Bahse varız böyle bir aksiyon görmediniz!
Yazar: Serdar KökçeoğluBaskın, loş bir odada namaz kılan genç bir adamın görüntüsüyle başlıyor. Filmin sakin ve hüzünlü bir açılışı var, sonrası ise kelimelere dökülmesi kolay olmayan, insanın hayal gücünü aşan dövüş koreografilerinden oluşan bir aksiyon gösterisi. Belki de son yıllarda çekilen en sıkı aksiyon/dövüş filmiyle karşı karşıyayız. Kara Şövalye Yükseliyor (The Dark Knight Rises)'un henüz sinemalarda olduğu bir zamanda böyle iddialı açıklamalarda bulunmak riskli biraz tabii; ama karanlık Batman üçlemesini tamamlayan filmin en güçlü yanının dövüş sahneleri olmadığı kesin. Hatta yönetmenin teke tek dövüş sahneleri konusunda isteksiz olduğu görülüyor. Serinin son filmi geleneği bozmuyor; kötüler baştan çıkarıcı ve ilginç, kahramanlar ise fiziksel ve ruhsal açıdan acılar içinde boğuluyor. Amerikan Sineması'nın en çok merak edilen, tartışılan, arzulanan filmi Kara Şövalye Yükseliyor, sermaye ve sistem karşıtı olmanın ‘cool' bir şey olmadığı mesajını gözümüze sokarak bitiyor!
O halde özetle 'baskın basanındır' diyeceğimiz yazımıza geçelim: Cakarta'da yüksek katlı beton bir bina alemin en 'renkli' suçlularını barındırmaktadır. Çete elemanları, uyuşturucu satıcıları ve polis gördüğü zaman yolunu değiştirecek veya tam tersi onun üstüne gidecek her türden adam uyumak ve uyuşturucu üretmek için burasını tercih etmektedir. En üst katta ise 'alemin kralı' yaşamaktadır. Baba olmaya hazırlanan idealist polis Rama özel bir tim eşliğinde bir sabah erkenden buraya girer. İlk katlar sessiz sakindir, fakat merdivenlerde yaşanan bir karşılaşmanın ardından en üst kata haber gider. Kral Tama polislerin geleceğini gayet iyi biliyordur, bu cesur polislere unutamayacakları bir hoşgeldiniz partisi yapmak için de elindeki insan kaynaklarını ve cephaneyi dibine kadar kullanmaya kararlıdır. Polisler her katta biraz daha azalacak, giderek 'girmek var çıkmak yok' sözünün metafordan uzak somut anlamını dibine kadar hissedeceklerdir. Aslanın inine girmek zor değildir ama tanrı katına uğramadan en üst kata ulaşmak zordur. Çıkış her 'level'da biraz zorlaşacaktır.
Aslında bu senaryoda yeni olan hiçbir şey yok. Hatta bir internet sitesinde, dergide veya katalogda filmin özeti ile karşılaştığınızda atmosferi alınmış/aksiyonu abartılmış bir John Carpenter filmi izleyeceğinizi düşünebilirsiniz. 13. Bölgeye Saldırı (Assault on Precinct 13) tarzı bir az mekan aksiyonu: Tabutta şık rövaşatalar. Her şey son derece basit ama dövüş koreografisi öyle değil. Öyle ki; bunu şiddetli bir dans filmi gibi izleyebilirsiniz. Bir de tabii filmin başka bir güzelliği var; filmin kahramanı sitilize bir şekilde birilerini benzetirken, espri üstüne espri patlatmıyor. Baskın (Serbuan Maut)'ı diken üstünde izlenen gerilimli bir aksiyon filmi yapan, söz konusu binanın akıllara zarar bir yer olduğu konusunda bir inandırıcılık sorunu olmaması. Akıllara doksanlı yıllarda boşaltılan, bir dönem üst üste binaları gösteren fotoğraflarıyla sosyal medyada popüler olan Kowloon Walled City'i getiriyor. Daracık, üstü kablolarla kaplı sokaklarıyla 'cyberpunk' yazarlarına ilham vermiş bir suçlular kentiydi burası ve polis içeri giremezdi. Hatta meraklısına Kan Sporu (Bloodsport) filminde Jean-Claude Van Damme'ın dövüşmek için gittiği gizemli yer olduğunu hatırlatalım. Baskın binasının da işte buradan aşağı kalır yanı yok ve tehlikenin binanın katlarına yayılmış olması, mekana gerçeküstü bir hava veriyor.
Cakarta'da aynı evde büyüyen iki kardeşten biri polise biri çeteye gidiyorsa çoğu zaman işbirlikleri devam ediyor, kardeş kardeşe ihanet etmiyor. Yozlaşma kanunun her iki yanını da sarmış durumda. Baskın az da olsa dürüst ve kahraman polislerin olduğunu hatırlatmayı görev biliyor. Bu anlamda klasik sinemanın idealist, inançlı kanun adamlarına selam yollamayı da ihmal etmiyor. Burada hemen akla hayati soru geliyor; suçla göbek bağı hayli güçlü olan kentte, bağları koparmanın tek yolu şiddet midir? Eleştiri karnesi bu kadar güçlü olan bir filmin suça dair daha derin bir şeyler söylemesi beklenebilir ama nihayetinde bu bir aksiyon filmi ve teorik yanı pratik kadar güçlü değil... Sinema tarihinin unutulmaz aksiyon filmlerini düşünün. Şarap gibi her yeni kuşak tarafından daha lezzetli bir şekilde tüketilen Uzak Doğu aksiyon klasiklerini. Mesela bir John Woo klasiği ile ilk karşılaşmanızı hatırlayın. Veya The Bourne serisini; Matrix serisini (ya da en azından serinin ilk filmini)... Baskın da böyle bir deneyim işte. Aksiyon filmlerine ilginiz varsa zevkten dört köşe olmak için sinemanın yolunu tutabilirsiniz. Eğer dans gösterilerini ve dans filmlerini seviyorsanız, şiddetin hayatın bir gerçeği olduğunun farkındaysanız, siz de aynı yola çıkabilirsiniz. Salon aydınlandığında dayak yemiş gibi hissedeceksiniz ve canınız fena halde bazı sahneleri bir kez daha izlemek isteyecek. Tokat gibi.
Not: Ringu ve Paranormal Activity gibi olay filmlerle ortak bir yanı da var Baskın'ın. Gösterime çıkar çıkmaz kulaktan kulağa yayıldı ve adeta bir fenomene dönüştü. Ringu'nun J-horror'u hortlattığı gibi veya Paranormal Activity'nin düşük bütçeli, el kameralı korku filmleri çılgınlığının önünü açtığı gibi Baskın da stilize dövüş filmleri modası başlatır mı acaba? Bilinmez ama bilinen bir şey var; Hollywood bu konuda hiç boş durmadı ve 'remake'i yapılacak' haberleri kısa sürede pırtladı. Geç olmadan orijinal filmi keşfediniz ve taklitlerinden sakınınız.