Labirent filmiyle ilgili eleştirmen görüşleri, akademisyenlerle sektör içinden olanların sinemaya bakışındaki temel bazı farkları açıkça belli edecektir hepinize. Yönetmen Tolga Örnek, üç kurmaca filminde de nitelikli bir popüler sinema yapmak gayesiyle yola çıktı. Ve bunu Türkiye'de hiçbir sinemacının başaramadığı ölçüde becerdi. Onun filmlerini beğenmek için yeterli midir bu? Türkiye'nin popüler sineması içinde belli bazı standartların bile layıkıyla yerine getirilemediği düşünülürse, evet, en azından takdir etmek için yeterlidir. Bir hikayeyi doğru metin ve rejiyle anlatmayı becerebilen bir yönetmen, arayıp da bulamadığımız bir lüks haline gelmiştir. Sinemanın abece'sini çözmeden sırf entelektüel ya da ideolojik güdülerle film yapmaya kalkışmak, bana göre saygı duyulası bir nitelik değildir. İyi popüler sinema yapabilmek, doğru insanları biraraya getirip şablonları düzgünce uygulamaktan ibaret olabilir. Ama bu kadar basitse, o zaman bunu başarabilen sinemacılarımızın sayısı neden böyle az? Neden Çağan Irmak, Ömer Faruk Sorak, Mahsun Kırmızıgül, hatta Yavuz Turgul gibi isimler bile bu düzeyde uygulayamıyor?
Ayrıca Tolga Örnek'in babasının eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek olduğunu hiç bilmeseydik mesela, onun filmlerini böyle peşinen Kemalist iyi aile çocuğunun tatlısu bilmemneleri olarak yaftalar mıydı birçokları? Bunun ötesine bakmak çok mu zor sahiden?
Labirent, İstanbul'da büyük bir terörist eylem hazırlığındaki yeni bir grubu ortaya çıkartıp engellemeye çalışan istihbarat görevlilerinin öyküsünü anlatan bir polisiye drama. Yönetmen belli ki Paul Greengrass filmlerini iyi çalışmış. 24 ve benzeri dizilere, 2007 yapımı Krallık (The Kingdom) filmine de göz atmış. Başrolde yalnız ve başına buyruk bir anti-kahraman olarak Timuçin Esen'in büyük başarıyla canlandırdığı Fikret karakteri var. İstanbul'da bir intihar saldırısıyla başlayan bir dizi eylemin önüne geçmeye çalışan ekibin lideri Fikret...
Sürprizleri olmayan, beklendiği gibi ilerleyen bir film Labirent. Politik tarafı biraz kof. Ancak derdi de karakterleri iyi çizilmiş, yeterince yerlileştirilebilmiş, düzgün bir polisiye aksiyon olmaktan fazlası değil. Bunu da başarıyor. Yer yer fazla CSI alanına girdiğinde çok yalanlaşıyor tabii. Bizim seyircimizin böyle numaralara geleceğini hiç sanmıyorum. Fakat ana karakterlerin kişisel hikayeleri seyirciye geçiyor ve oyuncuların da başarısı sayesinde başlarına gelen en beklediğimiz şeyleri bile umursayabiliyoruz.
Şunu kabul edebilirim. Böyle bir filmi yapmanın, Türk sinemasına özellikle bir katkısı yok. "Biz de Amerikan sineması kadarını yapabiliriz" demenin ve yönetmenin bunu da becerebildiğini kanıtlamanın, yani özgeçmişine bir artı eklemenin ötesinde işlevi yok. Ciddi bir seyirci karşılığı olacağını da sanmıyorum. Dediğim gibi, bizim seyircimize büyük ölçüde yalan gelecek şeyler bunlar. Ancak Tolga Örnek beni hayalkırıklığına uğratmadı diyebilirim. Sürekli farklı filmler yapmayı deneyen ve her birinin altından alnının akıyla çıkan, ülkemizde nitelikli popüler sinema yapma peşindeki yönetmenler arasında en önemsediğim isim kendisi. Asıl ciddiye alınacak filmini henüz yapmadı belki ama 2011 içine iki başarılı iş sığdırmış olması takdire değer.
Örnek'in oyuncu yönetimindeki başarısına ayrıca değinmek istiyorum. Sarp Akkaya, Altan Gördüm gibi farklı iki jenerasyondan gelen aktörü zaten beğeniyle takip ediyoruz. Ozan Bilen ise filmin en dikkat çekici, başarılı yardımcı performansını veriyor kanımca. Ancak her zaman beğenmediğimiz iki ismin, yani Timuçin Esen ile Meltem Cumbul'un başarısı, ortada yönetmenin de önemli katkısı olduğunu belli ediyor. Özellikle Esen, filmi yükselten bir performans veriyor. Cumbul da en doğru şekillerde kullanılıyor.
Labirent, Türkiye'de becerildiğine ilk kez şahit olduğumuz bir tür filmi. Çok entelektüel bir noktadan bakıp burun kıvırmak yerine, sektörel gerçekler noktasından bakıp takdir edilmesi gerekiyor.
Twitter: aliercivan