Hesabım
    Çatı Katı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Çatı Katı
    Yazar: Orkan Şancı

    Hollywood'un dayattığı ama bizim yıllardır anlamadığımız bir konu var: Yeniden çevrim mevzusu...Eskiden o kadar karmaşık değildi bu mesele. Martin Scorsese 1961 tarihli bir klasik olan Cape Fear'ı 29 yıl sonra yeniden çeker, biz de oturup beğeniyle izlerdik. Daha yakın tarihte, farklı bir tarz daha olduğunu hatırladık. Coen Kardeşler'in True Grit ile yaptığı mesela. Klasik filmi bu kez farklı oyuncular ve mekanlarda yeniden çekmekle yetinmediler. İlk filmin uyarlandığı romana odaklanıp orijinal öyküye kendi yorumlarını getirdiler.

    Daha yakına gelecek olursak. Millenium Serisi diye bilinen, İsveçli çoksatar Stieg Larsson'un kaleme aldığı romanlar örneğin. İsveç yapımı ilk film ve onu takip edenler sinemada da bir seri oluşturdu. Oysa Hollywood, bu filmlerin daha dumanı üzerindeyken kendi yöntemleriyle seriye daldı ve ilk filmin aynısını, üstelik yönetmen koltuğuna David Fincher gibi bir ismi oturmaya ikna ederek çekmeye başladı. Son olarak Oldboy'un Spike Lee yönetiminde yeniden çekilmesi projesi var ki, onunla ilgili söyleyeceklerimiz başlı başına bir yazı konusu olabilir.

    Bu garip "yeniden çevrim" silsilesi içinde Loft gayet iyi bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Erik von Looy'un 3 yıl öne çektiği, Belçika tarihinin en fazla gişe yapan filminin yeniden çevrimiyle karşı karşıyayız. Bu kez bir kadın yönetmen, Antoinette Beumer, Hollanda'da, kendi ülkesinin oyuncularıyla, aradan sadece 3 yıl geçmesine rağmen aynı filmi yeniden çekmiş. "Aynı filmi yeniden çekme" yaklaşımına dikkat. Daha da şaşırtıcı olanı, ilk filmin yönetmeni von Looy'un da, seneye vizyona girecek şekilde Loft'u bir kez daha, bu kez Hollywood'da farklı oyuncularla çekmeye başlamış olması..Bu kadar kısa aralıklarla aynı filmi 3 kez çekmeyi bu kadar cazip hale getiren nedir peki? Belçika yapımı ilk filmin düşük bütçesine rağmen sadece ülkesinde 10 milyon dolar getirmiş olması mı?

    Konu ilgi çekici aslında. Bir nevi "katil kim?" filmi bu. 5 evli arkadaş, kaçamak yapmak için aynı çatı katı dairesini düzenli olarak kullanır. Bir gün yatakta kanlar içinde genç bir kadını ölü halde bulurlar. 5 arkadaş birbirinden şüphe etmeye başlar. Polis soruşturması, gizli çekilmiş görüntüler falan derken olayın aslı finalde belli olur. İşlenen cinayet, sırdaş olduklarını zanneden, bir anlamda "aynı yatağı paylaşan" bu 5 yetişkin adamın aslında birbirleri hakkında ne kadar az şey bildiklerini ortaya çıkarır.

    Bu ilgi çekici "katil kim?" filminde bir kadın yönetmenin bakış açısı önemli. Öldürülen dahil olmak üzere bütün kadın karakterler birer kurban. Azrail ise, "evlilik kurumunu hiçe sayarak karılarına ihanet eden" erkekler. Bu yüzden cezalandırılıyorlar sanki. Bu ahlakçı yaklaşımın çok katı çizildiğini söylemeliyiz. Örülmeye çalışılan yoğun entrika örtüsü altında bile bu yaklaşım kendini hissettiriyor. İyi iyidir, kötü de kötü. Kimi karılarını aldatma konusunda çok rahatken kimiyse gelgitler yaşıyor, korkuyor. İçlerinde en normal görünen psikolog Bart'ın bile zamanla diğerlerinden çok farklı olmadığını görmeye başlıyoruz. Çatı katı, ahlak ve ahlaksızlık arasında tercih yaptıkları bir tür "Araf" gibi.

    Filmin evlilik, ilişkiler, "erkek her zaman aldatır" gibi meseleler üzerinde kafa patlattığını da sanmayın. Yemek masasında herkesin karı-koca şen şakrak bir halde yemek yediklerini gördüğümüz tek bir sahne var. O sahneden hareketle, dışarıdan mutlu görünen evliliklerin aslında içinde nasıl bir karabasan sakladığı üzerine gidilebilirdi belki; ama Loft, kuşkusuz yeniden çevrim olmasının da zorlamasıyla pek o sulara yönelemiyor. Yönetmenin verdiği örnekle söyleyelim, Olağan Şüpheliler'deki gibi seyirciden bir entrikayı çözmeye çalışması bekleniyor. Filmin bu sularda da olağandışına çıkamadığının altını çizelim.

    Loft, oyunculukları ve mekan kullanımıyla, yine az bütçeyle çekilmiş, usta işi bir film izlenimi veriyor. Avrupa sinemasına "sanat filmleri sıkıcı oluyor" klişesi yüzünden mesafeli duranların kolaylıkla yaklaşabilecekleri, izlenebilirliği kolay bir film bu. Ama uyaralım: Seyirciyi hemen avucunun içine alabilen bu film, size "vay be" dedirtebilecek bir final sunamıyor.

    twitter: lostchildd

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top