İlk Açlık Oyunları’ndan sonra seri için büyük bir gelişim...
Yazar: Oktay Ege KozakAçlık Oyunları: Ateşi Yakalamak, şiddetli ve şok edici konusuna kıyasla fazla zayıf ve korkak bulduğum ilk Açlık Oyunları’ndan sonra seri için büyük bir gelişimi temsil ediyor. İlk filmi ne kadar ilgisiz bir tepkiyle hatırlasam ve ‘en azından Twilight kadar kötü değildi’ desem de bu materyali 12-16 yaş arası marketi hedefleyen 'Young Adult' standartlarına uyarlamanın ne kadar zor olmuş olabileceğini anlıyorum.
Suzanne Collins’in yazdığı Young Adult kitap serisini okumadım fakat okuyanlardan öğrendiğime göre kitaplar, film versiyonundan daha şiddetli ve daha kızgın bir yaklaşıma sahipmiş. Fakat amaç distopik bir gelecekte despot yönetimin her sene bir grup çocuğu bir arenada birbirlerini öldürmeye zorlaması ve bu olayı televizyonda canlı göstermesi etrafında oluşan bir hikayeyi 13 yaş sınırlı bir ortaokul sınıfı filmine uyarlamak olduğunda, hikayede organik olarak oluşabilecek şiddet ve otorite karşıtlığını kesmek zorunlu oluyor.
İşte bu yüzden hemen hemen aynı konuya sahip olan Battle Royale’ın romanı ve film uyarlaması, ana karakterlerin ortaokul yaşında olduklarını umursamayarak bu tür bilim-kurgusal bir durumda oluşabilecek gerçek şiddeti gösterip bariz bir biçimde 18 yaş sınırlı bir şiddet sunuyordu. (Suzanne Collins Açlık Oyunları’nı yazarken Battle Royale’i hiç duymadığını söyledi ama içimden biraz da ‘yemezler’ demek geliyor açıkçası.)
Açlık Oyunları’nı izledikten sonra kendime ‘nerede geçmişin asi gençliği?’ deyip hemen sonra antidoksan misali Battle Royale’i tekrar izlemiştim. İşte bu yüzden üçlemenin ikinci bölümü olan Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak’ın basın gösterimine ilgisizlikle girdim fakat açıkçası ilk filme oranla ne kadar başarılı olduğuna şaşırarak çıktım. İkinci filmin başlangıcı ilk filmin bıraktığı yumuşak havayı dağıtmak için elinden geleni yapıyor. Peeta Mellark (Josh Hutcherson) ile bir önceki senenin Açlık Oyunları’nı kazanmış olan Katniss Everdeen (Jennifer Lawrence), onlarca genci öldürmekten yakınan, despot otoriteye nefret kusan, ilk filmde görünmeyen asi bir enerjiye sahip.
Katniss’in toplumda yarattığı devrim ümitlerini kesmek isteyen, Donald Sutherland’in sakin bir şeytanlıkla canlandırdığı Başkan Snow (aslında diktatör demek lazım) Katniss ve Peeta’nın 12 bölge içinde tur yapıp otoriteyi öven konuşmalar yapmalarını emreder. Peeta ve Katniss kabul etmezlerse Snow ikisinin de ailelerini öldürecektir. Katniss ve Peeta, kendilerine verilen senaryoyu reddedip halka umut veren konuşmalar yapınca toplum otoriteye karşı iyice ayaklanır. Snow ve yeni Açlık Oyunları yönetmeni, Philip Seymour Hoffman’ın canlandırdığı Plutarch Heavensbee (Suzanne Collins bu isimleri nereden buluyor?), halkı Katniss’e karşı döndürmek için dahi bir plan kurarlar.
Ateşi Yakalamak’ın en büyük kozlarından biri Quarterquell adı verilen yeni oyunlara başlamadan önce hikayenin yarattığı dünyayı daha üç boyutlu bir biçimde betimlemek için epey zaman ayırması. Seyirci filmin ilk yarısının aksiyon yerine karakter ve dünya yaratımına odaklanmasından sıkılabilir biraz belki ama Ateşi Yakalamak’ın senaryosu, başkentte yaşayan zenginlerin serveti ve diğer 12 bölgenin fakirliği arasındaki farkı göstermekten kaçınmıyor. Filmin en iyi sahnelerinden biri başkanın partisine katılan Katniss ve Peeta’nın diğer bölgeler açlıktan ölürken daha çok yiyebilmek için kusturan bir içki içen zenginlerden iğrenmelerini gösteriyor.
Sıra Açlık Oyunları’nın kendisine geldiğinde yönetmenlik görevini Gary Ross’tan alan Francis Lawrence, Ross’un filmi 13 yaş sınırlı tutmak amacıyla şiddetli sahnelerde kamerayı şuursuzca sallayan stili yerine hassas kadraj ve koreografiye önem veren bir görsel yapı yaratıyor. Ayrıca hikayenin basit ölüm sahneleri yerine stratejiye önem veren, oyunların altındaki gizemi adım adım seyirciye aktaran yapısı çok daha ilgi çekici kanımca, özellikle bu seferki oyunun sürpriz sonunu akla getirirsek.
Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak, üçlemenin zayıf ilk bölümü ve umuyoruz ki güçlü olacak finali arasında mükemmel bir köprü yaratıyor. Ayrıca Türkiye’nin kargaşa dolu şu günlerinde, gençlerimiz için gücünü kötülüğe kullanan otoriteye karşı gelmeyi savunan hikayelere ihtiyacımız var.