1841 yılında Amerika’nın kuzeyindeki New York'ta yaşayan müzisyen Solomon Northup (Chiwetel Ejiofo), bir sirk işi için teklif alır. İki adamla birlikte New York’tan Washington'a gider. Oldukça başarılı geçen bir haftanın ardından kutlama yaptıkları gece Solomon içkiyi fazla kaçırır ve uyandığında kendini zincire vurulmuş bir şekilde bulur. Kuzeyin güneye göre köleliğe bakış acısından hem de güneydeki çiftliklerdeki köle ihtiyacından dolayı Solomon beraberindekiler ile gemiyle güneye gönderilir.
Solomon önce kölelerin diğer çiftlik sahiplerinden daha iyi davranan ama borçları nedeniyle de sıkıntı içerisindeki Ford (Benedict Cumberbatch) tarafından satın alınır ve bir süre sonra zalim ve psikolojik olarak zayıf bir karaktere sahip Edwin Epps (Michael Fassbender )’e toprak sahibi hem de eşi oldukça zalim insanlardır. Köleleri mal olarak görmekte onlar üzerinde her türlü hakları olduklarına inanmaktadırlar.
12 Yıllık Esaret, kendi türünde birçok çevrimi olan kölelik filmleri içerisinde biyografi karışımı ile farklı bir noktada. Bildiğimiz kölelik filmleri ya köleler için mücadele eden beyazlar ya da doğuştan itibaren köle olanlar üzerine kurulu. Burada biz özgür olmasına rağmen, kandırılarak köle pazarında satılan bir adamın hayatını görüyoruz. Ten renginden dolayı aşağılanan, işkenceye uğrayan ve kapı önündeki köpekmiş gibi muamele gören insanların dramı, bir kez daha 12 Yıllık Esaret ile gün yüzüne çıkıyor.
Filmde kuzey ile güney arasındaki farklılıklar yanında, Brad Pitt ile herkes aynı değil vurgusu gereksiz yere yapılıyor. Filmde en beğenmediğim sahnelerin başında gelir bu gereksiz diyalog.
- Köleliğin ne adaleti vardır. Ne de haklı tarafı.
Ben bu sahnede siyahi yönetmenin ödül kaygısı ile hareket ettiğini düşündüm. Bu kadar kötülük, nefret, kokuşmuşluk ve uyuşmuşluğun içerisinde küçük bir parantez açarak bakın bütün beyazlar aynı değil yaklaşımı, filmin bütün havasına alıp götürmüş. İki buçuk saate yakın sürelikte bir film içerisinde, karşı duruştan bir tek kişi bile işlenmemişken birden son sahneye yakın böyle bir şey yapılması, yönetmenin bir şekilde bazı şimşekleri üzerine çekmek istemediğini düşündürttü. Oysaki filmin başlarındaki bir sahne aslında kölelik konusuna bakış için oldukça ibretliktir.
Sahne şöyle: Solomon özgür olduğu günlerde, eşiyle birlikte gittiği mağazaya, dışarıdan bir siyahi girer ve onun hemen arkasından da sahibi içeri girer. Adam dükkân sahibinden özür diler ve kölesini dışarı çıkarır. O noktada eşi ile alışveriş yapan Solomon bir anlık duraksamadan sonra alışverişine devam eder. Solomon esir düşmeseydi belki de hayatı hep böyle geçecekti. Kendi başına gelmeseydi belki yıllar sonra kölelik için mücadele eden biri asla olmayacaktı.
Özgür bir adamken her şeyi olan Solomon, ten renginden dolayı tuzağa düşürülmesi ile belki ilk kez kölelik gerçeği ile karşılaşıyor. Pazarda satılıyor. İlk sahibi ile köleliğin acı taraflarını, ikinci sahibi ve vahşetini yaşıyor.
2 Yıllık Esaret’te birçok filmden esintiler bulabilirsiniz. Benim için can alıcı noktalardan birisi, kölesine karşı duyduğu hislerinden dolayı hem ondan nefret eden, hem de onsuz yapamayan arazi sahibinin, Schindler'in Listesi filmini bir yahudiye aşık olan Nazi subayını ve de Notre Dame'ın Kamburu filmindeki çingeneye aşık olan rahibi hatırlatmasıdır.
Uzunca bir film çekince, aralarda boşlukların olması oldukça doğal, bu boşluklar zaman zaman manzara ile kapatılmış. Ben kölelik duygusunun yeterince iyi yansıtılamadığını düşünüyorum. Açıkçası kölelikle ya da ırkçılıkla ilgili çekilen birçok filme göre biraz hafif kalmış. Çok daha ağır şartların yaşandığı, çok daha vahşice olayların işlendiği bir yapım beklerdim. Öte yandan kölelerin kendi içindeki duyguları yerine, Solomon ve bir kadın üzerine kurulu olması da yeterli gelmedi bana. Filmin adı 12 Yıllık Esaret olunca sonunda bu adam kurtulacak diyorsunuz ve hayatı için hiç endişe duymuyorsunuz. Aslında biz burada 12 yılıda hissetmiyoruz. Bunca yıl eziyet gören bir adamın fiziksel olarak ta bir değişime uğramaması inandırıcılık olarak yeterli gelmiyor.
Gelelim oyunculuklara, Chiwetel Ejiofor bence bu role uygun bir isim olmamış, kendisinden köle hissini alamadım. Filmin en başarılı ismi hiç şüphesiz kötü sahip Michael Fassbender’dir. Film IMDB’den 8,7 puan almış; ama bence 7,5-8,0 puan aralıklarında bir film.