48. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin en sansasyonel filmiydi Behzat Ç. (Seni Kalbime Gömdüm). Öncelikle bir TV dizisi uyarlamasının festival seçkisine girebilmiş olmasının şaşkınlığı vardı ama bir yandan da herkesin görmek istediği bir film olduğundan ötürü bu pek sorgulanmadı. İzdiham yaratacak kadar kalabalık bir seyirci ve tüm ekibinin hazır bulunduğu festival galasının görkemi mutluluk vericiydi fakat televizyonda izlediğimizden çok da farklı bir Behzat Ç. yoktu karşımızda...
Emrah Serbes'in Son Hafriyat adlı polisiye romanından yine aynı isim tarafından senaryolaştırılarak sinemaya uyarlanan Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm, dizi içinde herhangi bir devamlılık taşıma derdinde değil. Artık hepimizin aşina olduğu ekip, kendisine Red Kit diyen ve Ankara'nın olmadık yerlerine insanları diri diri gömen bir manyağın peşine düşüyor, bir yandan da Behzat'ın kızıyla ilgili travması devam ediyor.
Romanı okumadım ama okuyanlardan öğrendiğime göre Red Kit, Gorbaçov ve Pembo karakterlerinin trajedisi, hikayenin çatısını kuruyormuş. İş bu hikayeyi sinemaya uyarlamaya gelince Serdar Akar tüm bu tedirgin edici gerilimi bir kenara bırakıp işin komedi kısmına abanmış ve bu karakterlerden neredeyse bir "komedi dans üçlüsü" çıkarmış. Öyle ki, bir Recep İvedik filminde bile ancak bu kadar gülünür. Filmdeki mizahın eğlendirici olduğunu kabul ediyorum ama Behzat Ç.'nin ilk sinema macerasının bir 'Behzat Ç parodisi'ne dönüşmesini sorgulamadan duramıyorum. Film bu haliyle herhangi bir komedi filmleri festivalinden rahatça ödül alacakmış gibi duruyor.
Filmin başka bir eksiği ise dizinin karakterlerinin bu hikayeye yedirilememiş olması... Akbaba (Berkan Şal) ve Hayalet (İnanç Konukçu) hikayede anlık önemler kazanıp ortadan kaybolurken Selim (Hakan Hatipoğlu) ve Eda (Seda Bakan) gibi bazı karakterler figürandan daha ötesi bile değiller. Filmdeki mizahı yükselteyim derken arttırılan skeçler yüzünden "kötü adam" Red Kit'in (Tardu Flordun) derdini bile tam anlayamıyoruz. Bu kadar birbirine alışmış ve iyi oynayan bir ekibin içine Cansu Dere'yi sokmak da çok iyi sonuç vermemiş.
Ayrıca arızalarına iyice alıştığımız Behzat'ın kalbine girebilmek için pervane olan, okumuş, etmiş, kariyer sahibi kadınları ve Behzat'ın maço umursamazlığını gördükçe de içim bir tuhaf oldu. Savcının giderek yükselen aşkına alışığız ama Amerikalarda eğitim almış kriminal uzmanın da pat diye Behzat'a düşmesi olmadı sanki. Bu kadar kayıtsız bir duruşun karakteri karikatürize etmesinin yanı sıra, 70'ler seks furyasının kaba cinsel yaklaşımının da buna benzer bahaneleri vardı. İşin daha da tuhaf tarafı ise, bu tarz bir karakter performansının bir "kadın jürisi" tarafından ödüllendirilmiş olması...
Olaya biraz da seyirci duygusallığıyla yaklaşacak olursam, iyi bir polisiye filmin olmazsa olmazı, sıkı bir araba takibi sahnesidir. Behzat Ç'de böyle bir şeyi ara ki bulasın. Finale doğru boş yolda kimseyi takip etmezken yaptıkları 'after effects'e bulanmış bir kaza sahnesini saymazsak tabi...
Her şeye rağmen Behzat Ç: Seni Kalbime Gömdüm'ün kötü bir film olduğunu söyleyemem. Sadece, TV'de bayılarak izlediğim bir işin sinemaya geçtiğinde daha farklı lezzetler taşımasını isterdim. Yoksa yerli televizyon dizileri için bir milattır Behzat Ç. ve gişede karşılığını mutlaka bulacaktır. O yüzden rahatlıkla seyrettiğim tüm bölümlerle kıyaslayabilirim. En iyisi değil ama en çok güldüreni...
Twitter: murattolga / murattolga@gmail.com