Dikkat: Bu yazı, filmle ilgili bazı sürprizleri ele verebilmektedir.
Sinemanın yöneldiği uçlar sivrileştikçe, filmin içine nasıl düşeceğimize dair içgüdülerimiz de gelişme göstermeye başladı. Ülke sorunları, kişisel dertler, evhamlar ve büyük aşk acıları derken bir filmle ilgili çok öncesinden yargı geliştirmeye başladı benim bünyem. Tabii filmlerle ilgili yaptığım röportajlar da arttırıcı unsurlar...
Beni Unutma, sinema yazarı arkadaşımız Burak Göral'ın kaleminden çıkma. Göral'la olan konuşmalarımızdan az çok nasıl bir senaryoya imza attığını tahmin ediyordum. ‘Bu filmde çok ağlayacaksınız' cümleleri beni yoğun sevgiden imkansız aşka, hastalıktan sağlığa birçok düşünceye sevk etmişti. Beni en çok Özer Kızıltan'ın bu filmin yönetmeni olması şaşırtmıştı. Bu düşüncede Takva'nın etkesi vardı elbette. Bir yönetmen nasıl başlarsa öyle devam eder ya hani bizde... Kızıltan ters köşe yaptı, kimilerine göre aşkın bir halinden diğer bir haline uzandı.
Beni Unutma, aynı anda sevgililerinden ayrılan Olcay ve Sinan'ın tanışmalarıyla başlıyor. Birisinin nedeni aldatma, diğerininki ise gittikçe farklılaşan dünyalar... Burada kızın, yani Olcay'ın ve Sinan'ın durumuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. Olcay özgün, motorsiklet kullanan, keyifli, hafif salaş bir kız. Sinan daha mantıklı bir adam, öyle çok fazla uç zevkleri yok. Beni bu tarz filmler içinde en çok bu durum sinir eder. Önce güzelliğe, paraya, kokoşluğa ve burjuva özentiliğe prim veren erkekler neden sonrasında ‘yandım anam' diyerek özgün kızların yanında alırlar soluğu?! Neden canları yanmadan anlamazlar bunu... Burada da aynısı oluyor!
Sinan ve Olcay arasında o kadar aşk dolu bir ilişki başlıyor ki o noktadan itibaren eyvah dedim kendi adıma. Gözyaşları yakındır! Film zaten ortadan bir yerden koca bir bıçakla kesiliyor. Sanki ilk bölüm başka ellerden, sonraki kısım bambaşka ellerden çıkmış gibi! Mutlu aşk yavaş yavaş bizi hüznün içine çekiyor ama bunu biraz zorla yapıyor. Biz burada iyiydik, demek durumunda kalıyoruz. Filmi izlerken geçen sene iyi bir gişe yapan Aşk Tesadüfleri Sever filmi aklıma geldi. Orada da büyük aşka engel olarak bir hastalık nüksediyordu.
Tabii burada hastalık halinden çok onun etkileri anlatılıyor. Hastalığı teşhis ederek filmin ipuçlarını bir bir ortaya saçıyormuşum gibi hissetsem de filmin yarısı bir hastalığı tanıyarak ve onun etkilerini yaşayarak geçiyor sonuçta! Alzheimerin genç yaşta yavaş yavaş hafızanızı silip süpürdüğünü düşünün, işte böyle bir hastalığa düşüyor Olcay. Güzel bir hayat, güzel bir gelecek bir anda darmaduman oluyor. Beni Unutma hali de, hastalıkla, ‘unutma beni' çiçeğiyle filmin hem hüzünlü hem de keyifli tarafına eşlik ediyor.
Aslında romantizmle dramı yoğun bir biçimde harmanlamak da son yıllarda karşımıza çıkan sinemasal formüllerden. Eski Türk filmlerinde de fazlasıyla kullanılan bir yöntem bu aslında. Tabii biraz daha farklı şekilde! Genelde yanlış anlaşılmalar sonucu adam kadını terk eder, kadın yaşamını sürdürmek üzere gazinolarda şarkıcılık yapar. Ama mutsuzluk onu derin hastalıklara iter, yataklara düşürür, tam ölecekken adam yetişir ve kadın en azından mutlu ölür! Ya da buradaki gibi masalsı mutluluğu ölümcül bir aşk gölgeler! Yeşilçam formüllerinden gitmenin kesinlikle kötü bir tarafı yok, sadece modern örneklemeler konusunda biraz yetersiz kalıyoruz.
Oyunculuklara gelince, Mert Fırat'ın hiperaktif, kimilerine göre neşeli / yüksek tarzı beni rahatsız etmedi. Açelya Devrim Yılhan yeni bir yüz sinema için ve bunun avantajını kullanmayı becerebilmiş. Kenan Ece filmin başında ve sonlarında karşımıza çıkmasına rağmen ağırlığını koyuyor ve filmin tekrarlayan ve uzayan anlatımına farklı bir giriş yapıyor. Tuba Ünsal kötü bir seçim, çünkü ‘ben şimdi bunu oynamalıyım' şeklindeki tarzı maalesef çok fazla yansıyor perdeden!
Beni Unutma aslında farklı bir şey söylemiyor, ikinci kısım fazlasıyla uzatılmış gibi geldi bana. Biraz daha uzasa hastalıkla ilgili bir seminere katılmış gibi hissedecektim kendimi. Bu konuda zamanı hesaplı kullanamadığını söyleyebilirim. Ayrıca filmin ilk başlarındaki mutluluk harmanı, birazdan kötü şeyler olacak önermesini çok fazla gözümüze soktu, hastalığın şeklinin bir sürpriz olduğunu söyleyebilirim. Onun dışında seyircinin etkileneceği, hatta gözyaşı dökeceği anlar fazlasıyla mevcut. Sonuçta herkesin birbirine ‘beni unutma' dediği bir durum mutlaka vardır!
banubozdemir@gmail.com