve komik şeyler çok var ama filmde o kadar ince şeyler var ki bunları çocukların anlaması çok zor. filmin bu yönü çok ilgimi çekti. konusu gerçekten balta değmemiş orman gibi. çok farklı. dolayısıyla filmi başlangıcından finaline kadar ilgiyle izledim. muhteşemdi! ayıp olmasın diye gülmeler, sakız reklamı ve en sondaki kedi sekansı muhteşemdi, efsaneydi. herkesin izlemesini öneriyorum Inside Out'ı. Disney - Pixar'dan yine fazlasıyla harika bir yapıt.
Büyüme öyküleri (coming of age), sinemanın her zaman ilgi çekici konularından biri olmuştur. Özellikle çocuklara da hitap eden yapılarıyla animasyon filmler, bu alt türe yıllar içerisinde katkı sağlamayı başarmıştır. Başrollerinde yer alan çocuk ya da genç karakterler aracılığıyla The Lion King, Grave of The Fireflies, Spirited Away, Persepolis gibi farklı ülkelerde ve kültürlerde üretilen filmlerin, konuyu ele almakta ne denli başarılı olduklarına şüphe yok. Bu hafta vizyona girecek olan Disney-Pixar ortaklığının son filmi Ters Yüz – Inside Out da yukarıda belirttiğim başyapıtların arasında anılmak adına iddialı bir aday olarak karşımıza çıkıyor.
2001’de yönettiği Monsters Inc. ile dikkatleri çeken, 2009’da ise Up ile Oscar heykelini kucaklayan Pete Docter, filmin yönetmenliğini Ronaldo del Carmen ile paylaşıyor. Up, Ratatouille ve Brave gibi animasyonların storyboardlarını hazırlayan del Carmen’in bu ilk yönetmenlik deneyimi, filmdeki sınırsız hayal dünyasının nasıl yaratıldığı konusunda izleyicilere bir fikir verebilir. Çünkü aynı anda birbirine bağlı iki anlatıyı ele alan film, fikir ve görsellik açısından oldukça doğru tercihlerle ilerliyor.
Film; Riley isimli bir kızın doğumuyla başlıyor. Bizler de Riley’nin beyninin içine girerek Neşe, Üzüntü, Tiksinti, Korku ve Öfke isimli karakterlerle tanışıyoruz. Riley’i çocukluğu boyunca yönlendiren; bir bakıma onun dünyayla olan ilişkisini yöneten beşlimiz, küçük kızın mutlu bir çocukluk geçirmesini sağlıyorlar. Fakat Riley, ailesiyle birlikte Minnesota’dan San Francisco’ya taşınınca karakterlerimizi zor günler bekliyor; zira bu yeni yaşam pek genç kızın hayal ettiği gibi gelişmiyor. Onun mutluluğunu sağlamak için Neşe ile Üzüntü arasında başlayan mücadele, zamanla ikilinin ortak hareket etmesi zorunluluğunu getiriyor.
Filmin birbiriyle bağlı iki farklı anlatısı, Riley’nin kafasının içinde olanlar ile onun çevresinde olanlar şeklinde oluşturuluyor. Genç kızın çevresine yönelik verdiği olumlu-olumsuz tepkileri yöneten beşli, birbirinden tamamen alakasız tiplemelerden oluşsa da Neşe, bir katalizör görevi görüyor ve her olumsuzluğu, olumlu bir bakış açısıyla aşmaya çalışıyor. Film bu esnada beynin ve hafızanın çalışma prensipleri konusunda da yaratıcı fikirler üretiyor. Örneğin “Akıl Adaları” denilen bölgelerde aile ve arkadaşlık ilişkileri düzenlenirken Riley’i çok etkileyen anlar da çekirdek anı olarak kaydediliyor. Yani bir bakıma çekirdek anıların artırılması ve adaların korunmasına yönelik bir çalışma söz konusu oluyor.
Beynin içinde yaratılan dünyanın içine girdikçe ortaya atılan fikirler, oldukça ilginç biçimlerde uygulamaya konuyor. Örneğin; rüya yapım merkezi, Hollywood’u ve televizyon sistemini ti’ye alan bir yapıya sahipken hayali arkadaş Bing Bong ve Bulut Ülkesi, düşünce treni, silinen anılar çöplüğü gibi kavramlar da birbirine hem bağlı hem de bağımsız yeni dünyalar yaratıyor. Animasyon kalitesi olarak film, herhangi bir Disney-Pixar filminden bir farkı olmasa da uzun zamandır rastlamadığımız derecede komplike bir senaryo ile karşılaşıyoruz. Çünkü sınırların pek olmadığı bu dünyada yaratıcılık ve düşünce gücü de had safhaya ulaşıyor. Örneğin filmdeki renk kullanımı, karakterin hislerine göre değişim gösteriyor ya da öfke hakim olduğunda görüntü flulaşıyor. Yapımı beş yılı bulan filmin neden bu kadar uzun sürede hazırlandığının cevabını da bir bakıma almış oluyoruz.