inşallah bu yorumlarımızı ekipten birileri okuyordur. Biz filmi film iyi olduğu için değil, diziyi çok özlediğimiz için sevdik, daha doğrusu severek izledik. 38 bölümlük bir diziye ve kitaplara yayılmış bir yapıyı bir filme sıkıştırmaya çalışmak, bununla beraber diziyi hiç izlememiş kitlenin de dizi hakkında şöyle bir fikir sahibi olmasını sağlamak kolay iş değil, fakat imkansız da değil. Filmdeki sorunlara gelmeden önce koyu bir Behzat Ç. hayranı olduğumu, dizinin bütün bölümlerini izlediğimi belirteyim. Akbaba'nın filmdeki ekran süresi çok kısa ve dizide en derin karakterlerden biri olan bu karakter filmde adeta hayatı koklayarak ceset bulmak ve bira içmekten ibaret olan takıntılı bir polis olup çıkmış! Halbuki dizide öyle midir? Ankara'nın en iyi iz sürücüsü olan Hayalet'in ise konuşmalarının animasyon formatında verilmesi, dolayısıyla sulandırılması affedilecek gibi değil! Adeta bu karakter tiye alınmış filmde. Harun, dizide hadi biraz zorlayalım ekibin şirinlik abidesidir, yaptığı alakasız konuşmalar ve eylemlerle ekibin komik adamıdır aslında. Filmde ise bildiğimiz Harun gitmiş yerine sert, hayatı onu bunu dövmekten ibaret olan sinirli bir adam gelmiş. Bu da affedilecek bir hata değil! Red Kit faciasına gelmeden önce ufak detaylara girelim. Hakan Boyav'ın karakteri ne kadar zorlama geldiyse, Cansu Dere'nin karakteri de bir o kadar havada kalmış. Behzat komiser öyle kadınların baştan çıkarıp öpücük kapabilecekleri bir adam değil, Harun durup durduk yerde bir adamı hastanelik edecek bir adam değil. Arka planda Pilli Bebek grubunun enfes parçası "Duruyor Zaman"ın çaldığı sahne çok çalakalem, sanki sırf "bakın dizinin böyle güzel bir parçası var" demek için çekilmiş gibi. Bu detayları bırakıp belki de filmin en büyük kusuruna yani Red Kit'e gelirsek. Sanırım sinema tarihinin en silik seri katiliyle karşı karşıyayız. Türk sinemasının ilk gerçek seri katil filmi olabilecekken adeta bir kaçan fırsatlar limited şirketine dönüşmüş. Nereden başlamalı ki? Hiçbir gerilim unsuru taşımıyor, ortada kurulan bir atmosfer bile yok, katil bir iki sahnede gözüküyor, sanırsın filmin hikayesinin baş kahramanı değil, misafir oyuncu! Katil bize tanıtılmıyor, cinayetlerinin öncesi sonrası gösterilmiyor, polislerle onun arasında bir kedi fare kovalamacası yaşanmıyor, hatta nasıl yakalandığı bile gösterilmiyor. Kimse kusurabakmasın ama böyle bir senaryo, böyle bir hikaye kurgusu nasıl yazıldı? Ayrıca Red Kit'in cinayetleri neden işlediğini öğrendiğimizde bu karakter bir anti kahramana dönüşüyor, dolayısıyla Behzat Ç. nin dizide olduğu gibi bunların hesabını katilden değil, katili o hale getirenlerden sormasını isterdim ben, bunu bekledim. Haksız mıyım? Yani anlayacağınız finalde iyice batırmışlar, çıldırmamak içten değil. Böyle mükemmel bir ekipten nasıl böyle acemi bir film çıkar? Anlamak güç. Afişte yer bulan, fakat her ne hikmetse filmde herhangi bir sahnede yer almayan, bir işlevi bulunmayan Atakule bahsini ise hiç açmasamıydım acaba? Türk sinemasının en iyi yönetmenlerinden biri olan Serdar Akar, bu filmde şehri iyi kullanamıyor, hatta hiç kullanmıyor desek abartı olmaz, bu yüzden film X şehrinde geçiyor diye sallasanız herkesi inandırabilirsiniz. Görsellik olarakta film nasıl desem hiçbir numarası yok. Üzerinde hiçbir çalışma yapılmamış gibi, estetiği yok. Sanki kamera kayıt denmiş ve film öylece çekilmiş. Seni Kalbime Gömdüm bir sinema filminden ziyade 39 uncu bölüm gibi duruyor ve bu bölüm serinin en iyilerinden biri değil ne yazık ki.